Ekonomide Zor Dönem Geride Mi Kalıyor?

Ekonomide Zor Dönem Geride Mi Kalıyor?

Geçen sene bu vakitler ekonomide, Ağustos 2018’de gelişen kur atağının ürettiği sorunların zirve yaptığı, enflasyon ve faiz oranlarının tırmandığı bir Türkiye fotoğrafı vardı.

Üçü de birbirine yakın kavramlar olan ‘sürprize açık olmak’, ‘belirsizlik’, ‘öngörülememe hali’ ekonominin en büyük düşmanıdır.

Bugünden bir yıl öncesini bu kavramlar üzerinden gözümüzün önüne getirdiğimiz takdirde, Ocak 2020 sonuna daha iyimser bir atmosferde girdiğimizi söyleyebiliyoruz.



İki temel unsur olarak;

-Döviz kurlarında sürprizlerin azalması,

-Faiz ve enflasyon oranının yarı yarıya inerek tek hane seviyelerini görünür kılması, bu iyimserliği besleyen gelişmeler.

Pazartesi sabahı İstanbul/Dolmabahçe’de, 2019 ekonomi değerlendirmesi için bir araya geldiğimiz Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2020’nin ilerleyen aylarından itibaren hem faizde, hem enflasyon oranlarında ‘tek haneli’ rakamların gündeme geleceğini söyledi.

2019’un zor bir yıl olduğunu dile getiren Albayrak, gelinen nokta için, “Yumuşak iniş oldu” ifadesini kullanıyor.

Soru cevaplarla birlikte üç saat süren toplantı sonunda ekonomi yönetiminin odaklandığı noktalar üzerinden bazı başlıklar çıkardım.

Bunları sizlerle paylaşmak isterim.

-Ekonomiyi dış etkilere karşı dayanıklı hale getirmek,

-İstihdama odaklı büyüme ortamını sağlamak,

-Katma değeri yüksek ürünlere dönük teşvik edici bir tutumla hareket etmek,

-Bütçe disiplinini en önemli çıpa olarak görmeye devam etmek.

Bakan Albayrak, haklı olarak “Finans güvenliği, bir milli güvenlik meselesidir” diyor.

2018 Ağustos ayı sonrasında, Trump’ın bir tweetiyle ortaya çıkan ‘güven bunalımı’ piyasaların doğal refleksiyle mi ortaya çıktı, yoksa o havayı tetikleyip ‘vurguna dönüştürmek’ için ‘organize bir faaliyet mi yürütüldü” sorusunun Ankara’da tartışıldığını hatırlıyorum.

Bu tartışmalar şöyle bir soru da üretmişti:

“Türkiye’nin bir finansal istihbarat mekanizmasına ihtiyacı yok mu?”

Bakan Albayrak’ın bir soru üzerinden verdiği yanıttan, bu konu üzerinde ciddi bir çalışma yürütülmekte olduğu sonucunu çıkardım.

2019’un Mart ayı sonunda, Mayıs ve Ağustos aylarında 2018 yazındakine benzer ‘kur atakları’ olmuştu.

O ataklara ‘organize bir vurgun arayışı’ düşüncesinden yola çıkılarak özgün yöntemlerle yanıtlar verilmesi ve bu yanıtların başarılı sonuçlar üretmiş olması, piyasaların belli bir amaç doğrultusunda yönlendirilebileceği kuşkusunu beslemişti.

Buradan nasıl bir fikir çıkıyor?

Piyasa ekonomisi tamam, ‘açık ekonomi’ patikasında kalmak tamam ama bu modeli hepten ‘kuralsız’ ve ‘başıboş’ halde bırakmanız halinde, okyanus’un ortasında sert dalgalara açık bir geminin yolcuları haline de dönüşebilirsiniz.

“EN FAZLA ŞİKÂYET ÖZEL BANKALARDAN GELİYOR”

Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, bir süredir Anadolu illerini ziyaret ediyor.

Gittiği yerlerde yaptığı toplantılarda kendisine en çok özel bankalardan şikayetler geldiğini söylüyor.

Özel bankaların ‘kâr odaklı’ değil, ‘müşteri odaklı’ hareket etmeleri gereğinden söz ediyor.

Geride kalan bir yıl içerisinde ekonominin aldığı yaraların sarılması anlamında kamu bankalarının iyi sınav verdiği bir gerçek.

Bu süre zarfında üç kamu bankası, kredi musluklarını kapatmadan da, yani müşteriyi kollayan bir tutumla hareket edilmesi halinde de, bilançoların güçlü tutulabileceğine dair örnekler sunmuş oldular.

Bugün Türkiye’nin en güçlü dört bankasından üçünün kamuya ait olması önemli bir veri.

ERKEN SEÇİM YOK, HERKES İŞİNE GÜCÜNE BAKSIN

Türkiye, Mart 2014’ten bu yana sekiz seçim geçirdi.

Üst üste yapılan seçimlerin ekonomi üzerinde baskı oluşturduğu, ekonomik istikrar ortamını zorladığı bir gerçek.

Bakan Albayrak, “Erken seçim taleplerinin iyi niyetli, hayırlı bir talep olduğunu düşünmüyoruz” diyor.

“Beş senede sekiz seçim geçirmiş bir ülke olarak Türkiye’nin artık hedeflerine odaklanması, ekonomide güçlü bir döneme girmesi gerekir” diye ekliyor.

Ekonomide 2019’un ikinci yarısından itibaren iyileşme işaretleri gelmeye başladı.

Bu sayede yıl toplamının pozitif bir büyümeyle sonuçlanması bekleniyor.

Albayrak, “Çılgın büyüme, çılgın küçülme değil, dengeli, disiplinli reel büyüme dediğimiz bir stratejiye evriliyoruz” diyor.

Dünya Bankası başta olmak üzere, uluslararası kuruluşların, Türkiye’ye dönük büyüme tahminlerini pozitif yönde revize ettiklerini biliyoruz.

Hükümet, bu yıl için yüzde 5’lik bir hedef belirlemiş durumda.

Böyle bir hedefe ulaşılabilmesi demek, üretimle birlikte istihdamın artması, işsizliğin azalması anlamına gelecektir.

Ekonominin finans ayağındaki iyileşmenin reel sektöre de yansıması anlamına gelecektir.

Güçlü üretim, güçlü büyüme, güçlü istihdam performansı yakalanır, bir de bunun üstüne düşük cari açıkla ekonominin dış etkilere karşı dayanıklılığı sağlanabilirse, ‘açık yaraya’ tuz dökmek için fırsat kollayanların işi zorlaşacaktır.

Dileyelim, öyle olsun.

MEHMET ACET

Yeni Şafak 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.