Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Ultralüks Boğaziçi

Ultralüks Boğaziçi

Ultralüks Boğaziçi

Boğaziçi Üniversitesine rektör ataması yapıldı.

Atanan rektör Melih BULU idi.

Atayan Cumhurbaşkanı...

Bir kararname ile gerçekleşti bu atama.

Ortada demokratik usullerle gerçekleştiğine ilişkin somut bir veri yok. Yani üniversitede bir seçim yapılarak rektör adaylarının aldıkları oy adetlerinin esamesi bile okunmuyor. Yerinde yeller esiyor artık. Halbuki eski zamanlarda böyle bir veri olurdu, düşünün ki onun üzerinden de eleştiriler getirilirdi. Nereden nereye geldiğimize dair bir durum tespiti olabilir bu bence. Şimdilerde demokratik usullerden ziyade atamalarda kişisel, belli sosyal çevre kanaatleri ve izlenimleri daha baskın gibi görülüyor. Bu durum ise objektiflikten ziyade subjektifliği nirvanaya yükseltiyor. Subjektifliğin nirvanasında öyle şeyler oluyor ki kimi üniversitelerde adalet, hak hak getire... İliklerimize kadar subjektifliği yaşıyoruz. KPSS’ye giriyoruz birazcık objektifliği yaşıyoruz, mülakata giriyoruz subjektiflik sinemizde yaralar açıyor. Neyse biz tekrar çok konuşulan söz konusu rektör atamasına geri dönelim. Melih BULU’nun ataması Resmi Gazete’ye düşer düşmez olanlar oluyor. Hemencecik karşı cephe oluşturuluyor. Kullanışlı alan sosyal medya tabii ki...

Evet, kararname eli ile yapılan bu atamaya tepki bilhassa sosyal medyada çığ gibi büyüyor. Elbette siyaset de iktidar ve muhalefet pozisyonlarına göre reaksiyonlarını ortaya koyuyor. Bizler ise bir o yana bir bu yana bakıyoruz. Bu esnada ODTÜ rektörlüğü yapmış bir siyasi figür aklıma geliyor, gerçekten iyi bir adamdı, İsmet İNÖNÜ’nün oğlu Erdal İNÖNÜ... Allah rahmet eylesin... Kenan EVREN, İsmet İNÖNÜ için bir belgeselde şöyle diyor: ‘‘Siyasetçi olamayacağını anladım. Siyaset için gereğinden fazla dürüsttü.’’ Eee bizdeki siyasette yalanın ortaya çıktığı ana kadar insanlar nazarında dürüst adamsın... Ama Erdal İNÖNÜ, yalanı olmayan bir dürüstlükte siyaset yaptı. Lakin Kenan EVREN’in dediğini doğrularcasına siyaseti erken bıraktı. Yani siyasette tutunamadı. Bu kadar dürüstlüğü siyaset kaldırmaz.

Bunun dışında çok eski zamanlarda kanuna bağlanmayan ODTÜ’deki bir gelenek ya da teamül aklıma geldi, rektör seçimlerinde en yüksek oyu alamayan diğer adaylar, siyasetçiler alimallah bizi atar da en yüksek oyu alan arkadaşımız atanamayarak haksızlığa uğrar, bunun da müsebbibi biz oluruz, bu işi siyasetçinin inisiyatifine bırakmamalıyız diyerek seçim sonuçlarının hemen akabinde rektör adaylığından geri çekilmekteydi. Evet, yasa yok, yönetmelik yok ama insanların güven duygusu içinde geliştirdikleri bir ahlaki anlayışı var ve işte bu ahlak anlayışı hüküm sürüyor. Neyse aklıma esenleri sizlerle paylaştım. Şimdi biz kaldığımız yerden devam edelim.

Melih BULU’nun AK Parti milletvekili aday adayı olduğundan, siyasi yönü dolayısıyla atandığı görevin misyon ve vizyonuna ters düştüğünden dem vurularak öğretim üyeleri, öğrenciler başta olmak üzere Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile atanan Rektör Melih BULU’ya resmen itiraz ve isyan bayrağını dalga dalga açtılar. Melih BULU, demokratik imaj çizmek için öğrencilere pencereden el sallıyordu, Cüneyt ÖZDEMİR’e göstere göstere, ne denli doğal (!) olduğuna siz karar verin ve muarızlarına yaranma sözleri sarf ediyordu, en sonunda da onların arasına karışıyordu. Adam daha ne yapsın ki! Ama tüm bunlar muarızlarını daha da öfkelendiriyordu. Hepsinde ‘‘Bi git işine!’’ havası vardı. Boğaziçi eylemlerine siyasetin de girmesiyle bu eylemler iyiden iyiye ülkenin ilk sıra gündemi oluyordu. Melih BULU, o ekran bu ekran gezdiriliyordu. İmaj mı dersiniz, PİAR mı dersiniz, ne derseniz deyin öyle bir çalışmanın içinde kendini BULUyordu. Bence Melih Bey bu hengamede kendini bulamıyordu. Kendinden bir şeylere değil, muarızlarının hoşuna gidecek ve onları yatıştıracak şeylere meylediyordu. Bu da tabii ki yapay ve inandırıcı görünmüyordu.

Pekala ülke siyaseti ve medyası Melih BULU ve Boğaziçi eylemleri ile yatıp kalkarken memleketin diğer üniversitelerinde neler oluyordu? Ooooooo!

Rektörlerin fütursuzca ve pervasızca eş, evlat, gelin, kayınço, kardeş, dıdının dıdısı gibi hısım ataması ile çevrelerini ihya ediyor oluşlarını görüyorduk, duyuyorduk. Ama görmemiş, duymamış numarası çekişlerimiz var ya, işte o biraz abartılıydı bence... Herkes görürken biz görmüyorduk. Mesela herkes bir kişinin istifasını görüyor ama medya görmüyor. Onun gibi...

Veee en önemlisi ise şuydu: Boğaziçi kadar Anadolu’daki üniversitelerde rektörler eli ile yapılan hısım atamaları kamuoyunda ses getirmiyordu. Öğretim üyeleri ve öğrencileri bu atamalara itiraz ve isyan bayrağını dalga dalga açmıyordu. Öğretim üyeleri ve öğrenciler eşini yanına atayan rektöre sırtlarını dönmüyorlardı. Siyasetçiler destek mesajları göndermiyordu. Anadolu üniversiteleri kimsesiz miydi?

Velhasılıkelam Boğaziçi rektör atamasına karşı çıkabiliyor, Anadolu’daki üniversiteler rektör atamasını bırakın, rektörün atamalarına karşı çıkamıyor. Eeee gerçekten ülkemiz üniversiteleri arasında ultralüks hakları ve özgürlükleri olanlarla asgari hakları ve özgürlükleri olanlar arasında hak ve özgürlük uçurumu sorunu var bence.

Bir Fransız (!) atasözü der ki: ‘‘Balık baştan kokar.’’

Valla bu atasözünü niye söyledim, ben de bilmiyorum.

Aklıma geldi söyledim işte.

Zaten yazıda aklıma esenleri yazdım.

O zaman ayıklayın yazının taşını.

Saygılarımla...

Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR