Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Tek Yol Kaldı Artık: ‘Eğitimde Devrim’

Tek Yol Kaldı Artık: ‘Eğitimde Devrim’

Eğitim sistemimizi eleştirmeyen yoktur.

Bu eleştiriler genellikle olumsuz yönde olmaktadır.

Eğitim sistemine bardağın dolu tarafından bakmak ya da polyanna olmak bile eğitim sistemi içindeki olumsuz yükü hafifletmiyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan ağır bir yük...

İnanınız, eğitim sisteminin içinde olan herkesin bu ağırlığı kaldıramadığını düşünüyorum.

Zira olumsuzluklar insanı bir noktadan sonra boşvermişliğe sürükler.

Nitekim eğitim sistemi tepeden tırnağa bir boşvermişlik içinde ve hiç de iyi bir sona doğru gitmiyor.

Evet, çeşitli çabalamalar var.

Evet, çeşitli iyi niyetler var.

Evet, çeşitli yenilikler ve atılımlar var.

Ama;

Bir kalite standardı yok.

Bir kalite bütünlüğü yok.

Öyle olunca kalite farkı, çoğu okul ile az sayıda okul arasında uçurum.

İşte bu uçurum kuşakları ya da nesilleri yerin dibine adeta çakıyor.

Kuşaklar, eğitim sistemi içinde bu uçurum farkından dolayı hep çakılıyor.

Amiyane tabirle ‘derslerden/sınavlardan çaka çaka’ bir çakılma yani...

Uçurum farkı boşluğundalar ve hızla yere doğru düşüyorlar.

Pekala ne yapılmalı?

Bahanelere sığınmadan eğitimde kararlılıkla ve cesaretle ‘devrimler’ yapılmalı bence.

Artık bir zorunluluktur bu.

Yenilikler, düzeltmeler vs. ile eğitim sistemi yamalı bohça halini alıyor ve her yenilik artık zaman kaybı olarak değerlendiriliyor.

Asla orta-uzun vadeli olamıyor.

Ve hiçbir zaman kimseyi tatmin etmiyor, kesmiyor, kimse tarafından da yeterli görülmüyor.

Bunca zamandır da bizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmıyor.

Gelinen noktada olan eğitim sistemine oluyor, eğitim sistemi hep şamar oğlanı...

Tüm kötülüklerin ve olumsuzlukların arandığı yer...

Haklılık payı da yok değil şimdi.

100 . yılına yaklaşan cumhuriyetimiz, eğitim ile hala bir aydınlanma çağını halkın bütününe yaşatmamışsa sizce sorgulanmamalı mı?

Hala farklılıklar eğitim ile kaynaştırılamamışsa sorgulanmamalı mı sizce?

Gelen ile giden hala eğitim içinde bilek güreşi yapıyor ve çocuklarımız bundan etkileniyorsa...

Bu bilek güreşinin kaynaşmadan çok ayrışmayı körüklediği açıksa...

Ve bir türlü sadede gelinmiyorsa...

Sizce sorgulanmamalı mı?

Geldiğimiz noktada eğitim sisteminden hıncını almak için millet sıraya girmişse...

Bu şamar oğlanı hep öğretmen oluyorsa...

Ve eğitim sisteminin acısı hep öğretmenden çıkarılıyorsa...

Sizce sorgulanmamalı mı?

Efendiler!

Böyle giderse;

Öğretmen adeta ‘kum torbası’ olacak, milli eğitim meşalesinin feri gidecek.

Eğitimin ahı gidecek elimizde vahı kalacak.

Zaten son günlerde artan öğretmene şiddet olayları öğretmeni değerlendirme sürecinin akıbetinin adeta bir fragmanı gibi.

Aslında;

Bir sinyali,

Bir uyarısı

Okullardaki barış ve huzur ortamının da bozulacağının...

Artık ne derseniz deyin...

Olay bu kadar ciddi yani ama dinleyen pek yok gibi.

Yukarıda, ‘eğitimde devrim’dir tek çözüm yol, diyerek anlatmak istediklerim;

1- Sınavlar kesinlikle olmamalı.

2- Öğrenciler su akar yolunu bulur misali ilgilerine ve yeteneklerine göre eğitim sistemi içinde yolunu ve kendini bulmalı. Yani ilgilerine göre, ilgi (rağbet) gören şeylere göre değil... Öğrenciler kendi ilgilerine bakmalı, ilgi gören ilgilere değil...

3- Okullar çocukların hayallere dalabildikleri ama hayatın gerçekleriyle de yüzleşebildikleri bir düzene ve ortama sahip olmalı. Okullar hayat ile hayalin bütünleşebildiği yerler olabilmeli artık.

4- Sıralar, masalar, istinat duvarları, sınır çizen ne varsa hepsi okulun doğallığını, özgürlüğünü, tadını ve gerçekliğini kaçırıyor, okul yapay bir kimliğe bürünüyor. Bu kimlik insanlığın gelişim kimliği ile bağdaşmıyor. Onun için okullar, doğal alanlar olmalı. Hayatın ögesi. Hayat dışı bir unsur değil yani.

5- Eğitimin nimetleri olmalı ve bu nimetlerden herkes eşit ve adil bir şekilde yararlandırılmalı. Eğitim pastasının dilimlerinden herkes aynı oranda tatmalı.

6- Eğitimden rant elde eden, nemalanan olmamalı. Eğitimin içindeki fırsatçılar, istismarcılar, aracılar, çıkarcılar, açgözlüler, kindarlar, öç alma ve alt etme peşinde olanlar, kıskançlar eğitime yön ve şekil verememeli. Esas duruş bu kimselere değil, halkın çocuklarına olmalı.

7- Eğitim sistemi basit, hafif, yalın, herkesin anlayabileceği şekilde ve esasta düzenlenmeli. Ve her zaman ve yerde, şartlar-durumlar ne olursa olsun halkın çocuklarını esas almalı. Sizce vatan için toprağa düşen halkın çocukları bunu hak etmiyor mu? Bu bağlamda B. Brecht’in sanatla ilgili sözlerini okula, küçük değişiklikler yaparak şöyle uyarladım: ‘Okul gerçekliğe tutulan ayna, hayaller ile onu şekillendirmek için kullanılan çekiçtir.’ Hayal ile gerçek arasındaki köprü...

8- Çocuklarımız okullarda kader mahkumu olmamalı. Okullarda hayallerine kanat çırpan bir kuş kadar özgür olmalı ve yaratılan gerçekliğin içinde hayallerini ucundan ve kenarından tadabilmeli. Ve isteklenmeli, yüreklenmeli, kendine güvenmeli. Kaderi başkalarının ellerinde değil, kendi ellerinde olmalı. Ve bilinci de inancı da bu yönde şekillenebilmeli.

9- Soru hırsızlığı ile insanların haklarını yiyen ama lanetleneceğine inandığı için kaş aldırmayan ‘ablaları’ olan FETÖ gibi yapılara çocuklarımız mahkum bırakılmamalı.

10- Efendiler! Eğitim sistemimizi el birliği ile bu esaslarda ve şekillerde yapılandırarak çocuklarımıza hayallerinin kendi ellerinde olduğunu göstermeli, eğitim sistemi içinde de onlara yollar gösterebilmeliyiz. Harcamamalıyız ve harcatmamalıyız onları yani.

11- Sadede gelinmeli... Mesela eğitim içindeki gösteriş her zaman sırıtır, halk tarafından da bilinir ve hoş karşılanmaz, bu gösterişin kimseye de bir yararı yoktur, yalnızca çıkarı olana bir yararı dokunabilir, bir milli eğitim müdürünün çocuklara türban dağıtması da öyledir bence, milli eğitim müdürünün türban yerine sorumluluğu altında olanlara fırsat eşitliği-adalet dağıtması daha yararlı olmaz mı herkes için? Böyle bir durumda ayakta alkışlarız kendisini. Çünkü halkın çocukları, insanlar bunu istiyor, zira ihtiyaçları budur. Türban ise Allah ile kul arasındadır ve özeldir. Ve dinsel olan şeyler kutsaldır, asla hiçbir şeye alet edilemez.

12- Bu bakış açısı ile bu anlayış ışığında maddeler daha da çoğaltılabilir... Bunlar için önce hazırlanmalıyız... Milletçe kafa olarak tabi... Tepeden tırnağa... Lakin tepeden inme olmamalı bu sefer... Tarihsel deneyimlerden dersler çıkarılarak hareket edilmeli ve ilerlenmeli...

Not: Çocuklarımıza hayal okyanusunda gerçekleri göstermeli, asla gerçeklerden uzak tutmamalı, gerçeğin az ötesinde hayallerinin olduğunu söyleyerek onları yüreklendirmeliyiz. Ve ‘Hayaller olduğu sürece gerçeklerin bir sınırı yoktur.’ diyebilmeliyiz. Onun için gerçekler ile hayallerin bütünlüğü, sınırlanmış okullarda sağlanamaz. Bu bütünlük okullarda bozulur ki işte o zaman okullar gerçek işlevini asla göremez.

Böylece okul insanların hayatından çalan, hayalleriyle oynayan kurum olarak dikiliyor karşımıza. Ve ‘bizim oğlan okur, döner bir daha okur’ hesabı döne döne okuyarak sistemin elinde oyuncak olup çıkıyoruz işte.

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - özel haber

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR