Özel’leştirilen Sınıflar
Özel sınıf olayı ile insanlar bir kez daha ayrımcılığın ne denli bir boyutta olduğunun farkına vardı.
Parayı basınca çocuğunuzun doktor, mühendis, öğretmen vs. olması için önünü açıyorsunuz. Baktınız önünü açamıyorsunuz bu yollarla, en sonunda yine basarsınız parayı özel üniversitede okutup doktor, mühendis vs. çıkarırsınız çocuğunuzu. Yani bu durumda veli darphane, eğitim basmakalıp ya da basmahane oluyor.
Velinin iyi eğitimden anladığı sınava iyi hazırlayan öğretmen, sınıf ya da okuldur. Bunu da biliyor olmamız lazım zaten.
Çünkü sistem böyle bir sıkışmışlık içine hapsediyor veliyi.
O da ne yapsın çocuğu için o hapsolmuşluk ikliminde mecbubiyetler ve mahkumiyetler ile boğuşmaya çalışıyor. Paralıysa işi kolay, parasızsa işi Allah’a kalmış ve o denli zor. Bazı veliler canını dişine takıyor, dişinden tırnağından artırıyor ve çocuğunu güç bela bir meslek sahibi yapabiliyor. Çocuğun ÖZEL olduğunu hissedip ve düşünüp ÖZELLİKLERİNİ keşfetmek için kendine bir yol açması, bu yolda veliyi ve öğretmeni kendine yaren kılması ise halihazırdaki şartlar ve durum göz önüne alındığında bir ütopya.
Bizler sol literatürde ‘sınıf mücadelesi’ ifadesini çok işittik.
Şimdilerde de ‘sınıf mücadelesi’ ifadesini eğitim ortamında işitiyoruz.
Veliler, ’’iyi’’ öğretmenin sınıfında çocuklarının öğrenim görmesi için bir mücadeleye çoktan girişmişler bile. Ailesel, çevresel, toplumsal statülerine göre de bu mücadele içinde kendilerine yollar da arayabiliyorlar. Onun için nepotizm çıkıyor karşımıza. Kendimizi kandırmayalım lütfen. Bugün yüzleşemezsek yarın bunların hepsi yüzümüze çarpacak. Hem de çok sert biçimde... Neyse...
İnsanlar parasız eğitimi arzularken bir bakıyorsunuz, bu paralı eğitim illeti ve zilleti teeee sınıflara kadar girmiş. Uyuşturucu illeti nasıl küçük yaşlara kadar düşüyor, bu paralı eğitim illeti de eskiden dershanelerdi, özel okullar oldu sonra, şimdi de okullardan sınıflara kadar düşmüş durumda. Ve küçücük kalpler, sınıflara kadar giren bu paralı eğitim illetinin yarattığı ayrımcılığı iliklerine kadar hissediyorlar. Bu his ve zihin dünyasında, çocuklarımız KALPLERİ ile girip KALIPLARIYLA çıkıyorlar. Toplumda da kalbi kadar değil, kalıbı kadar değer ve önem görüyor.
Para illeti eğitime girer elbette. Çünkü sistemin öyle boşlukları ve açıkları var ki bu illet bunları fırsat biliyor ve kendince değerlendiriyor. Yani eğitimde girdiği yeri ‘paralı’ hale getiriyor.
Ve biliniz ki paralı yerler aslında özelleşen yerlerdir. Kamu alanı olmaktan çıkmıştır artık. Yani halkın olmaktan...
Hal böyle olunca ‘her çocuk özeldir’ sloganının dayandığı yer ‘her sınıf özeldir’ olmuştur.
MEB’in her seminer döneminde izlenmesini tavsiye ettiği Amir Khan’ın ‘her çocuk özeldir’ filmiyle duygulanan ve kendinden geçen hatta transa geçen bizim eğitim camiası ‘her sınıf özeldir’e merdiven dayamıştır.
Ne yapsın veli yumurta kapıya dayanınca müşteki olmuş işte.
Burada sorgulamamız gereken bir şey var:
‘Her çocuk özeldir.’ derken ne kadar samimiyiz?
Samimiyet teori ile pratiğin çelişmemesidir.
Samimiyet teori ile pratiğin uyumudur.
Özel okul, özel sınıf, özel ders ve bunları tetikleyen sınav illeti-zilleti çocuğu özel yapmaz ve kılmaz.
Yalnızca sınavları geçen çocuğu özel kılar, diğer çocuğu çöpe atar.
Efendiler!
Tekrarlıyorum.
Konuyu yanlış anlamışsınız siz.
Sınıflar, dersler, okullar değil ÇOCUKLAR ÖZEL olacak.
ÇOCUKLAR ÖZEL O-LA-CAK...
Yoksa bu işin sonu ÖZEL’LEŞTİRMEDİR...
O da çocuğu para ile değerlendirir.
Çocuk kalbi, aklı, ufku kadar değil parası kadar konuşur.
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Parayı basınca çocuğunuzun doktor, mühendis, öğretmen vs. olması için önünü açıyorsunuz. Baktınız önünü açamıyorsunuz bu yollarla, en sonunda yine basarsınız parayı özel üniversitede okutup doktor, mühendis vs. çıkarırsınız çocuğunuzu. Yani bu durumda veli darphane, eğitim basmakalıp ya da basmahane oluyor.
Velinin iyi eğitimden anladığı sınava iyi hazırlayan öğretmen, sınıf ya da okuldur. Bunu da biliyor olmamız lazım zaten.
Çünkü sistem böyle bir sıkışmışlık içine hapsediyor veliyi.
O da ne yapsın çocuğu için o hapsolmuşluk ikliminde mecbubiyetler ve mahkumiyetler ile boğuşmaya çalışıyor. Paralıysa işi kolay, parasızsa işi Allah’a kalmış ve o denli zor. Bazı veliler canını dişine takıyor, dişinden tırnağından artırıyor ve çocuğunu güç bela bir meslek sahibi yapabiliyor. Çocuğun ÖZEL olduğunu hissedip ve düşünüp ÖZELLİKLERİNİ keşfetmek için kendine bir yol açması, bu yolda veliyi ve öğretmeni kendine yaren kılması ise halihazırdaki şartlar ve durum göz önüne alındığında bir ütopya.
Bizler sol literatürde ‘sınıf mücadelesi’ ifadesini çok işittik.
Şimdilerde de ‘sınıf mücadelesi’ ifadesini eğitim ortamında işitiyoruz.
Veliler, ’’iyi’’ öğretmenin sınıfında çocuklarının öğrenim görmesi için bir mücadeleye çoktan girişmişler bile. Ailesel, çevresel, toplumsal statülerine göre de bu mücadele içinde kendilerine yollar da arayabiliyorlar. Onun için nepotizm çıkıyor karşımıza. Kendimizi kandırmayalım lütfen. Bugün yüzleşemezsek yarın bunların hepsi yüzümüze çarpacak. Hem de çok sert biçimde... Neyse...
İnsanlar parasız eğitimi arzularken bir bakıyorsunuz, bu paralı eğitim illeti ve zilleti teeee sınıflara kadar girmiş. Uyuşturucu illeti nasıl küçük yaşlara kadar düşüyor, bu paralı eğitim illeti de eskiden dershanelerdi, özel okullar oldu sonra, şimdi de okullardan sınıflara kadar düşmüş durumda. Ve küçücük kalpler, sınıflara kadar giren bu paralı eğitim illetinin yarattığı ayrımcılığı iliklerine kadar hissediyorlar. Bu his ve zihin dünyasında, çocuklarımız KALPLERİ ile girip KALIPLARIYLA çıkıyorlar. Toplumda da kalbi kadar değil, kalıbı kadar değer ve önem görüyor.
Para illeti eğitime girer elbette. Çünkü sistemin öyle boşlukları ve açıkları var ki bu illet bunları fırsat biliyor ve kendince değerlendiriyor. Yani eğitimde girdiği yeri ‘paralı’ hale getiriyor.
Ve biliniz ki paralı yerler aslında özelleşen yerlerdir. Kamu alanı olmaktan çıkmıştır artık. Yani halkın olmaktan...
Hal böyle olunca ‘her çocuk özeldir’ sloganının dayandığı yer ‘her sınıf özeldir’ olmuştur.
MEB’in her seminer döneminde izlenmesini tavsiye ettiği Amir Khan’ın ‘her çocuk özeldir’ filmiyle duygulanan ve kendinden geçen hatta transa geçen bizim eğitim camiası ‘her sınıf özeldir’e merdiven dayamıştır.
Ne yapsın veli yumurta kapıya dayanınca müşteki olmuş işte.
Burada sorgulamamız gereken bir şey var:
‘Her çocuk özeldir.’ derken ne kadar samimiyiz?
Samimiyet teori ile pratiğin çelişmemesidir.
Samimiyet teori ile pratiğin uyumudur.
Özel okul, özel sınıf, özel ders ve bunları tetikleyen sınav illeti-zilleti çocuğu özel yapmaz ve kılmaz.
Yalnızca sınavları geçen çocuğu özel kılar, diğer çocuğu çöpe atar.
Efendiler!
Tekrarlıyorum.
Konuyu yanlış anlamışsınız siz.
Sınıflar, dersler, okullar değil ÇOCUKLAR ÖZEL olacak.
ÇOCUKLAR ÖZEL O-LA-CAK...
Yoksa bu işin sonu ÖZEL’LEŞTİRMEDİR...
O da çocuğu para ile değerlendirir.
Çocuk kalbi, aklı, ufku kadar değil parası kadar konuşur.
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.