Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Normlar Hiyerarşisi Challenge

Normlar Hiyerarşisi Challenge

Hukukta normlar hiyerarşisi diye bir terim vardır.

Bu normlar hiyerarşisi hukukun zıvanadan çıkmasını engeller.

Yani keyfiyet, ben yaptım oldu, kafama görelik, ali kıran baş kesenlik her zaman normlar hiyerarşisine takılır. Tabii normlar hiyerarşisi tam anlamıyla uygulanıyorsa... Yoksa normlar hiyerarşisi kevgire de çevrilebilir.

Şöyle ki:

Bu hiyerarşinin en güçlüsü anayasadır. O ne derse o olur. Eğer anayasanın üstünde kendini gören birileri olursa anayasa ‘‘Dur!’’ diye ikaz eder. Malum insanoğlu aşırılığa meyilli bir varlık, hal böyle olunca insanoğlunun kafasına ve keyfinin kahyasına göre yapıp edeceklerine karşı bir sınır çizme ve had bildirme mekanizması böylece kendini göstermiş olur.

Bu bağlamda düşünecek olursak anayasaya aykırı kanun olamaz, kanuna aykırı yönetmelik olamaz, yönetmeliğe aykırı da genelge ve resmi yazı vs. olmamalıdır. ‘‘Beni halk seçti.’’ diyen bir kişi, bunların kendini engellediğini ya da kendisi ve yapacakları üzerinde bir vesayet oluşturduğunu iddia etmesi hukukun devre dışı kalmasına ve o kişinin bir müddet sonra dilediği gibi bir yönetme anlayışına hizmet eder. Hukukun devre dışı kalması ise herkes için bir tehdit demektir. Çünkü adalet, hukuk ile tesis edilebilir. İnsan fıtratı, kafasına ve keyfine göre yönetmeye başladığı an o yerde adalet hak getire... Valla adaleti, Diyojen’in geceleri el feneri ile adam araması gibi siz de adaleti mumla aramaya başlarsınız. Berlin’de hakimler var, bir efsane olur. Adaleti de dedelerinizin menkıbelerinden dinlersiniz artık.

Aslında hukuktaki normlar hiyerarşisini, askerliğe uyarlarsak bir nevi ast-üst ilişkisi gibi düşünebiliriz. Albay, tuğgenarilin üstüne çıkamaz. Ya da teğmenler, albayların üstünde olamaz. Çıkarsa ya da olursa orada disiplin kalmaz. Balkan Savaşları’nda bu disiplinsizliği iliklerimize kadar yaşamadık mı? İpini koparan kimseler, darbeye vs. yeltenmediler mi? Oysa bu anlattıklarımızın Türkiye’nin siyasi tarihinde birçok örneği var. Hatta 27 Mayıs 1960 darbesi, albaylar cuntasının kendilerini üstlerinin üstünde görerek örgütlenip o dönemin hükümetine karşı giriştikleri bir darbe hadisesidir. Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1971, 1980, 1997, 2007, 2016 askeri darbelerin ve muhtıraların da önünü açmıştır. Bu bakımdan 27 Mayıs ilk olması hasebiyle de kötü bir örnek teşkil etmiştir. Tarihin kirli sayfalarında ise yerini almıştır.

Hukukta da normlar hiyerarşisini bozarsanız, dağıtırsanız hukukun da bir disiplini kalmaz. Hukuk da bir yerden sonra anayasanın üstüne çıkan kanunları görür, kanunların üstüne çıkan yönetmelikleri görür hatta ve hatta anayasanın üstüne çıkan genelgeleri görür. Genelge borusu öter. Bir müddet sonra sıradan bir resmi yazının anayasa gibi borusu ötmeye başlar. En sonunda da yönetimi ele alan kimselerin sözleri, anayasa ve kanun gücünde olur. Bir kişi güç bende artık dediği an, orada hukukun ruhu gider, cesedi kalır. Yani hukuk ölüdür. Hukukun ahı gitmiş vahı kalmıştır. Şimdi soralım: Ahı giden vahı kalan hukuktan kim güç alabilir? Hiç kimse... Kim zarar görür pekala? Kısa vadede halihazırdaki muhalifler, uzun vadede her dönemin güçlüleri ve güçleriyle muhaliflerine diş geçirenler... Yani herkes...

Binaenaleyh normlar hiyerarşisini örselememek gerekiyor. Normlar hiyerarşisi örselendikçe pörsür. Pörsüdükçe normlar hiyerarşisi bir savaş alanına döner. Yani normlar hiyerarşisinin de bir disiplini ve otoritesi olmalıdır. Yoksa bu savaş alanında genelgeler anayasaya parmak sallar, yönetmelikler de kanunlara... Bir yerden sonra da yazılara imza atan bürokrasi parmak sallar... Böyle bir durumda Berlin’deki hakimleri dahi getirseniz çözüm olmaz. İş işten geçmiştir. Herkes normlar hiyerarşisi üzerinde anayasayı ÇİĞNEME CHALLENGE oynar durur.

Son söz: Normlar hiyerarşisi normale dönmelidir. Anormallikler normlar hiyerarşisini zıvanadan çıkarır. Güç, haddini bilmeyen bir insanoğlunun elinde normlar hiyerarşisi ile ölçülü ve dengeli olur. Yoksa güç her insanı yoldan ve raydan çıkarabilir. Sonra Akif’ten şu anekdotu anlatır dururuz:

‘‘... İslam’ın 6 şartı vardır. Altıncısı da haddini bilmektir.’’

İşin yoksa İslami söylemlerle haddini bil, diye yola getirmeye çalış dur.

Ama kimse dinlemez.

Herkes bildiğini okur.

Herkes bildiğini okudukça da adalet, adalet diye dilenir durursun.

İnsanın, bir yerden sonra temel haklarını bile dilenir noktasına ve pozisyonuna gelmesi ise en kötü olanıdır.

Allah, bu duruma düşürmesin kimseyi!

Ne onur kalır ne gurur o zaman...

Hakkı tutup kaldıran olmadığı için de çiğnenir çiğnenir durursun.

Ezip geçerler.

Hukukun ise ruhu duymaz, cesedi ile yetinirsin.

Saygılarımla...

Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR