NesliCAN
Neslican TAY, amansız bir hastalığa yakalandı ama bu hastalıkla ömrünün son anına kadar mücadele etti. Birileri böyle görmese de o bu hastalıkla SAVAŞTI.
Hastalığı kaç kez yendi ama öyle illetti ki ona sanki musallat olmuştu.
Yakasını bırakmadı ve Neslican’ı hayatımızdan aldı götürdü.
Fakat Neslican bu illete karşı verilen mücadelenin sabır, azim, güven ve cesaret timsali oldu.
Neslican artık kanserle savaşın sembolüydü.
Yalnız Neslican’ın ardından bazı kimseler onu kılık kıyafetine göre değerlendirip ipe sapa gelmez yargılamalar içine girdiler. Buna siz hadsizlik de diyebilirsiniz, densizlik de...
Ben ise buna hükümranlık diyorum. Öyle bir hükümranlık ki insanları kıyafetlerinden yargılayıcı mesela... Öyle bir hükümranlık ki her şeyi kendi kafasına göre değerlendirici... Bu kimselerin, unuttukları şudur:
Sizin kafanız size, bizim kafamız bize... Ya da senin kafan sana, benim kafam bana...
Bakınız, Neslican’ın ardından ilk hoyrat tweet şöyleydi:
‘Neslican Tay ölmüş. Herkes cennet kavuştu diyor. Orasını Alah bilir. Yalnız bu çıplaklıkla biraz zor...’
Görüyorsunuz, ne kadar can yakıcı bir ifade!
Kendisini aşırı din etkisinden kurtaramayan birisi, Allahlığa soyunmuş ve hükümranlık taslıyor. Cumhuriyet ve demokrasi olmasa memlekette, inanınız bu zihniyet hükümranlığı hükümdarlığa çevirir. Ve yanına da saltanatı eklemler. Paylaşmaktan yoksun kafa çünkü. İktidardan zırnık koklatmaz. Hep bana, hep ben, der durur. Onun için de gücünü çocuklarına, torunlarına miras bırakır. Tabii bir de tüm bunları kendi kafasında yarattığı aşırı din kılıfı ile süsler. Alın size Allah’ın yarattığı, cüziiradesi özgür insanların köle düzenine hapsedilmesi... Öyle bir mahpusluk ki çıkın çıkabilirseniz! Mümkün değil çıkamazsınız. Çünkü dünyada hak iddia etmek ve bunları kullanmak için özgürlüklerinizi ayağa kaldırdığınız an, Allahlığa soyunan bu kafalar çıkacak karşınıza. Ve cüziiradelerinizi eze eze hükümranlık kuracaklar, hükümdarlıklarını ilan edecekler. Ama bu kimselere kulaklarına küpe etmeleri için bir tavsiyede bulunayım da kafalarını gösterdikleri, başlarını çıkardıkları şu günlerde biraz olsun kendilerini dizginlesinler yoksa bu had bilmez, sınır tanımaz aşırılıkları yüzünden başları sıkıştığında iş işten çoktan geçmiş olacak. Tavsiyem şudur:
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye... Memlekette cumhuriyet var memlekette demokrasi var memlekette hürriyet var... Memleket, memluk(köle) değil. Memleketlinin de hiç mi hiç niyeti yok köleliğe ve bu kafanın emrine amade olmaya... NOKTA!
Neslican’ın ölümünün ardından daha toprağa verilmemiş iken bu sefer de bir profesör şöyle tweet attı:
‘#neslicantay kızımız çok çile çekti ama ümidini kaybetmedi, Ölümle yüzleşebilseydi #ölümbilinci ne sahip olsaydı, seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmasaydı dinlerin #hayataanlamkatma ve #teselligücü nden faydalanabilseydi hastalığı düşman gibi görmezdi diye düşündüm.’
İnanılmaz bir tweet.
İnsanın okuyunca nutku tutuluyor. Ne diyeceğini ne söyleyeceğini bilemiyor. Ne yazık ki Prof. Dr. Nevzat Tarhan, katıp karıştırmış. Çile demiş, ümit demiş, ölüm demiş, seküler demiş, dünyasallaşma demiş, din demiş, hastalık demiş, düşman demiş. Yani kelimeleri boca etmiş. Ve boca edilen o kelimelerin kurduğu cümleler yıkıp dökmüş. Halbuki İslam düsturunda yıkıp dökme değil, yapma vardır. Ne diyor Yunus:
‘Bir gönül yıktın ise kıldığın namaz değil’
Prof. Dr. Nevzat TARHAN’a şunları söylemek istiyorum:
1- Ben, kanser illeti ile hep mücadele edeni gördüm, hep savaşanı gördüm. Öyle bir illet ki insanlara acı çektiriyor, çile çektiriyor, nasıl bu illet ile savaşılmaz, elbette savaşılır. Savaşıp da yenenler de çok... Neslican da savaşıp yenenlerden aslında. Ama yeniden nüksedince o bedeni ne yazık ki dayanamadı. Ve göç etti bu diyarlardan. Ama geride öyle bir iz bıraktı ki kanserle savaşın kazanılabileceğini, bunun için inanmak gerektiğini gösteren bir öz güven, sabır, cesaret ve azim...
2- Kanserle savaşılmayacaksa o zaman onunla kardeş kardeş yaşamınızı sürdüreceksiniz. Siz, size acı ve çile çektiren, sizi öldürmek isteyen bir illet ile kardeş olur musunuz? Ben, bugüne değin görmedim.
3- ‘... seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmasaydı...’ sözleri ne kadar ön yargılı! Adeta kılık kıyafete dayalı bir çıkarımın ürünü, eğer böyle değilse nasıl böyle bir sonuca varabildiniz? Gerçekten merak ediyorum. İnsanları kılık kıyafetlerine göre nasıl bir yere koyuyorsunuz? Din, Allah ile kul arasındadır. Kimin dine yakın kimin dinden uzak olduğunu siz bilemezsiniz. Ya da kimin Allah’a yakın kimin Allah’tan uzak olduğunu da... Bir kere de hocam, insan penceresinden bakınız olaylara. Niye okumalarınız, hep dine dayanıyor? Bir kere de insana dayandırınız. Eğer seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılanlarına örnek vermek istiyorsanız, şunları örnek verin:
a- Mal biriktirenler
b- Servetine servet katanlar
c- Makam hırslarından dolayı her yolu mübah sayanlar, fırıldaklıkları ile makamdan makama zıplayanlar
d- Yalılarda, yatlarda gününü gün edenler
e- Kul hakkı yiyenler, hem de vurdumduymazca
f- Para hırsı yüzünden doğayı katledenler
g- 10 dilimlik pastanın 9 dilimini kendisine alıp 1 dilimini 1000 kişiye bırakanlar, ondan sonra da kendindeki 1 dilimin ucundan yardım edip kendisini ‘yardımsever’ olarak lanse edenler
h- Yiyeceklerimize ve içeceklerimize zehir katarak insanları kanser edip gözleri para ile dönenler
ı- Yaşamda hep ben, hep bana diyerek Allah’ın yarattıklarını yok sayanlar, bu uğurda ne insanı ne doğayı ne hayvanı gözü görmeyen açgözlüler, ne hak ne hukuk ne özgürlük tanırlar...
Seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılanlar bunlardır hocam.
Daha da sayabiliriz ama sonu gelmez, gerisini siz getirin.
Kafayı takacaksanız bunlara takın.
Bir kızcağızın söylediği bir söze değil...
Bırakın Neslican bizim için kanserle mücadelenin yani savaşın azim, sabır, cesaret örneği olarak kalsın.
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Hastalığı kaç kez yendi ama öyle illetti ki ona sanki musallat olmuştu.
Yakasını bırakmadı ve Neslican’ı hayatımızdan aldı götürdü.
Fakat Neslican bu illete karşı verilen mücadelenin sabır, azim, güven ve cesaret timsali oldu.
Neslican artık kanserle savaşın sembolüydü.
Yalnız Neslican’ın ardından bazı kimseler onu kılık kıyafetine göre değerlendirip ipe sapa gelmez yargılamalar içine girdiler. Buna siz hadsizlik de diyebilirsiniz, densizlik de...
Ben ise buna hükümranlık diyorum. Öyle bir hükümranlık ki insanları kıyafetlerinden yargılayıcı mesela... Öyle bir hükümranlık ki her şeyi kendi kafasına göre değerlendirici... Bu kimselerin, unuttukları şudur:
Sizin kafanız size, bizim kafamız bize... Ya da senin kafan sana, benim kafam bana...
Bakınız, Neslican’ın ardından ilk hoyrat tweet şöyleydi:
‘Neslican Tay ölmüş. Herkes cennet kavuştu diyor. Orasını Alah bilir. Yalnız bu çıplaklıkla biraz zor...’
Görüyorsunuz, ne kadar can yakıcı bir ifade!
Kendisini aşırı din etkisinden kurtaramayan birisi, Allahlığa soyunmuş ve hükümranlık taslıyor. Cumhuriyet ve demokrasi olmasa memlekette, inanınız bu zihniyet hükümranlığı hükümdarlığa çevirir. Ve yanına da saltanatı eklemler. Paylaşmaktan yoksun kafa çünkü. İktidardan zırnık koklatmaz. Hep bana, hep ben, der durur. Onun için de gücünü çocuklarına, torunlarına miras bırakır. Tabii bir de tüm bunları kendi kafasında yarattığı aşırı din kılıfı ile süsler. Alın size Allah’ın yarattığı, cüziiradesi özgür insanların köle düzenine hapsedilmesi... Öyle bir mahpusluk ki çıkın çıkabilirseniz! Mümkün değil çıkamazsınız. Çünkü dünyada hak iddia etmek ve bunları kullanmak için özgürlüklerinizi ayağa kaldırdığınız an, Allahlığa soyunan bu kafalar çıkacak karşınıza. Ve cüziiradelerinizi eze eze hükümranlık kuracaklar, hükümdarlıklarını ilan edecekler. Ama bu kimselere kulaklarına küpe etmeleri için bir tavsiyede bulunayım da kafalarını gösterdikleri, başlarını çıkardıkları şu günlerde biraz olsun kendilerini dizginlesinler yoksa bu had bilmez, sınır tanımaz aşırılıkları yüzünden başları sıkıştığında iş işten çoktan geçmiş olacak. Tavsiyem şudur:
Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye... Memlekette cumhuriyet var memlekette demokrasi var memlekette hürriyet var... Memleket, memluk(köle) değil. Memleketlinin de hiç mi hiç niyeti yok köleliğe ve bu kafanın emrine amade olmaya... NOKTA!
Neslican’ın ölümünün ardından daha toprağa verilmemiş iken bu sefer de bir profesör şöyle tweet attı:
‘#neslicantay kızımız çok çile çekti ama ümidini kaybetmedi, Ölümle yüzleşebilseydi #ölümbilinci ne sahip olsaydı, seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmasaydı dinlerin #hayataanlamkatma ve #teselligücü nden faydalanabilseydi hastalığı düşman gibi görmezdi diye düşündüm.’
İnanılmaz bir tweet.
İnsanın okuyunca nutku tutuluyor. Ne diyeceğini ne söyleyeceğini bilemiyor. Ne yazık ki Prof. Dr. Nevzat Tarhan, katıp karıştırmış. Çile demiş, ümit demiş, ölüm demiş, seküler demiş, dünyasallaşma demiş, din demiş, hastalık demiş, düşman demiş. Yani kelimeleri boca etmiş. Ve boca edilen o kelimelerin kurduğu cümleler yıkıp dökmüş. Halbuki İslam düsturunda yıkıp dökme değil, yapma vardır. Ne diyor Yunus:
‘Bir gönül yıktın ise kıldığın namaz değil’
Prof. Dr. Nevzat TARHAN’a şunları söylemek istiyorum:
1- Ben, kanser illeti ile hep mücadele edeni gördüm, hep savaşanı gördüm. Öyle bir illet ki insanlara acı çektiriyor, çile çektiriyor, nasıl bu illet ile savaşılmaz, elbette savaşılır. Savaşıp da yenenler de çok... Neslican da savaşıp yenenlerden aslında. Ama yeniden nüksedince o bedeni ne yazık ki dayanamadı. Ve göç etti bu diyarlardan. Ama geride öyle bir iz bıraktı ki kanserle savaşın kazanılabileceğini, bunun için inanmak gerektiğini gösteren bir öz güven, sabır, cesaret ve azim...
2- Kanserle savaşılmayacaksa o zaman onunla kardeş kardeş yaşamınızı sürdüreceksiniz. Siz, size acı ve çile çektiren, sizi öldürmek isteyen bir illet ile kardeş olur musunuz? Ben, bugüne değin görmedim.
3- ‘... seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılmasaydı...’ sözleri ne kadar ön yargılı! Adeta kılık kıyafete dayalı bir çıkarımın ürünü, eğer böyle değilse nasıl böyle bir sonuca varabildiniz? Gerçekten merak ediyorum. İnsanları kılık kıyafetlerine göre nasıl bir yere koyuyorsunuz? Din, Allah ile kul arasındadır. Kimin dine yakın kimin dinden uzak olduğunu siz bilemezsiniz. Ya da kimin Allah’a yakın kimin Allah’tan uzak olduğunu da... Bir kere de hocam, insan penceresinden bakınız olaylara. Niye okumalarınız, hep dine dayanıyor? Bir kere de insana dayandırınız. Eğer seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılanlarına örnek vermek istiyorsanız, şunları örnek verin:
a- Mal biriktirenler
b- Servetine servet katanlar
c- Makam hırslarından dolayı her yolu mübah sayanlar, fırıldaklıkları ile makamdan makama zıplayanlar
d- Yalılarda, yatlarda gününü gün edenler
e- Kul hakkı yiyenler, hem de vurdumduymazca
f- Para hırsı yüzünden doğayı katledenler
g- 10 dilimlik pastanın 9 dilimini kendisine alıp 1 dilimini 1000 kişiye bırakanlar, ondan sonra da kendindeki 1 dilimin ucundan yardım edip kendisini ‘yardımsever’ olarak lanse edenler
h- Yiyeceklerimize ve içeceklerimize zehir katarak insanları kanser edip gözleri para ile dönenler
ı- Yaşamda hep ben, hep bana diyerek Allah’ın yarattıklarını yok sayanlar, bu uğurda ne insanı ne doğayı ne hayvanı gözü görmeyen açgözlüler, ne hak ne hukuk ne özgürlük tanırlar...
Seküler dünyanın dünyasallaşma rüzgarına kapılanlar bunlardır hocam.
Daha da sayabiliriz ama sonu gelmez, gerisini siz getirin.
Kafayı takacaksanız bunlara takın.
Bir kızcağızın söylediği bir söze değil...
Bırakın Neslican bizim için kanserle mücadelenin yani savaşın azim, sabır, cesaret örneği olarak kalsın.
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.