Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Nepotizm Bataklığında Batak

Nepotizm Bataklığında Batak

Rüstem, okul müdürü idi.
Namazında niyazındaydı. 
1’i kız, 1’i erkek olmak üzere 2 çocuğu vardı.
3 kardeşlerdi. 
Kardeşlerin en büyüğü kendisiydi.
Kendisinin, okul müdürü olarak görev yaptığı ilçede kolu çok ama çok uzundu. Tabii ilçe çapında... ‘Güç bende!’ diyen siyasetçilerin yanında özellikle cuma namazlarında saf tutardı. Binaenaleyh cuma namazlarında tercihi, ilçenin en merkezi camisi idi. Tövbe tövbe bu Rüstem neden camiler arasında ayrım yapar? Anlamış değilim valla. Kardeşim, okuluna yakın camide cuma namazını kılsana... Hem zamandan kazanırsın. Olmaz da olmaz değil mi? İlle de merkez camisi, en kalabalık, en göz önünde olan, herkesin birbirini gördüğü, eee serde alnımızı secdeye götürürken ‘güç bende!’ diyenlerin alın secdesini görmesi lazım, öyle değil mi? Gerçi camiler arasında ayrım yapmamak gerekiyor ama karıştırma onu. Rüstem’e, Ayasofya Camisi ile Bağcılar’ın bilmem neresindeki camisi bir mi kardeşim, diyenler bir güven ve cesaret aşılıyorlardı zaten.
Anlaşıldığı üzere Rüstem, dinin buyruklarına çok hassas bir kardeşimiz (!) O denli hassas ki (!..)
Mesela tuvalete sağ ayakla girer, sol ile çıkar, yemeği sağ elle yer, çocuklarına da sofra başında yemeği sağ elle yemeleri için telkinlerde bulunarak emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yaptığına kendini inandırır ve içini rahatlatır. Rüstem, bunları yaptıkça vicdanı bir kuş tüyü kadar hafifler, Firdevs Cenneti’nin güzellikleri ise rüyalarını süsler anlayacağınız.
Gel zaman git zaman, Rüstem alnının teriyle değil de alnının secdesiyle terfi etmeye başladı. Öyle bir terfi ki Rüstem ile kalmayan Rüstem’in çevresinin de nasiplendiği bir terfi... Aman ya rabbi diyerek bir nepotizm bataklığında batak oynadıklarını görüyoruz aslında. Lakin söz dinlemedikleri, laftan anlamadıkları için buram buram haksızlık kokan terfileri durduramıyoruz. Güç ve söz yetiremiyoruz. Her neyse...
Rüstem önce il milli eğitim müdürü oldu.
Sonra genel müdür oldu.
Genel müdür olunca Ankara’da kulis yaptı. Zaten kulis yapmanın erbabıydı. Düşünün Rüstem’i, bu kulis ile kolu nasıl uzatmıştır. İnsan tahayyül bile edemiyor. İlerleyen bölümde hayallerimize sığmayan bu kolun nerelere kadar uzandığını göreceksiniz.
Kulis yapma faaliyetleriyle Rüstem ve yakın çevresi neler oldu neler... Alın secdesiyle kulis yapmanın kendisine ve çevresine çok getirisi oldu. Götürüsü manevi, getirisi maddi idi. Ama Rüstem, tuvalete giriş çıkışta (sağ ile girip sol ile çıkma) manevi; işe girişte ve işte yükselişte maddi davranıyordu. Yani adam, hem bu dünya hem öbür dünya için yolunu bulmuştu. Her neyse...
Kendisi daha sonra vali oldu.
Eşi bir üniversitede dekan.
Kızı özel kalem müdürü.
Oğlu daire başkanı.
Kardeşleri muhtelif belediyelerde şube müdürü.
Pinokyo’nun yalan söylediğinde burnu uzadığı gibi Rüstem’in ise en merkezi camilerde alnı secdeye varıp kulis yaptıkça kolu uzuyordu. Her neyse...
Rüstem, vali olduktan sonra günlerden bir gün anasının elini öpmek ve hayır duasını almak için onu ziyarete gitti. Anası Rüstem’i kapıda karşıladı. İçeri buyur etti. Biraz muhabbetten sonra anası, namaz kılacağını söyleyerek yan odaya geçti. Rüstem, kapı aralığından yan odadaki anasının namazını seyrediyordu. Zaten birazdan o da kılacaktı namazını. Anasının alnı secdeye gitti, öyle bir secde idi ki Allah ile kul arasında olan tertemiz bir secde... Saf, pak, çıkarsız... Yalnızca rızay-ı ilahiyi kazanmak isteyen, yalnızca rızay-ı ilahiyi gözeten... Namazdan sonra anasının ağzından dökülen dua ise alın teri olmayan alnında kurşun etkisi yaratıyordu. Ananın dilinden dökülen o dua şöyle idi:
‘‘Allah’ım,  oğullarıma, gelinlerime ve torunlarıma helal rızık ver. Döktükleri alın terinin hakkını ver. Secdeye varan alınlarını kaldırıp bakamayacakları, yüzlerini göstermekten utanacakları olayların içine sokma onları. Bizleri onlardan utandırma ya rabbi! Onların kul hakkından ırak eyle rabbim!’’ 
Rüstem’in alnında bir sızı başladı. Kulakları duyduklarına inanamıyordu. Beyni karıncalanıyordu.
Rüstem, anasının namazı biter bitmez ona yöneldi. Önce onun elini öptü sonra seccadeyi alıp alnına götürdü ve tekrar yere serdi. Sonra namaza durdu. Anası ise oğlunu Allah ile baş başa bıraktı. Aslında kendisiyle de yıllar yıllar sonra baş başa idi Rüstem. Hiç böyle kendisiyle ve Allah ile baş başa kalmamıştı aslında. Eeee en merkezi camilerde bu durumda olmak zor olsa gerek... Bir de o camilerde bulunma niyeti, uhrevi değil de dünyevi olunca... O zaman camiler bile Allah’ın EVİ, uhrEVİ olmaktan çıkıp dünyEVİ oluyor. Demek ki iş kişinin ta kendisinde... Keramet camide değil aslında. Her neyse...
Rüstem, namazdan sonra odadaki boy aynasının karşısına geçip kendisiyle yüzleşmek yerine alnındaki terfi secdesine baktı, içini rahatlattı, hala vardı, kaybolmamıştı ve bu alın secdesini sorgulayanın alnını karışlarım diye mırıldanıp kendini bir kuş gibi hafif hissetti. 
Anasının duası bir an için Rüstem’i kendine mi getiriyor dedik demesine ama namazlarında Fatiha okuyan Rüstem o günden sonra da bildiğini okumaya devam etti.
Kendinden kaçtıkça battıkça battı.
Artık nepotizm bataklığında batak oynuyorlardı. Hem de en yakın, daha yakın, yakın akrabalarıyla... Adamların akrabacılık yaparken bile bir hiyerarşisi vardı. Dedik ya: Nepotizm bataklığında batak oyunu...
Bu sefer kimler kimler yoktu ki!
Kardeşlerinin eşleri, dayı kızı, amca oğlu, halaların ve teyzelerin çocukları, baldızlar, enişteler, amcasının gelini, dayısının yeğeni, iç güveyi gelen damat, damadın kardeşleri, damadın kardeşlerinin yakın arkadaşları, kızının en yakınındaki arkadaşları, o arkadaşlarının yakınındakiler vs...
Kolu uzun Rüstem’in, milletin KPSS’ye girerek bir meslek sahibi olmak isteyen çocuklarının hakkını tıksırıncaya, aksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyerek eli uzamaya başladı bu sefer. Kolu uzun Rüstem’in, eli uzundu artık. 
Bu nedenle milletin çocukları, Elon Musk’ın uzay arabasıyla uzaya gidip Rüstem’in elinin ve kolunun uzanamadığı yerde iş başvurusunda bulunmayı bile kafalarına koymuş durumdalar diyebilirim. Eee ne yapsınlar? Başka çare mi bıraktılar bu nepotizm bataklığında batak oynayanlar?
Not: Yazı hayal ürünüdür. Hiçbir kurum, kişi zinhar hedef alınmamıştır. Zaten böyle şeyler bizim ülkemizde olmaz. Olsa olsa Papua Yeni Gine’de olur.
Saygılarımla...

Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR