Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

MEB, Türk Milleti’nindir, Devredilemez

MEB, Türk Milleti’nindir, Devredilemez

Son günlerde, bazı basın yayın organlarında ve kamu sitelerinde, MEB’in kurs, sosyal etkinlik gibi faaliyetlerle ilgili birtakım vakıf ve kuruluşlarla sözleşmeler yani protokoller imzaladığı haberleri yapılıyor. Ve bazı çevrelerin, bu protokollerin altında imzası olan vakıfların/derneklerin, dini/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel nitelik ve kimlik taşımasından dolayı endişelerini ve eleştirilerini işitiyoruz.

Aslında, yalnızca MEB nezdinde değil, İl Milli Eğitim Müdürlükleri nezdinde de isimleri değişse de, dini/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel kimlikleri ve nitelikleri olan vakıflarla/derneklerle, eğitim-öğretim sahasında birtakım faaliyetleri ve etkinlikleri kapsayan sözleşmeler imzalandığını söylemeliyiz. Bu bakımdan, eş zamanlı bir sağanak halini aldığı için yöneltilen bu endişeleri, kaygıları ve eleştirileri anlamak zorundayız. Bu nedenle MEB’in iş/işlemlerinde ve faaliyetlerinde yer almak için vakıfsal/derneksel cihette dört koldan bir yönelim varmış gibi bir izlenime sahip kamuoyu ve kamuoyunda bu yönelimin devletsel/milli çıkardan/yarardan ziyade vakıfsal/derneksel/sendikal çıkar/yarar gözetilerek meydana geldiği düşüncesi hakim.

Ailelerin, özellikle FETÖ deneyiminden sonra, eğitim-öğretim içinde ideolojik ve dini/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel kimliğe ve niteliğe sahip kimselerin ya da yapıların at koşturmasına devletimizin daha temkinli, hassas, ihtiyatlı ve dikkatli yaklaşmasını istemesi kadar doğal ne olabilir?

Her zaman savunduğum şudur, gelecek nesillerin yetiştirilmesi ile ilgili hassasiyet, özen, önem ve dikkat gerektiren bir konunun ifa edildiği eğitim-öğretim alanı içinde devletimiz daha egemen ve etkin rol oynamalıdır. TEK GÜÇ olmalıdır. İpler, her daim devletin elinde olmalıdır. Onun için MEB’in, yasal olarak TEVHİD-İ TEDRİSAT’a olan bağlılığı, ilkeselliği gerektiren yaklaşımı ve sorumluluğu ile FİİLEN aktif bir şekilde devreye girmelidir. Yoksa, birtakım ideolojik ve dini/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel kimlikli vakıflara-derneklere-kurum ve kuruluşlara külliyen çocuklarımızı emanet etmek, onları eğitim-öğretim sahasında aktif rol oynayan etkin güç yapmak, geleceğimizle ilgili kaygıları ve endişeleri artırmak demektir.

Bu olaya, kesinlikle kendi dinsel ya da ideolojik perspektifimden bakmıyorum. Aksine, baktığım yer, tarihsel bir bakışın ortaya koyduğu birikim ve deneyimlerin görüldüğü noktadadır. Eğitim-öğretim içindeki ve özellikle okuldaki siyaset-ideoloji- dini/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel birtakım öğretiler, gün gelir, Türk Milleti olarak kurduğumuz devleti muasır medeniyetler seviyesine yükseltecek atılımların önünde engel teşkil edebilir, nitekim demokrasiye geçtiğimiz ve NATO güdümüne girdiğimiz zamandan beridir de etmiştir diyebiliriz. Görmüyor muyuz hala, 27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül-28 Şubat-15 Temmuz, çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek için ilerlenen yolda, bizlere zaman, enerji ve gelecek kuşaklarımızı kaybettiren, ders niteliğinde ve ibretlik hadiselerdir-vesikalardır. Onun için eğitim-öğretim alanında, devlet olarak çocuklarımıza sahip çıkmalıyız ve çocuklarımızı kimselerin ellerine külliyen bırakmamalı ve düşürmemeliyiz.

Bu ülkedeki tarihsel süreçte, sağ-sol ideolojilerin ve dinsel/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel öğretilerin kışkırttığı birçok akıllı gencin, bilim ve kültür-sanat alanlarında uygarlığa katkı sunmak ve Dünya’ya ülkemizin ismini duyurmak yerine, sokaklarda ideolojik ve dinsel/mezhepsel öğretilerle dolmuş şekilde birbirlerini dövüştüklerini/yaraladıklarını/öldürdüklerini gördük. Yani, birçok akıllı gencimizi, ideolojiye bulanmış okulların içinde heba/heder ve kurban ettik. Onun için gelecek kuşaklara karşı tarihten süzülüp gelen bu derslerden dersler alarak hareket etme mecburiyetimiz ve sorumluluğumuz bulunuyor.

Bu nedenle, Milli Eğitim, Türk Milleti’nin elinde olmalıdır ve devredilemez diyoruz. Ve Türk Milleti’nin adına iş/işlem ve faaliyet yapacak, bu yetkiye haiz yegane güç ise MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞIDIR. MEB, yapma yükümlülüğü olan faaliyetleri/işleri, ancak Türk Milleti’nin izni ile başka vakıflara ya da kurumlara havale edebilir. Yani, hangi dernek olursa olsun, hangi vakıf olursa olsun, bu vakıfların ve derneklerin MİLLİ EĞİTİM işlerinde kullanılması ancak TÜRK MİLLETİ’nin iznine tabidir. Türk Milleti’nin temsil edildiği yer ise TBMM’dir.

Şahsen, MİLLİ EĞİTİM sahasında hiçbir derneğin-vakfın etkin güce ve aktif role sahip olması tarafında değilim, olacaksa da hem yukarıda bahsettiğim yol izlenmeli hem de tüm vakıflara ve derneklere adil-eşit bir tutum içinde olunmalı. Mesela, bir ENSAR vakfı kadar bir ADD’nin de; bir İlim Yayma Cemiyeti kadar bir Ülkü Ocaklarının da; bir Birlik Vakfı –TÜRGEV-TÜGVA-Beşir Vakfı kadar TGB-TLB’nin de eğitim-öğretim sahasında dengeli ve ölçülü bir şekilde faaliyetsel olarak katılım hakları vardır diye düşünüyorum. Ama tekraren dediğim gibi ülke geleceğinin emin ellerde yetişmesi adına TEVHİD-İ TEDRİSAT’ı dağıtmamak ve parçalamamak gerektiğini düşündüğümden dolayı MEB’in Türk Milleti adına eğitim-öğretim sahasında bizzat etkin güç olması ve aktif rol oynaması sorumluluğu ve zorunluluğu bulunuyor. Tevhid-i Tedrisat’ı bozarsak, dağıtırsak, yani bu kanuna ortaklar koşarsak, o zaman gelecek kuşakları çok zor toparlar ve bir araya getiriz. Belki de, atı alan Üsküdar’ı geçtiği için bunları yapamayabiliriz.

FETÖ’nün dershaneleri ve özel okulları ve etüt merkezleri eli ile eğitim-öğretim ortamında etkin güç olmasını, aktif roller almasını ve en sonunda da bunlardan sağladığı gücü ve rolü bir silah olarak Türk Milleti’ne doğrulttuğunu, nasıl ülkenin gelecek kuşaklarını dağıtmış olduğunu, biribirine kan ve öfke kusar hale getirdiğini UNUTMAMAK lazım. 15 Temmuz’u hatırlarken, bunları UNUTMAMAK gerekiyor. Bakınız, 15 TEMMUZ’dan sonra ülke insanlarını ve devleti ZOR toparlar durumdayız, nedeninin TEHVİD-İ TEDRİSAT’ın raydan çıkması olarak görmek, tarihsel bakışın ortaya koyduğu bir panoramadır. Onun için EĞİTİM-ÖĞRETİM işlerini ve faaliyetlerini, ifa etme noktasında dağıtmamak-bölmemek-parçalamamak, TÜRK MİLLETİ adına iş/işlem yapan her devletsel kurumun GELECEK KUŞAKLARA KARŞI en önemli vazifesi ve yükümlülüğüdür. Bilinmelidir ki, bu ifa, TÜRK MİLLETİ adına iş/işlem/faaliyet yapan devletsel her kurumun uhdesindeki asli vazifesidir.
Şunu da unutmamak gerekiyor, TEVHİD-İ TEDRİSAT’a ortak koşulan alanlar, genç kuşaklar üzerinde ideolojilerin ve birtakım dinsel/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel öğretilerin propagandasına ve provokasyonuna ve istismarına maruz kalabilir, onun için kolaycılık yaparak bu işleri birtakım vakıflara/derneklere havale etmek, içinde birçok riskleri de barındırıyor olabilir. Bugün, dini kimlikli olabilir, yarın ideolojik kimlikli olabilir. Bugün, birileri veryansın eder, yarın başkaları veryansın eder. Tevhid-i Tedrisat bozulursa, dün senin çocuğunu onlar kendi ideolojilerine göre şekillendirmişlerdir, bugün ise sen onların çocuklarını kendi ideojine göre şekillendirmiş olursun. Yani, bu kısır döngüde birbirimizin çocuklarına ideolojik/dinsel/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel ayar veren bir eğitim-öğretim sahası/ortamı inşa etmiş oluruz ki, bu durum ülkemize ve milletimize bir yarar sağlamaz. Ancak, biribirimizi yememize ve birbirimize öfke kusmamıza neden olur. O zaman doğru dürüst NE BİLİM olur, NE KÜLTÜR-SANAT olur, NE EDEBİYAT olur. Her yönden ve açıdan, bu durum usandırıcı ve bıktırıcıdır.

UNUTULMAMALIDIR Kİ, TEVHİD-İ TEDRİSAT ORTA YOLDUR, AKSİ İSE AŞIRILIKLARI ÜRETİR. VE İFADE ETMELİYİM Kİ, TEVHİD-İ TEDRİSAT’TAN SAPMA HALİNDE, İDEOLOJİLERİN VE DİNSEL/MEZHEPSEL/CEMAATSEL/TARİKATSAL ÖĞRETİLERİN KENDİLERİNE ALAN BULDUĞU BİR ŞEKLE GİREN VE AŞIRILIKLARIN ÇOCUKLARIMIZI ŞEKİLLENDİRDİĞİ BİR MİLLİ EĞİTİM GÖREBİLİRİZ. DÜN, GÖRDÜK, BUGÜN DE GÖREBİLİRİZ. AKİF’İN DEDİĞİ GİBİ TARİHTEN, TEKERRÜR ETMEMESİ İÇİN DERSLER ALMALIYIZ.
Akıldan çıkarılmamalıdır ki, zaman, Allah’ın dediği üzere insanlar arasında evirilir çevrilir ve iniş çıkışlarla ilerler. Bunların hepsi birer imtihan vesilesidir aslında:
ADALETİ GÖZETMEK İÇİN...
ÖLÇÜLÜ OLMAK İÇİN...
EŞİTLİKÇİ-İSLAM’A YAKIŞIR ŞEKİLDE BARIŞÇI (BOZGUNCU DEĞİL) TUTUM SERGİLEMEK İÇİN...
ZAN VE VEHİM İLE HAREKET ETMEMEK İÇİN...
ZORLAMA VE BASKI YAPMAMAK İÇİN...
NEFSANİ ARZULARIN PEŞİNE TAKILMAMAK İÇİN...
İYİLİKTE YARIŞMAK İÇİN...

Bu bağlamda, yalnızca camileri dolduracak değil, aynı zamanda adaleti gözetecek-insanlar arasında eşit olacak-zan/vehim ile hareket etmeyecek-iyilikte yarışacak-zorlama/baskı yapmayacak-nefsani arzuların (makam-mevki, kendisine müslüman haller, lüks yaşam gibi) peşinden gitmeyecek bir NESLİ yetiştirerek okullara doldurmalıyız, daha sonra hem iş hayatına hem sosyal hayata salmalıyız. O zaman, hayat daha güzel ve iyi olabilir. HAYAT, İYİLİKLERLE VE GÜZELLİKLERLE DOLAR. VE HERKES, İYİLİKTEN VE GÜZELLİKTEN NASİPLENİR.

Bu yolda, TÜRK MİLLETİ adına MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI tarafından yapılacak ilk işler:

Çocuklarımız üzerinde egemen güç olmaya meyleden, onları ideolojik ya da dinsel/mezhepsel/tarikatsal/cemaatsel öğretilerle şekillendirmeye ve yönlendrmeye çalışan KENDİLERİNE MÜSLÜMAN vakıflara ve derneklere MİLLİ EĞİTİM sahasında alan açmamak. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, onların yapacağı işi, kendi personeli eli ile yapmaya muktedir ve bunun için ise her açıdan-maddi olarak yeterli imkana, kabiliyete, vasfa ve güce sahiptir.

MEB; öğretmenlerimiz üzerinde egemen güç olmaya meyleden, mülakatlar ile yalnızca kendilerine müslüman olduklarını sergileyen, baskı/zorlama ile nicel olarak güç zehirlemesi yaşayan SENDİKAL YAPILARA da, liyakat/ hakkaniyet/adalet ilkelerine uyarak yüz vermemelidir. Bu bağlamda, Sayın YILMAZ’ın yönetici mülakatlarındaki ‘noter tasdikli torpil’e soruşturma talimatı, MEB’in adalet/hakkaniyet/liyakat ilkelerini gözettiğinin bir kanıtı olmuştur. Tebrik ediyoruz Sayın bakanımızı.

SONUÇ OLARAK, TEVHİD-İ TEDRİSAT HAKKI TESLİM EDER, TEVHİD-İ TEDRİSAT DIŞINA ÇIKMAK, TÜRK MİLLETİ’NİN EVLATLARININ HAKLARININ YENEBİLECEĞİNİN YA DA BUNUN ÖNÜNÜN AÇILABİLECEĞİNİN BİR BAŞLANGICI OLABİLİR. HEM DE EĞİTİM-ÖĞRETİM SAHASI İÇİNDEKİ HER ALANDA...
UNUTULMAMALIDIR Kİ, EĞİTİM-ÖĞRETİM SAHASINDA, DEVLETSEL KURUMLAR DIŞINDA HAKİM-EGEMEN-ETKİN-AKTİF-YÖNLENDİRİCİ-ŞEKİLLENDİRİCİ GÜÇLER YA DA OLUŞUMLAR YA DA TEŞEKKÜLLER OLUŞTURMAMAK, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DÖNEMDE, MİLLİ/DEVLETSEL GÜVENLİK AÇISINDAN BİR GEREKLİLİKTİR VE SORUMLULUKTUR.

SAYIN İSMAİL KONCUK’UN YÖNETİCİ MÜLAKATLARINA İLİŞKİN SÖZLERİ VE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEKİ ANKETLERİ, EĞİTİM-ÖĞRETİM İŞLERİNİ YÖNLENDİREN, ŞEKİLLENDİREN, BU İŞLERDE AKTİF-ETKİN-HAKİM ROL DEVŞİREREK MEYDANA GETİRDİĞİ GÜÇ İLE BASKI VE ZORLAMA GİBİ METOTLARLA DEVLETSEL YAPILARA MEYDAN OKUYAN SENDİKAL BİR YAPININ VAR OLDUĞUNU GÖSTERMİYOR MU? İNSANLAR, HAKLARI DEVLETİNİN TESLİM ETMESİNİ İSTİYOR, AMA BİRİLERİ BUNA ÇOMAK SOKUP İNSANLARIN HAKLARINI YEMEYE KALKIŞIRSA YA DA HAKLARINI ELLERİNDEN ALIRSA, İŞTE O ZAMAN DEVLETSEL KURUMLARIN BU YAPILARA GEREKEN ‘HADDİNİ AŞMA’ DERSİNİ VERMESİ VE CEZASINI KESMESİ, DEVLETİNE GÜVENEN TÜRK MİLLETİ’NİN EVLATLARINA KARŞI ZARURİ BİR GÖREVİ VE SORUMLULUĞUDUR.

NOT: EĞİTİM-ÖĞRETİM SAHASINDA HERKES HADDİNİ BİLMELİ, TEVHİD-İ TEDRİSAT GEREĞİ MEB TEK GÜÇ OLARAK, GÖZCÜ/DENETÇİ/ YÖNLENDİRİCİ/ŞEKİLLENDİRİCİ MİSYONU İLE TÜRK MİLLETİ ADINA HAKİMİYETİ ELİNE ALMALIDIR. FETÖ’NÜN BİR DÖNEM EĞİTİM-ÖĞRETİM SAHASINDAKİ DENSİZLİĞİ VE HADSİZLİĞİ, BU DENSİZLİĞİN-HADSİZLİĞİN NETİCELERİ DE UNUTULMAMALIDIR.

ÇOCUKLARIMIZIN VE ÖĞRETMENLERİMİZİN HAKLARI İÇİN TEK GÜVENCEMİZ, MEB’DİR... VE MEB’İN, TÜM İŞLERİ/FAALİYETLERİ, MİSYONU/VİZYONU GEREĞİ, BİZLER ADINA ELİNE ALMASINI BEKLİYORUZ... ÇOCUKLARIMIZI, MEB’E EMANET EDİYORUZ... BAŞKALARINA DEĞİL...

BU BAĞLAMDA;

YÖNETİCİ MÜLAKATLARI/GÖREVLENDİRMELERİ, MEB’İN İŞİDİR DİYORUZ...

ÇOCUKLARIMIZA DÖNÜK KURS/SOSYAL ETKİNLİK İŞLERİ DE, MEB’İN İŞİDİR DİYORUZ...

KİMSELER, BU İŞLERE BURNUNU SOKMAMALIDIR...

BİLİYORUZ Kİ, PARALEL YAPILAR, GÜCÜ GÖREN, SONRA BU GÜÇ İLE İDARE ETTİĞİNİ SANAN VE EN SONUNDA DA GÜCE TAPANLARI ETRAFINDA TOPLAYIP DEVLET İÇİNDE KENDİLERİNE ÇIKAR VE YARAR SAĞLAYAN BİRİLERİNİN, KENDİLERİNİ DEVLET YERİNE KOYMASI İLE MEYDANA GELİR... ALLAH, KENDİLERİNE ÇIKAR VE YARAR ALANI AÇAN İRİLİ UFAKLI PARALEL YAPILARDAN KORUSUN BİZLERİ...

EĞER ‘BİZ, PARALEL DEĞİLİZ’ DİYORLARSA, O ZAMAN PARALEL ÖZELLİKLERİ TAŞIMADIKLARINI GÖSTERSİNLER, NE YAZIK Kİ PARALELİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ OLAN KADROLAŞMA, ADAM KAYIRMA, MENFAAT/ÇIKAR ODAKLI HAREKET ETME, GÜÇ TOPLAMA, PAYLAŞIMCI OLMAMA, DEVLETSEL BİR MAKAMDA DEVLET İLE DEĞİL BAĞLI OLDUĞU YAPI YA DA ÖRGÜTLENME İLE AİDİYET/İLTİHAK/İLTİSAK/İRTİBAT KURMA, DEVLET İLE BAĞLI OLDUĞU VAKIF ŞU YA DA BU YAPI ARASINDA BOCALAMA, EN SONUNDA BAĞLI BULUNDUĞU YAPI BASKIN GELİP ONUN HAKKINI-HUKUKUNU KORUMA, ADETA ONUN ADINA VE ONUN YARARINA DEVLET İÇİNDE ÇALIŞMA, TÜRK MİLLETİ ADINA İŞLEM YAPAMAMA, TÜRK MİLLETİ’NİN EVLATLARININ HAKLARINI SAVUNMAMA, KENDİSİNE YARAR SAĞLAMADA ÖLÇÜSÜZLÜK, DOYUMSUZLUK, AÇ GÖZLÜLÜK, DEVAMLI DÜNYEVİ OLANA TAMAHKARLIK, ÜLKENİN KENDİLERİNDEN OLMAYAN EVLATLARINI PARYA GÖRÜP ONLARLA DEVLET İÇİNDE HİÇBİR ŞEYİ PAYLAŞMAMA, GÜÇSÜZÜ EZME VE ONA HAKSIZLIK YAPMA GİBİ ÖZELLİKLERİ DIŞARIDAN GÖRÜLDÜĞÜ KADARIYLA TAŞIMAKTALAR...

MEB, TÜRK MİLLETİ’NİNDİR, NE DEVRİLEBİLİR NE DE DEVREDİLEBİLİR... 15 TEMMUZ’DA BUNA YELTENENLER PERİŞAN-REZİL RÜSVA EDİLMİŞ VE YERİN DİBİNE GİRDİRİLMİŞTİR...

UNUTMAYINIZ Kİ, KUR’AN-I YÜKLENMEK YETMİYOR, YÜKLENDİKTEN SONRA ORTAYA ÇIKAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ SALİH AMELLERLE (İMAN ETMEK SALİH AMEL OLMAKSIZIN, TEK BAŞINA ALLAH KATINDA BİR ANLAM İFADE ETMİYOR, ONUN İÇİN KUR’AN DEVAMLI BİR ŞEKİLDE İMAN ETMENİN ARDINDAN SALİH AMEL TELKİNİNİ YAPARAK, SALİH AMELİ İMANIN TAMAMLAYICI ÖGESİ OLARAK SUNUYOR) EYLEME DÖKMEK GEREKİYOR... YOKSA, BAKINIZ, BÖYLELERİNİ, ALLAH, KUR’AN-DA TEVRAT ÜZERİNDEN NEYE BENZETİYOR:

‘Kendilerine Tevrat verilip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz.’ (CUMA SURESİ, 5.AYET)

UNUTMAYINIZ Kİ, KUR’AN-I TAŞIMAK YETMEZ, O YÜKÜN YÜKÜMLÜLÜKLERİ DE VARDIR... VE ARTIK BU MİLLET, ONU GÖRMEK İSTİYOR...

GERÇEK MÜSLÜMAN İYİLİKLERİ BİR ÜCRET KARŞILIĞINDA YAPMAZ, BU BAĞLAMDA NE GÜZEL DİYOR KUR’AN:

‘'Biz sizi ALLAH rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür beklemiyoruz.' (İnsan Suresi, 5.Ayet)

BU KUR’AN-İ ÖZELLİKLERE SAHİP İSLAMİ VAKIFLAR DA, DERNEKLER DE BAŞIMIZIN TACIDIR VE GEREKLİLİKTİR. VE ÖZELLİKLE SOSYAL ALANDA, BİRTAKIM SORUMLULUKLARI YERİNE GETİRİRLER. YERİNE GETİRİRKEN DE, BİR KARŞILIK BEKLEMEZLER. HAKSIZLIK YAPMAZLAR, ADALETİ GÖZETİRLER. DEVAMLI İNSANLARI BUNLARA YÖNLENDİRİRLER.

TÜM ANLATTIKLARIMIZ BAĞLAMINDA, TÜRK EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANI SAYIN KONCUK’UN ‘YETER!’ NOKTASINA GELEN İSYANINA KULAK VERELİM:
‘İsteğiniz; liyakatsiz, kabiliyetsiz, kendi nefsinden başkasını düşünmeyen bir sürü insanı yönetici yapmaksa, sorumluluğu size aittir. Üyelerimizin ve hak edenlerin bu kadar küçük düşürülmesini artık sineye çekmeyecek ve yöneticilik sınavına girmemelerini tavsiye edeceğiz. Şayet bu yerel çetelerin hakimiyeti önlenmezse, MEB başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlar ahlaki zaafiyet içindeki insanlara kalacaktır. İktidar bu çetelere gerekli tedbirleri almak ve kamu düzenini liyakatli, kabiliyetli insanlara teslim edebilmenin yolunu aramak zorundadır. Gerek MEB gerek diğer bakanlıkların merkez teşkilatının taşraya hakim olamaması meydanın bu yerel çetelere kalması sonucunu doğurmaktadır. Yönetici atm. yaşananlar, üzüntü verici. 15Temmuz ihanetinden ders almayan yerel çeteler kendilerine teslim olmayanlara hayat hakkı tanımıyor.’

Nasıl bu noktaya geldi Sayın KONCUK, DÜŞÜNELİM!.. Dersler çıkaralım... Ve artık dosdoğru adımlar atalım...
Ve Sayın Bahçeli’nin Twıtter hesabı üzerinden yaptığı son açıklamalardaki şu sözlere kulak verelim:
‘Mağduriyetler artıyor, ülke çalkalanıyor, yine bazı cemaat ve tarikatlar oluk oluk kurum ve kuruluşlara yuvalanıyor. Ve devlet tartışılıyor!
Nizamülmülk, devlet herkese nasip olmayacak büyük nimettir, diyordu. Bu nimete son nefes, son nefer, son damla kana kadar sahip çıkacağız.
Bir kez daha sesleniyor, sorumluluk sahiplerini uyarıyorum: Ya devlet başa, ya kuzgun leşe… Ya devlet ya zillet; ya millet ya da illet…’
Sayın Cumhurbaşkanımızın ise şu sözleri yol gösterici olması hasebiyle dikkate ve kayda değer:
‘Diyanet İşleri Başkanlığı'mızın çok eksiği var; FETÖ işte bu zaafı kullandı...’
Ve şunu iyi bilelim, müslüman, aynı delikten iki defa sokulmaz/ısırılmaz...
Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR