Kadir Gecesi, Her Bir Kişiye (Er Kişiye Değil) İndirilen Yüce Kitap
Ramazan ayının son günlerini yaşıyoruz artık.
Bu ayın son günlerinde aranan Kadir Gecesi ise tüm insanlığa gönderilen Kur’an-ın Hz. Muhammed’e indirilmeye başlandığı gece olması dolayısıyla kutsal bir gece olarak yad ediliyor.
Pekala, günümüzde, özellikle toplumumuz nezdinde insanlığa indirilen Kur’an-ın, indirildiği geceye verilen önem ve özen, Kur’an-ın içerdiği duyguya ve düşünceye gösteriliyor mu? Bunu, sorgulamalıyız.
Bilmeliyiz ki, Kur’an-i duyguyu ve düşünceyi özümseyebilmek ve duyumsayabilmek, ancak anlaşıldığı dil ile okunduğunda mümkündür. Bu, kimi zaman orijinal dili Arapça ile olabilir, kimi zaman ise diğer çeviri diller ile olabilir, bunların içinde Türkçe de var, İngilizce de var, Yunanca da var, başka başka diller de var.
Zaten, Kur’an-da da, Hz. Muhammed’den önce gelen peygamberlere Allah tarafından vahyolunurken, onların bulundukları topluluğun dilinin kullanıldığını işitiyor ve anlıyoruz. Haşa, ‘Allah’ın dili, Arapça’dır’ diyerek bir dile kutsiyet katmak, o dili ayrıcalıklı kılmak, Allah’ın kitabını sadece o dille ilişkilendirmek, şu ayeti bilmemek ya da görmezden gelmek değil de nedir sizce? Ayet, aynen şöyledir:
’’Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O!’’ (İBRAHİM SURESİ, 4.AYET)
Anlaşıldığı üzere Allah, peygamberimizden önce seçtiği ve görevlendirdiği peygamberlerinin, içinde bulundukları topluluklara, onların konuşma dilleri ile hitap etmiştir. Yani, anladıkları ve anlaştıkları dilleri ile...
Hal böyle iken, kura’an-ı sadece bir dil ile ilişkilendirip insanları onun anlamından, düşüncelerinden uzaklaştırmak, kur’an-ın tebliğini tam manasıyla aktarmamak değil de nedir sizce?
Şunu bilmeliyiz ki, insanoğlunun Dünya hayatına, ömrüne ışık tutacak ve yol gösterecek bir kitaptır Kur’an. Bu bakımdan, okunurken anlaşılması gerekir. Anlaşılması ise ancak okuyanın konuştuğu ve düşündüğü dil ile olabilir. Yoksa, Kur’an-ın düşüncesini ve duygusunu alamayan bir insan, dosdoğru yolu tutturamaz. Malumunuz olduğu üzere Kur’an, her daim, insanoğluna, ‘dosdoğru bir yol’ tutmasını emreder. İnsanoğlunun dosdoğru bir yol tutması için önce bilmesi ya da bilgi sahibi olması gerekir, sonra bildiklerini özümseyebilmesi lüzumu vardır. Bilmek, anlayarak okumak ile olabilir. Özümseyebilmek ise düşünmekle meydana gelebilir. İnsanda, bunun her ikisi oluştuğunda, ayetler hayatınıza katılarak yaşam ve vücut bulur. Ve Allah’ın ayetleri, insanda anlam kazandığında, vücut bulduğunda nefes alıp verecektir. Unutmayınız; bunlar, Kur’an-ı anlayarak okumakla ve düşünmekle ve onun hayatınızda yaşam bulması ile oluşabilir.
Zaten, ‘Oku!’ kur’an-ın ilk emridir, düşünmeyi ise Allah birçok ayetinde insanoğluna telkin eder, hatta ‘ne kadar az düşünüyorsunuz...’ diyerek de, insanın bir noksanlığını işaret eder. Mesela, bir ayetinde yüce Allah şöyle der:
‘’Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlence. Erdemliler için ahiret yurdu daha hayırlı. Düşünmez misiniz?’’ (EN’AM SURESİ, 32.AYET)
Bu bağlamda, bir okuyucum diyor ki;
’’Konuştuğum, anladığım ve düşündüğüm dil olan Türkçe ile okuduğum Kur’an, bana üç düşünce kattı. Ve bu üç düşünce essasında-ışığında yaşamıma yön veriyor, yaşamımı kontrol altında tutuyorum. Yalnızca Allah’ıma kulluğumu, hem düşünüyor hem hissediyor hem de yaşamımda canlı tutuyorum. Bu üç düşünce şöyledir:
1- Kur’an, dosdoğru bir yolda, ölçülü davranılması gerektiğini telkin eder. Davranışlarımızda, hal-hareket ve sözlerimizde aşırılığa gidilmesini asla tasvip etmez. Firavun ve Nemrut ve bazı kavimlerin kıssaları ile de, ölçüsüzlüğün ve aşırılığın acı ve kötü sonu, insanoğlunun ibret alması için yine insanın dikkatine ve bilgisine sunulur. (ÖLÇÜLÜLÜK-ORANTILILIK)
2- Kur’an, insan kılığına girmiş bir robotun kılavuz kitabı değildir. Öyle olsaydı, insana irade verilmezdi. Ve kur’an, detaydan ya da teferruattan geçilmezdi. Halbuki, yüce ALLAH, Kur’an-da genel bir hat çizmiştir insana. Cüz-i irade vererek de ona, Dünya’daki yaptığı iyiliklerinin de, kötülüklerinin de kendisinin elinde olduğunu, iyiliğin mükafatını göreceğini, kötülüğün cezasını çekeceğini ifade etmiştir. Yani, insan, kullanmadığı ya da iyi-kötü kullandığı iradesi ile yaptıklarından, yalnızca kendisi sorumludur. Cüz-i irade varsa, insan özgür demektir. Ve yüce Allah, gönderdiği kitapta, insana genel hatları ile bazı sınırlar çiziyor, bunu da haddini aşmaması, ölçüyü kaçırmaması için yapıyor. Yani, yüce yaradan Kur’an-da insanın her şeyine karışmıyor, bu sınırlar içindeki hareket tarzını ve davranışlarını, Allah’ın insana verdiği cüz-i irade ile insanın tercihine bırakıyor. Böylece, Allah, insanın kullanımına sunduğu o iradeye, Dünya hayatında bir mühlet vererek de, tercih hakkı tanıyor. (ÖZGÜRLÜKÇÜ)
3- Kur’an, tüm insanlığa gönderilmesi dolayısıyla kapsayıcıdır. İnsanı, yaptıklarından dolayı, sadece kendisi olarak yükümlü tutmasından ötürü de bireycidir. Yani, Kur’an, bir devlete, bir kuruma, bir kuruluşa, bir örgütlenmeye telkinde bulunmaz. Bireyi, odak alır kendisine. Bundan ötürüdür ki, yaptıklarından bireyi sorumlu tutar. Ve Kur’an, salt insana, telkin eder, salt insana yön tayin eder ve yol çizer. Bu yönüyle de, bireyciliğini ortaya koymuş olur. Onun için kişi, fıtratı gereği, cüz-i iradesine sahip çıkmalı, Allah ile arasına kimseleri koymamalıdır. Kişinin bağlılığı, yalnızca Allah’a olmalıdır. Kişi, bir gruba ya da şuna buna bağlılığı ile değil, Allah’a bağlılığı, kendi iradesi ile yapmış olduklarıyla Allah tarafından değerlendirilecektir. Onun için kişi, Allah’ın kendisine kullanımı için sunduğu iradesinin değerini ve önemini bu minvalde düşünmelidir ve sorumluluklarını, sınırları içinde kalarak bilmelidir. Ve insanı, kendisinin yaptıkları kurtaracaktır diğer alemde. (BİREYCİ)’’
Sonuç olarak, Kur’an, ‘İKRA (OKU)!’ ilk emri ve sözü ile, anlaşılarak ‘okunsun...’ diye İNDİRİLMİŞTİR. Bu tür bir okuma ile, Kur’an yukarıda da görüldüğü üzere her kişiye başka başka güzel ve ufuk açan yönlerini gösterebilir. İNANINIZ, KUR’AN-I ANLAMLI KILDIĞINIZ AN SİZİ, DOSDOĞRU VE GÜZEL BİR YOLA YÖNLENDİRMEK İÇİN ZİHNİNİZE DOKUNUYOR VE SİZDE VÜCUT VE YAŞAM BULUYOR.
ER KİŞİ olmadan, Dünya’daki her kişiden BİR KİŞİ olarak, anlayarak okuyun yüce kitabı. Ve size indirilen bu Kur’an-dan, hayatınıza anlamlı bir ayet katın.
Aşağıdaki ayetleri, bu bağlamda, sizlerin dikkatine ve düşüncesine sunmak isterim, dilerim hayatınıza katılırlar ve dosdoğru yola yönlendirirler:
‘’Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.’’ (ZUMER SURESİ, 3.AYET)
‘’ Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.’’ (BAKARA SURESİ, 48.AYET) ’’
Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.’’ (NİSA SURESİ, 58.AYET)
’’ Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir. Kullarının üstünde tam hakim O'dur. Herşeyden haberdar O'dur!’’ (EN’AM SURESİ, 17-18.AYETLER)
‘’Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma.’’ (EN’AM SURESİ, 35.AYET)
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Bu ayın son günlerinde aranan Kadir Gecesi ise tüm insanlığa gönderilen Kur’an-ın Hz. Muhammed’e indirilmeye başlandığı gece olması dolayısıyla kutsal bir gece olarak yad ediliyor.
Pekala, günümüzde, özellikle toplumumuz nezdinde insanlığa indirilen Kur’an-ın, indirildiği geceye verilen önem ve özen, Kur’an-ın içerdiği duyguya ve düşünceye gösteriliyor mu? Bunu, sorgulamalıyız.
Bilmeliyiz ki, Kur’an-i duyguyu ve düşünceyi özümseyebilmek ve duyumsayabilmek, ancak anlaşıldığı dil ile okunduğunda mümkündür. Bu, kimi zaman orijinal dili Arapça ile olabilir, kimi zaman ise diğer çeviri diller ile olabilir, bunların içinde Türkçe de var, İngilizce de var, Yunanca da var, başka başka diller de var.
Zaten, Kur’an-da da, Hz. Muhammed’den önce gelen peygamberlere Allah tarafından vahyolunurken, onların bulundukları topluluğun dilinin kullanıldığını işitiyor ve anlıyoruz. Haşa, ‘Allah’ın dili, Arapça’dır’ diyerek bir dile kutsiyet katmak, o dili ayrıcalıklı kılmak, Allah’ın kitabını sadece o dille ilişkilendirmek, şu ayeti bilmemek ya da görmezden gelmek değil de nedir sizce? Ayet, aynen şöyledir:
’’Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O!’’ (İBRAHİM SURESİ, 4.AYET)
Anlaşıldığı üzere Allah, peygamberimizden önce seçtiği ve görevlendirdiği peygamberlerinin, içinde bulundukları topluluklara, onların konuşma dilleri ile hitap etmiştir. Yani, anladıkları ve anlaştıkları dilleri ile...
Hal böyle iken, kura’an-ı sadece bir dil ile ilişkilendirip insanları onun anlamından, düşüncelerinden uzaklaştırmak, kur’an-ın tebliğini tam manasıyla aktarmamak değil de nedir sizce?
Şunu bilmeliyiz ki, insanoğlunun Dünya hayatına, ömrüne ışık tutacak ve yol gösterecek bir kitaptır Kur’an. Bu bakımdan, okunurken anlaşılması gerekir. Anlaşılması ise ancak okuyanın konuştuğu ve düşündüğü dil ile olabilir. Yoksa, Kur’an-ın düşüncesini ve duygusunu alamayan bir insan, dosdoğru yolu tutturamaz. Malumunuz olduğu üzere Kur’an, her daim, insanoğluna, ‘dosdoğru bir yol’ tutmasını emreder. İnsanoğlunun dosdoğru bir yol tutması için önce bilmesi ya da bilgi sahibi olması gerekir, sonra bildiklerini özümseyebilmesi lüzumu vardır. Bilmek, anlayarak okumak ile olabilir. Özümseyebilmek ise düşünmekle meydana gelebilir. İnsanda, bunun her ikisi oluştuğunda, ayetler hayatınıza katılarak yaşam ve vücut bulur. Ve Allah’ın ayetleri, insanda anlam kazandığında, vücut bulduğunda nefes alıp verecektir. Unutmayınız; bunlar, Kur’an-ı anlayarak okumakla ve düşünmekle ve onun hayatınızda yaşam bulması ile oluşabilir.
Zaten, ‘Oku!’ kur’an-ın ilk emridir, düşünmeyi ise Allah birçok ayetinde insanoğluna telkin eder, hatta ‘ne kadar az düşünüyorsunuz...’ diyerek de, insanın bir noksanlığını işaret eder. Mesela, bir ayetinde yüce Allah şöyle der:
‘’Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlence. Erdemliler için ahiret yurdu daha hayırlı. Düşünmez misiniz?’’ (EN’AM SURESİ, 32.AYET)
Bu bağlamda, bir okuyucum diyor ki;
’’Konuştuğum, anladığım ve düşündüğüm dil olan Türkçe ile okuduğum Kur’an, bana üç düşünce kattı. Ve bu üç düşünce essasında-ışığında yaşamıma yön veriyor, yaşamımı kontrol altında tutuyorum. Yalnızca Allah’ıma kulluğumu, hem düşünüyor hem hissediyor hem de yaşamımda canlı tutuyorum. Bu üç düşünce şöyledir:
1- Kur’an, dosdoğru bir yolda, ölçülü davranılması gerektiğini telkin eder. Davranışlarımızda, hal-hareket ve sözlerimizde aşırılığa gidilmesini asla tasvip etmez. Firavun ve Nemrut ve bazı kavimlerin kıssaları ile de, ölçüsüzlüğün ve aşırılığın acı ve kötü sonu, insanoğlunun ibret alması için yine insanın dikkatine ve bilgisine sunulur. (ÖLÇÜLÜLÜK-ORANTILILIK)
2- Kur’an, insan kılığına girmiş bir robotun kılavuz kitabı değildir. Öyle olsaydı, insana irade verilmezdi. Ve kur’an, detaydan ya da teferruattan geçilmezdi. Halbuki, yüce ALLAH, Kur’an-da genel bir hat çizmiştir insana. Cüz-i irade vererek de ona, Dünya’daki yaptığı iyiliklerinin de, kötülüklerinin de kendisinin elinde olduğunu, iyiliğin mükafatını göreceğini, kötülüğün cezasını çekeceğini ifade etmiştir. Yani, insan, kullanmadığı ya da iyi-kötü kullandığı iradesi ile yaptıklarından, yalnızca kendisi sorumludur. Cüz-i irade varsa, insan özgür demektir. Ve yüce Allah, gönderdiği kitapta, insana genel hatları ile bazı sınırlar çiziyor, bunu da haddini aşmaması, ölçüyü kaçırmaması için yapıyor. Yani, yüce yaradan Kur’an-da insanın her şeyine karışmıyor, bu sınırlar içindeki hareket tarzını ve davranışlarını, Allah’ın insana verdiği cüz-i irade ile insanın tercihine bırakıyor. Böylece, Allah, insanın kullanımına sunduğu o iradeye, Dünya hayatında bir mühlet vererek de, tercih hakkı tanıyor. (ÖZGÜRLÜKÇÜ)
3- Kur’an, tüm insanlığa gönderilmesi dolayısıyla kapsayıcıdır. İnsanı, yaptıklarından dolayı, sadece kendisi olarak yükümlü tutmasından ötürü de bireycidir. Yani, Kur’an, bir devlete, bir kuruma, bir kuruluşa, bir örgütlenmeye telkinde bulunmaz. Bireyi, odak alır kendisine. Bundan ötürüdür ki, yaptıklarından bireyi sorumlu tutar. Ve Kur’an, salt insana, telkin eder, salt insana yön tayin eder ve yol çizer. Bu yönüyle de, bireyciliğini ortaya koymuş olur. Onun için kişi, fıtratı gereği, cüz-i iradesine sahip çıkmalı, Allah ile arasına kimseleri koymamalıdır. Kişinin bağlılığı, yalnızca Allah’a olmalıdır. Kişi, bir gruba ya da şuna buna bağlılığı ile değil, Allah’a bağlılığı, kendi iradesi ile yapmış olduklarıyla Allah tarafından değerlendirilecektir. Onun için kişi, Allah’ın kendisine kullanımı için sunduğu iradesinin değerini ve önemini bu minvalde düşünmelidir ve sorumluluklarını, sınırları içinde kalarak bilmelidir. Ve insanı, kendisinin yaptıkları kurtaracaktır diğer alemde. (BİREYCİ)’’
Sonuç olarak, Kur’an, ‘İKRA (OKU)!’ ilk emri ve sözü ile, anlaşılarak ‘okunsun...’ diye İNDİRİLMİŞTİR. Bu tür bir okuma ile, Kur’an yukarıda da görüldüğü üzere her kişiye başka başka güzel ve ufuk açan yönlerini gösterebilir. İNANINIZ, KUR’AN-I ANLAMLI KILDIĞINIZ AN SİZİ, DOSDOĞRU VE GÜZEL BİR YOLA YÖNLENDİRMEK İÇİN ZİHNİNİZE DOKUNUYOR VE SİZDE VÜCUT VE YAŞAM BULUYOR.
ER KİŞİ olmadan, Dünya’daki her kişiden BİR KİŞİ olarak, anlayarak okuyun yüce kitabı. Ve size indirilen bu Kur’an-dan, hayatınıza anlamlı bir ayet katın.
Aşağıdaki ayetleri, bu bağlamda, sizlerin dikkatine ve düşüncesine sunmak isterim, dilerim hayatınıza katılırlar ve dosdoğru yola yönlendirirler:
‘’Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.’’ (ZUMER SURESİ, 3.AYET)
‘’ Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.’’ (BAKARA SURESİ, 48.AYET) ’’
Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semî'dir, çok iyi duyar; Basîr'dir, çok iyi görür.’’ (NİSA SURESİ, 58.AYET)
’’ Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir. Kullarının üstünde tam hakim O'dur. Herşeyden haberdar O'dur!’’ (EN’AM SURESİ, 17-18.AYETLER)
‘’Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma.’’ (EN’AM SURESİ, 35.AYET)
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.