İnsan: İrade ve Özgürlük Bütünlemesidir
İnsan, irade sahibi bir varlıktır.
Varlığı, iradesini ne kadar ortaya koyarsa o kadar büyür ve gelişmeye de açık hale gelir.
İradenin ortaya konuşu ise özgürlük şartına bağlıdır. İradeli özgürlük, meraklanmayın, sakın ola kendinize dert etmeyin, özgürlüğün dozunu çok iyi ayarlar.
Özgürlük yoksa irade kendini sinmiş ve pısmış bir pozisyonda saklamaya çalışır, iradesizlik baş gösterir. İradesiz baş, insana baskın insan karakterine evrilmeyi telkin eder. Bu, kimi zaman A olur, kimi zaman B olur, kimi zaman da C...
Velhasıl iradesizliğin olduğu bir yerde asla birey ortaya çıkamaz. Böylece insanın birey hali komalık olmuştur bu şerait ve ahvalde...
Ve iradesizlik otomatlıktır.
Ve iradesizlik, bitkisel hayata mecburiyet ve mahkumiyettir.
Pekala iradeye kilit vurup insanları iradesizlik dipboğazında, esfeli safilinde, darboğaz bir yaşama mahkum kılanlar kimlerdir?
Hemen söyleyeyim.
Onları ağızlarını açtıklarında susturanlardır. Hatta insanların çenelerini kapatmalarını isterler. Lakin şunu unuturlar insan konuşur ve insan susarsa ölmüş demektir. Buna gücü yeten, yalnızca Allah’tır. Allah da insanın iradesini ortaya koyması için onu dünyaya göndererek ona serbestlik tanımıştır. Allah’ın insana lütfettiğini, insandan kimse alamaz. Ama buna yeltenenler olabilir. Olmuştur da zaten tarihte...
Bu kimseler, ekseriyetle kendi doğrularının diğer insanlar tarafından da kabul edilmesini isteyenlerdir. Kendi doğrularının geçerlilik süresini uzatmak isterler. Hatta ve hatta ilanihaye olsun isterler. Ebediyen kendilerinin her bakımdan aynı etki gücü ile var olacaklarına inanırlar. Ama nafile... Bazen etraflarındaki 100 kişiden 90’ının kendi düşüncelerini kabul etmiş olmasının etkisine kapılarak ölçüyü fazlasıyla kaçırırlar. Dengeyi bir türlü tutturamazlar. Genel kabulü reddeden 10 kişiye hastalıklı muamelesi yaparlar, olmadı mı dışlarlar, o da olmadı mı çocuklarımıza kötü örnek oluyorlar diyerek 90 kişiyi o 10 kişinin üzerine salarlar. Yine şunu unuturlar, bir gün o 90 kişinin torunları dedelerinin o yaptıklarından utanacaklardır. Halbuki dedeleri bir irade ile değil, bir iradesizlik, otomatlık beden hali ile o utanılası olayların içinde yer almışlardır. İradesizliğin dipboğazındaki insan, mahkumiyet ile mecburiyet sarmalında başına ne çoraplar örer, farkında bile değildir. Gaflet ve dalalet hali işte...
Ne yazık ki tarih sayfalarında da görüleceği üzere baskın insan olma ihtirası Firavunları, Nemrutları, Hitlerleri, Stalinleri, daha nicelerini bu ihtiraslarının olanaksızlığında çıldırtmıştır. Bu çılgınlığın zararları ne yazık ki insanlığa olmuştur. İnsanlık, iradesizliğin mahkumiyet ile mecburiyet sarmalında kendini dipboğazlardan özgürlük çığlıkları ile çıkarmaya çabalamıştır. İnsanlık derken insanlık adına bir kısım insan bunu yapma cesaretini gösterebilmiştir.
Evet, insan iradesine ipotek koyan ve baskın olma ihtirası ile yanıp tutuşan kişiler, dünya tarihinde hep rol almıştır. Onların karşılarında özgürlük diyerek insanın birey olabilme idealine sahip çıkanlar da olagelmiştir. İnsanlık, aslında tam bir araf halini yaşamış ve yaşıyor diyebiliriz.
Gelinen noktada insanın nasıl ki dünyada yaşaması için nefese ihtiyacı vardır. Öyle ki insanın iradesiyle yaşamaya da dünden daha fazla ihtiyacı vardır. İnsanın iradesini yaşatabilmesi ise onun bunun ne dediğiyle değil, kendi ne der bilinciyle hasıl olabilir. Yoksa tarih tekerrür ede ede insan, fabrikasyon bir metadan farksız kalır. Ama bu cihette ben yeni kuşaklardan ümitliyim. Ne diyor ünlü bir düşünür: ‘‘Her yeni doğan bebek, Tanrı’nın insandan umudunu yitirmediğinin bir göstergesidir.’’
Binaenaleyh insana güven duygusu aşılamak ve insanın özgürlüğün tadını çıkarması için sırf kendini göstermek adına – ey baskın insan olma ihtirası ile hayaller kuran kul- bu insanı kısma ve sınırlama... Bırak, kendisi tercih etsin. Ken-di-si... Her bir şeyini... Zaten insan, tercih ederse insan olur. Bu da irade ve özgürlük bütünleşmesi ile hasıl olur.
Hasılıkelam insan, sınırlama ve yasaklama ile asla ama asla birilerinin yoluna gelmez, gelir gibi gördüğün ise bir ruhsal izmihlalin illüzyonudur. Bırakalım, insan illüzyon olmasın, HAKİKİ olsun... Hakikat bu olsa gerek, öyle değil mi?
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Varlığı, iradesini ne kadar ortaya koyarsa o kadar büyür ve gelişmeye de açık hale gelir.
İradenin ortaya konuşu ise özgürlük şartına bağlıdır. İradeli özgürlük, meraklanmayın, sakın ola kendinize dert etmeyin, özgürlüğün dozunu çok iyi ayarlar.
Özgürlük yoksa irade kendini sinmiş ve pısmış bir pozisyonda saklamaya çalışır, iradesizlik baş gösterir. İradesiz baş, insana baskın insan karakterine evrilmeyi telkin eder. Bu, kimi zaman A olur, kimi zaman B olur, kimi zaman da C...
Velhasıl iradesizliğin olduğu bir yerde asla birey ortaya çıkamaz. Böylece insanın birey hali komalık olmuştur bu şerait ve ahvalde...
Ve iradesizlik otomatlıktır.
Ve iradesizlik, bitkisel hayata mecburiyet ve mahkumiyettir.
Pekala iradeye kilit vurup insanları iradesizlik dipboğazında, esfeli safilinde, darboğaz bir yaşama mahkum kılanlar kimlerdir?
Hemen söyleyeyim.
Onları ağızlarını açtıklarında susturanlardır. Hatta insanların çenelerini kapatmalarını isterler. Lakin şunu unuturlar insan konuşur ve insan susarsa ölmüş demektir. Buna gücü yeten, yalnızca Allah’tır. Allah da insanın iradesini ortaya koyması için onu dünyaya göndererek ona serbestlik tanımıştır. Allah’ın insana lütfettiğini, insandan kimse alamaz. Ama buna yeltenenler olabilir. Olmuştur da zaten tarihte...
Bu kimseler, ekseriyetle kendi doğrularının diğer insanlar tarafından da kabul edilmesini isteyenlerdir. Kendi doğrularının geçerlilik süresini uzatmak isterler. Hatta ve hatta ilanihaye olsun isterler. Ebediyen kendilerinin her bakımdan aynı etki gücü ile var olacaklarına inanırlar. Ama nafile... Bazen etraflarındaki 100 kişiden 90’ının kendi düşüncelerini kabul etmiş olmasının etkisine kapılarak ölçüyü fazlasıyla kaçırırlar. Dengeyi bir türlü tutturamazlar. Genel kabulü reddeden 10 kişiye hastalıklı muamelesi yaparlar, olmadı mı dışlarlar, o da olmadı mı çocuklarımıza kötü örnek oluyorlar diyerek 90 kişiyi o 10 kişinin üzerine salarlar. Yine şunu unuturlar, bir gün o 90 kişinin torunları dedelerinin o yaptıklarından utanacaklardır. Halbuki dedeleri bir irade ile değil, bir iradesizlik, otomatlık beden hali ile o utanılası olayların içinde yer almışlardır. İradesizliğin dipboğazındaki insan, mahkumiyet ile mecburiyet sarmalında başına ne çoraplar örer, farkında bile değildir. Gaflet ve dalalet hali işte...
Ne yazık ki tarih sayfalarında da görüleceği üzere baskın insan olma ihtirası Firavunları, Nemrutları, Hitlerleri, Stalinleri, daha nicelerini bu ihtiraslarının olanaksızlığında çıldırtmıştır. Bu çılgınlığın zararları ne yazık ki insanlığa olmuştur. İnsanlık, iradesizliğin mahkumiyet ile mecburiyet sarmalında kendini dipboğazlardan özgürlük çığlıkları ile çıkarmaya çabalamıştır. İnsanlık derken insanlık adına bir kısım insan bunu yapma cesaretini gösterebilmiştir.
Evet, insan iradesine ipotek koyan ve baskın olma ihtirası ile yanıp tutuşan kişiler, dünya tarihinde hep rol almıştır. Onların karşılarında özgürlük diyerek insanın birey olabilme idealine sahip çıkanlar da olagelmiştir. İnsanlık, aslında tam bir araf halini yaşamış ve yaşıyor diyebiliriz.
Gelinen noktada insanın nasıl ki dünyada yaşaması için nefese ihtiyacı vardır. Öyle ki insanın iradesiyle yaşamaya da dünden daha fazla ihtiyacı vardır. İnsanın iradesini yaşatabilmesi ise onun bunun ne dediğiyle değil, kendi ne der bilinciyle hasıl olabilir. Yoksa tarih tekerrür ede ede insan, fabrikasyon bir metadan farksız kalır. Ama bu cihette ben yeni kuşaklardan ümitliyim. Ne diyor ünlü bir düşünür: ‘‘Her yeni doğan bebek, Tanrı’nın insandan umudunu yitirmediğinin bir göstergesidir.’’
Binaenaleyh insana güven duygusu aşılamak ve insanın özgürlüğün tadını çıkarması için sırf kendini göstermek adına – ey baskın insan olma ihtirası ile hayaller kuran kul- bu insanı kısma ve sınırlama... Bırak, kendisi tercih etsin. Ken-di-si... Her bir şeyini... Zaten insan, tercih ederse insan olur. Bu da irade ve özgürlük bütünleşmesi ile hasıl olur.
Hasılıkelam insan, sınırlama ve yasaklama ile asla ama asla birilerinin yoluna gelmez, gelir gibi gördüğün ise bir ruhsal izmihlalin illüzyonudur. Bırakalım, insan illüzyon olmasın, HAKİKİ olsun... Hakikat bu olsa gerek, öyle değil mi?
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.