İnsan, İnsanlık İçinde Kaynaşabilir
Ne yazık ki, ülkemizde belli kavramlardan çok korkuluyor, bu korkunun kaynağı tarihsel deneyimler diye düşünüyorum.
Elbette, bu korkularda ve endişelerde haklılık payı vardır.
Ama artık onca tarihsel birikim ve deneyimden sonra gelişim evresinin olgunlaşma sürecini tamamlamamız lazımdır kanatindeyim.
İnsan, korkularından ve endişelerinden kurtulup ‘olmuş bir insan’ olarak daha mutlu olabilir ve bu tür bir insan asla insanı korkulacak ve endişelenilecek bir canlı gibi görmeyecektir.
Ey ahali! Birbirimizi korkutmak ve endişelendirmek için mi Dünya’dayız? Elbette, hayır.
Eee, o zaman, ne duruyoruz, insanlık içinde pozisyon almaya, rollerimizi, buna göre belirlemeye ve o sınırlar içinde kalmaya...
Ördeğin, ördeklik içinde; köpeğin, köpeklik içinde; arının, arılık içinde; balığın, balıklık içinde kalması kadar kolay değil mi insanın, insanlık içinde kalması?
İşin sırrı da, püf noktası da bu kadar işte. Niye zorluyoruz ki kendimizi elimizde ve irademizde olmayan kulplarla? İnsanlığın kapısı şifreli değil, açmak için de bir anahtara ihtiyaç ya da gerek yok, insanca olduğun an bu kapılar sonuna kadar açılır.
Hayvanlar alemi o kadar sade ve anlaşılır ki, insanlar alemi, zannedersem insana takılan farklı birçok kulptan dolayı karmaşa ve kargaşa içinden çıkamamakta ve bu düştüğü durumdan dolayı o kapıya doğru adım bile atamamakta.
Bir şairimizin, insanlar alemindeki her bir insanın (kişioğlunun) düştüğü bu durum ve hal ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm şu dizeleri anlamlı ve önemli:
‘’CAHİLİM ŞAŞKINIM ŞU DÜNYA’DA’’
Bakınız, ‘’TÜRK’’ kelimesi korkulacak ve endişelenilecek bir kelime değildir.
Türk’ün türevleri de öyle.
Türk gibi olan diğer kavramları da bu kapsama alabilir ve bu yönde değerlendirebiliriz.
Yüce Tanrı, kişioğlunu (insanoğlu) kavimlere ayırmasını, kitabında şöyle açıklıyor:
‘’Ey halk, sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi ırklara ve boylara ayırdık. ALLAH yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır. ALLAH Bilendir, Haberdardır.’’ (Hucurat Suresi, 13.Ayet)
Cinsiyetlerimiz, ırksal durumumuz, kısacası kendi irademiz dışında olan tüm özelliklerimiz ve durumlarımız fitne değildir asla. Öyle olmuş olsaydı, insanı yaratan tohum ‘nifak tohumu’ olmaz mıydı? Unutmayınız, hiç kimse kendi ismini koyamıyor. Ya annesi, ya babası, ya dedesi, ya akrabası, ya da başka birisi onun adına bu işi yapıyor.
Bu anlattıklarımız bağlamında ifade edebilirim ki, Türk olmak da, Kürt olmak da, başka bir milletten olmak da ayırıcı değildir. Aksine, Allah’ın kitabına göre kaynaştırıcı ve birleştirici bir işleve sahip. BU BAKIMDAN, BİZE DÜŞEN, BU AYRILIKLARDAN BİR KAYNAŞMA MEYDANA GETİRMEKTİR. Aslında, böyle olmasının nedeni de bu zaten. İnsana ve insanlığa bir misyon ve vizyon çizilmekte.
‘Küçük dağları ben yarattım.’ havasında her insan, her Türk, her İngiliz, her Kürt, her Rus, her İspanyol, her Amerikan, kısacası kim ve ne olursa olsun, bölücü ve ayırıcı olmaya yol tutmuştur.
Halbuki, insanın ve insanlığın yolu, ayrıldığı yerden kaynaşarak birleşebilmek olmalıdır.
İnsan, insandan korkmamalıdır.
İnsan, insana güven duymalıdır.
İnsan, insanlığını unutmadığı müddetçe diğer vasıflarının hiçbir önemi ve özelliği yok.
NETİCE OLARAK, İNSAN OLARAK DOĞUYOR, İNSAN OLARAK ÖLÜYORUZ.
VE BİLİNİZ Kİ, İNSAN, ANCAK İNSANCA YAŞAR VE İNSANLIK DAİRESİ İÇİNDE KALIRSA, OLUR. NE Mİ OLUR? ELBETTE, İNSAN OLUR.
YOKSA, İNSAN, TEHLİKELİ SULARDA BOĞULUR.
Not: Asıl mesele, kaynaşabilmektir. Bu kutsal amaca giden her yol, kabulümüzdür. Bu yol, barışa (İslam) gider. SAVAŞTAN UZAK TUTAR İNSANLARI. Neyi ve kimim bekliyoruz, barış (İslam) için çalışmak (amel) için?
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Elbette, bu korkularda ve endişelerde haklılık payı vardır.
Ama artık onca tarihsel birikim ve deneyimden sonra gelişim evresinin olgunlaşma sürecini tamamlamamız lazımdır kanatindeyim.
İnsan, korkularından ve endişelerinden kurtulup ‘olmuş bir insan’ olarak daha mutlu olabilir ve bu tür bir insan asla insanı korkulacak ve endişelenilecek bir canlı gibi görmeyecektir.
Ey ahali! Birbirimizi korkutmak ve endişelendirmek için mi Dünya’dayız? Elbette, hayır.
Eee, o zaman, ne duruyoruz, insanlık içinde pozisyon almaya, rollerimizi, buna göre belirlemeye ve o sınırlar içinde kalmaya...
Ördeğin, ördeklik içinde; köpeğin, köpeklik içinde; arının, arılık içinde; balığın, balıklık içinde kalması kadar kolay değil mi insanın, insanlık içinde kalması?
İşin sırrı da, püf noktası da bu kadar işte. Niye zorluyoruz ki kendimizi elimizde ve irademizde olmayan kulplarla? İnsanlığın kapısı şifreli değil, açmak için de bir anahtara ihtiyaç ya da gerek yok, insanca olduğun an bu kapılar sonuna kadar açılır.
Hayvanlar alemi o kadar sade ve anlaşılır ki, insanlar alemi, zannedersem insana takılan farklı birçok kulptan dolayı karmaşa ve kargaşa içinden çıkamamakta ve bu düştüğü durumdan dolayı o kapıya doğru adım bile atamamakta.
Bir şairimizin, insanlar alemindeki her bir insanın (kişioğlunun) düştüğü bu durum ve hal ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm şu dizeleri anlamlı ve önemli:
‘’CAHİLİM ŞAŞKINIM ŞU DÜNYA’DA’’
Bakınız, ‘’TÜRK’’ kelimesi korkulacak ve endişelenilecek bir kelime değildir.
Türk’ün türevleri de öyle.
Türk gibi olan diğer kavramları da bu kapsama alabilir ve bu yönde değerlendirebiliriz.
Yüce Tanrı, kişioğlunu (insanoğlu) kavimlere ayırmasını, kitabında şöyle açıklıyor:
‘’Ey halk, sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi ırklara ve boylara ayırdık. ALLAH yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır. ALLAH Bilendir, Haberdardır.’’ (Hucurat Suresi, 13.Ayet)
Cinsiyetlerimiz, ırksal durumumuz, kısacası kendi irademiz dışında olan tüm özelliklerimiz ve durumlarımız fitne değildir asla. Öyle olmuş olsaydı, insanı yaratan tohum ‘nifak tohumu’ olmaz mıydı? Unutmayınız, hiç kimse kendi ismini koyamıyor. Ya annesi, ya babası, ya dedesi, ya akrabası, ya da başka birisi onun adına bu işi yapıyor.
Bu anlattıklarımız bağlamında ifade edebilirim ki, Türk olmak da, Kürt olmak da, başka bir milletten olmak da ayırıcı değildir. Aksine, Allah’ın kitabına göre kaynaştırıcı ve birleştirici bir işleve sahip. BU BAKIMDAN, BİZE DÜŞEN, BU AYRILIKLARDAN BİR KAYNAŞMA MEYDANA GETİRMEKTİR. Aslında, böyle olmasının nedeni de bu zaten. İnsana ve insanlığa bir misyon ve vizyon çizilmekte.
‘Küçük dağları ben yarattım.’ havasında her insan, her Türk, her İngiliz, her Kürt, her Rus, her İspanyol, her Amerikan, kısacası kim ve ne olursa olsun, bölücü ve ayırıcı olmaya yol tutmuştur.
Halbuki, insanın ve insanlığın yolu, ayrıldığı yerden kaynaşarak birleşebilmek olmalıdır.
İnsan, insandan korkmamalıdır.
İnsan, insana güven duymalıdır.
İnsan, insanlığını unutmadığı müddetçe diğer vasıflarının hiçbir önemi ve özelliği yok.
NETİCE OLARAK, İNSAN OLARAK DOĞUYOR, İNSAN OLARAK ÖLÜYORUZ.
VE BİLİNİZ Kİ, İNSAN, ANCAK İNSANCA YAŞAR VE İNSANLIK DAİRESİ İÇİNDE KALIRSA, OLUR. NE Mİ OLUR? ELBETTE, İNSAN OLUR.
YOKSA, İNSAN, TEHLİKELİ SULARDA BOĞULUR.
Not: Asıl mesele, kaynaşabilmektir. Bu kutsal amaca giden her yol, kabulümüzdür. Bu yol, barışa (İslam) gider. SAVAŞTAN UZAK TUTAR İNSANLARI. Neyi ve kimim bekliyoruz, barış (İslam) için çalışmak (amel) için?
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.