Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

İdeolojik/Cemaatsel Mürit Değil, Eşit-Özgür Birey

İdeolojik/Cemaatsel Mürit Değil, Eşit-Özgür Birey

 M.Kemal Atatürk, bu devleti kurar iken, ‘Türk Milleti’ ismi ile vatan toprağının kurtuluşu-devletin kuruluşu için BİRleşen halkların tanımını yapmış ve bu milletin içindeki her bir ferdin özgür-eşit birey temelinde ele alınması gerektiğini işaret etmiştir.

Bu bakış ve anlayış ışığında, ifade etmeliyiz ki, birlikteliğin, özgürlük-eşitlik temelinde bireylendirilmesi ile devletsel ve milletsel bir anlama, amaca ve iradeye kavuşabileceğini; yoksa savaş, dar ya da zor zamanlarda sığınılan bir liman ya da kullanılan bir söylem olabileceğini değerlendiriyorum. Eşitlik-özgürlük temelinde bireylendirilemeyen bir birliktelik, bir gün idare eder, iki gün idare eder, ama üçüncü gün dağılır. Gelinen noktada, askeri darbe girişimleriyle dağınık ve savrulmuş izlenimi veren devletin, bu temel üzerine oturtulması artık bir zorunluluk olmuştur. Niye mi?

Nedenini, size, yakın ve çok yakın olmak üzere iki tarihsel süreci içeren dönemden örnekler sunarak anlatmak istiyorum.
İlki, 1960’la 1980 arasını kapsıyor.
İkincisi ise 1980 ile 2016’yı...

İlk dönem, soğuk savaş yıllarını içine alıyor. Bu dönemin gençlerinin, 1960 askeri darbesinden sonra gerçekte kısa bir nefeslenme ve soluklanma olarak değerlendirilmesi gereken, ama kendileri açısından bakıldığında özgürleşmiş olan sokaklara çıktıklarını, sonra FKF ve Dev-Genç gibi örgütlenmeler içinde muhtelif devrimciliklerin teorisini/yol haritasını çizdiklerini, en sonunda da çizdikleri bu yolda, süreç içinde evrilerek öğrendikleri illegaliteye varan birtakım sol fraksiyonlar içinde kavga ettiklerini, çatıştıklarını, öldüklerini ve öldürdüklerini görüyoruz. 1960 askeri darbesi ile önü açılan gençlerin, 1971 askeri müdahalesi ile engellendiklerinin, 1980 askeri darbesi ile de nasıl idam sehpalarında yitip gittiklerinin tanığıyız. Demek ki, o dönemlerde, kutsadıkları ve tapındıkları irili ufaklı ideolojik örgütlenmeler ile aidiyet-iltisak-iltihak-irtibat kurmuş olan ülke gençleri, kendilerini devlet karşısında kutsadıkları ideolojiler temelinde konumlandırmış ve konuşlandırmışlardır. Hatta; ölmeyi ve öldürmeyi de, mübah görmüşler, kutsadıkları ideolojiler uğrunda bir görev, ödev ve sorumluluk saymışlardır. Devletimizin bu noktada noksanlığı, birey için özgürlük-eşitlik temelinde düşünüldüğünde soyut kalan birlikteliği ve beraberliği övücü bir dile başvurmasına rağmen somut olan bireyin eşitlik-özgürlük gibi ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılayamayışı olmuştur. Yukarıda da dediğim üzere ayrımsız/ayrıcalıksız devlet iradesi, millet iradesidir ve bu irade ortaya konarak birlikteliği, eşitlik-özgürlük temelli bireylendirme adımları ile tamama kavuşturabiliriz. Yoksa, bireysel bazda düşünüldüğünde, birlikteliğin bir değeri, anlamı ve amacı olamayacaktır. Bu bağlamda, bilinmelidir ki, her fırsatta övündüğümüz birlik-beraberliğin taşıyıcısı ve harcı olan birey, devlet karşısında eşit-özgür yurttaş olarak görülüp değerlendirildiğinde değerli ve önemli olabilir. Aksi takdirde, devlet içinde ideolojik olarak ayıran/ayrım yapan birlik-beraberliğin bireysel anlamda altı boşalır ve birliğin içindeki birey değersizleşir ve önemsizleşir.

İkinci dönem, 1980 yılı ile 2016 yılı arasındaki soğuk savaş sonrası yılları kapsıyor. Bu dönemin gençlerinin, 1980 askeri darbesinden sonra gerçekte kısa bir nefeslenme ve soluklanma olarak değerlendirilmesi gereken, ama kendileri açısından bakıldığında özgürleşmiş olan tarikat/cemaat gibi yapılara teveccüh ettiklerini, sonra bu yapılar içinde devşirilerek cemaatsel çıkarlar için devlete sızdırıldıklarını, en sonunda da devleti hedef alan bir devinim ile kendi aralarında da çatışan ve kavga eden tarikatsal/cemaatsel fraksiyonlardan birisinin (FETÖ), illegaliteye varan hiyerarşik dönüşümü içinde gözleri dönmüşçesine kendi milletlerinden insanları öldürdüklerini görüyoruz. Demek ki, o dönemlerde, kutsadıkları ve tapındıkları irili ufaklı dinsel/inançsal örgütlenmeler ile aidiyet-iltisak-iltihak-irtibat kurmuş olan ülke gençleri, kendilerini devlet karşısında kutsadıkları mehdiyet kaynaklı dinsel/inançsal öğretiler temeli üzerinde konumlandırmış ve konuşlandırmışlardır. Hatta; devlete soru hırsızlıkları ile kul hakkı yiyerek sızmayı, mübah görmüşler, kutsadıkları dinsel/inançsal öğretiler uğrunda bir görev, ödev ve sorumluluk saymışlardır.

Anlattıklarımız bağlamında diyebiliriz ki, 1960 sonrası gençlerimizi/çocuklarımızı ideolojilerin eline veren, 1980 sonrası ise gençlerimizi ideolojilerin elinden alıp tarikatlara ve cemaatlere teslim eden devletimiz, bir türlü özgür-eşit bireyi temel alan birlikteliğin iradesini devlete egemen kılamamıştır. Hal böyle olunca bir gün ideolojik, bir başka gün ise cemaatsel irade ile devlet idare edilmiştir. Ne yazık ki, devletsel irade bir dönem ideolojik, bir dönem cemaatsel irade olarak tezahür ettiği için de birlikteliğin anlamını yitirmesine, önemini kaybetmesine ve altının oyulmasına neden olmuştur. Onun için artık devletimizi, ideolojik/cemaatsel temelde değil, M. Kemal’in öngördüğü eşit-özgür yurttaş temelinde yapılandırmalıyız. Ortaya çıkan irade, inanınız ki, bu durumda asla ideolojik/cemaatsel olmayacak. Ve bu ülkede, devlet, asla ama asla bir kesimin bir kesimi baskılaması için kullanılan aygıt olamayacak. Böylece, devlet, birlikteliğin özgürlük-eşitlik temelinde bireylendirilmesi ile anlam kazanacak, değerini yükseltecek ve yerli yerine oturarak tahkim olacaktır. İşte o zaman, muhakkak ki, bu devlet, iradesi ile kendi insanına, fert fert, değer ve önem verecek bir niteliğe tam manasıyla kavuşacaktır ve haiz olacaktır.
Aşağıda, yukarıda anlattığımız dönemsel ayrımı, değişik iki ayrımcılığı ve körüklü özgürlüğü (bir açılan bir kapanan) gösteriyoruz:

1960-1980 arası: İdeolojik Özgürleşme (Sol-sağ fraksiyonlar)- 1960’ların sonunda İsmet İNÖNÜ deyimi ile sol fraksiyonlara 1960 Anayasa’sında tanınan özgürlük lüks gelmişti ve kısıtlanmalıydı.

1980-2016 arası: Tarikatsal/Cemaatsel Özgürleşme (Dinsel/mehdiyet temelli fraksiyonlar)- 1980’lerden bugüne kadar da tarikatlara ve cemaaatlere tanınan özgürlük lüks olmuştur diyebiliriz.

Dilerim, 2016 sonrası, eşitlik-özgürlük temelinde birey olarak devlet ile aidiyet kurma imkanına haiz olur gençlerimiz. Bu bağlamda, yukarıda anlattıklarımızdan hareketle diyebiliriz ki, ideolojik/tarikatsal/cemaatsel bağlantılarla yapılanan bir gençliğin bu ülkeye, özellikle bu iki dönem çok zararı dokunmuştur. Eğer bu iki dönemden dersler almazsak, birlik-beraberlik söylemleri kulağa hoş gelen bir şarkı nağmesi olacak, giderek anlamsızlaşacak, amaçsızlaşacak ve itibar kaybedecek. Birlik-beraberliğin sarsılan temelini, çocuklarımızı eşit-özgür birey olarak yetiştirirsek sağlamlaştırabiliriz. Ne diyor M. Kemal Atatürk:
’’Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister.’’

UNUTMAYINIZ, DEVLETİMİZ DE, MİLLETİMİZ DE BU TÜR BİR GENÇLİĞİN ELLERİNDE MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE YÜKSELEBİLİR.
NOT: BAZEN, BİRLİK-BERABERLİK DERKEN, İDEOLOJİK/CEMAATSEL/TARİKATSAL SAİKLERLE BİREYİ GÖZ ARDI EDEBİLİYORUZ, ONCA DENEYİMDEN SONRA AMAN DİKKAT!..

FİKRİ, VİCDANI, İRFANI HÜR BİR NESİL, KAYNAĞI MİLLET OLAN DEVLET İRADESİNİN DE TEMİNATIDIR...

Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR