Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Eğitimin ‘Mahkeme Duvarı’nı Yıkın

Eğitimin ‘Mahkeme Duvarı’nı Yıkın

Sayın Selçuk’un ’’kıyameti koparacak’’ vizyon belgesini açıklamasına kısa bir süre kala eğitim camiasında heyecanlı ve meraklı bekleyiş gözle görülür bir duruma geldi.

Kim bilir belki de kıyametin arifesi dakikaları yaşıyoruz ya da kıyamete gebe dakikaların içindeyiz.

Acaba duvarları yıkacak güce sahip midir bu kıyamet?

Özellikle öğrencileri madden ve manen kıstıran duvarları... Fiziken ve zihnen... Ruhen ve bedenen...

Bir mengene gibi... Hırpalarca... Hoyratça... Acımasızca... Ağrıtırcasına... Ağartırcasına...

Yıkarcasına... Dökercesine... Sıkıştırırcasına... Sığıştırırcasına... Sıkarcasına... Boğarcasına... Tepelercesine...

... -ca ve ...-cesine... Türet babam türet, türetebildiğin kadar... Üret değil, bu biçim türet... Zaten bu biçim türetmekte üstümüze yok...

Neyse laf kalabalığı yapmadan devam edelim... Sonra bu kalabalıkta bu sefer de olan sözcüklere olacak... Bir yazıya sığışacaklar, sıkışacaklar...

Öğrencilerin başkalarının tekelinde değil de kendi ellerinde şekillenebilecekleri bir kıyamet sonrasını hayal edelim mi? Yoksa bu hayal vizyon boyunu aşar mı?

Öğrencilerin yarış atı gibi soluk soluğa koştuklarını, bu koşuda kendilerine ve doğaya bakmaya zaman bulamadıklarını, gözlerinin önünde giden anlarla birlikte daha birçok güzelliği,değeri, iyiliği, fırsatı kaçırdıklarını ve bakarkör olduklarını yani görme yetilerini kaybettiklerini hatırlatırım. Hayatı yaşamayı değil de yalnızca hayatta kalmayı yeğlediklerini de...

Öğrencilerimizi bir solukta, soluk soluğa gibi durumlardan sıyırıp alacak olan ‘hele bir soluklan!’ modelini hayal edelim mi? Yoksa bu da mı vizyon boyunu aşar?

Ama insan, görmesi için soluklanmalı. Öyle değil mi?

Ne diyor Dücane Cündioğlu: ‘Durmalı ve düşünmeli, durup düşünmeli, durup durup düşünmeli değil miyiz?’

Halbuki bizim eğitim sistemimizde soluklanma zinhar yok! Durmak falan kat’a yok! Zira çocuklar,soluklandıklarında kaybedeceklerini düşünüyorlar. Kaybetme korkusu da yıkılması gereken bir başka duvar. BERLİN DUVARI GİBİ.

Çıtayı yükseltmek, çığır açmak, çağı yakalamak, çağın üstüne çıkmak bunların cümlesi hayallerin sözcüklere dökülmesi ile yaşam bulur. Yoksa rüyayı geçtim, ütopya olur. Onun için çocuklarımızın önünde dağ gibi görünen maddi-manevi/fiziki-zihni bilumum duvarları ortadan kaldırın.

Eğitimi dört duvar arasına alarak muasır medeniyetler seviyesine kapı aralayamazsınız. Aralamak için eğitimi aralardan kurtarmalıyız. ARALARDAN... ORTADA KALMASIN DİYE ARAYA ALMAYIN SAKIN... SONRA BİR O YANDAN BİR BU YANDAN YUMRUK YİYOR... YIKILAN, ÇOCUKLARIMIZ YANİ NESİLLERİMİZ OLUYOR...

Unutmayınız aralarda olan vasattır... Aralarda olan kuşatma altındadır ve asla açılamaz... Başında, sağında, solunda duvarlar vardır... Onun için süregelen mevcut durumumuzu göz önüne alarak verilen eğitimimiz için ‘ARAYA MEFTUN MUHAFAZAKAR’ diyebiliriz...

Sözlerimi yukarıdaki anlattıklarımla ilgili olduğunu düşündüğüm şiirim ve Tolstoy’un ‘Diriliş’ eserinin başlangıç bölümünden bir alıntı ile bitirmek istiyorum:

ÇÖZEN EĞİTİM

BAKARKEN GÖRDÜM

BAKARKEN KÖRDÜM

GÖRDÜĞÜM KÖRDÜĞÜM

KADER BİR DÜĞÜM

GÖRDÜĞÜMDÜR

ÇÖZDÜĞÜM.

’’(...) Yüz binlerce insan avuç içi kadar bir yere toplanıp, üst üste yaşadıkları toprak parçasını çirkinleştirmek için var güçleriyle çalışmış olsalar; üzerinde hiç bir şey yetişmesin diye her yanma taş dikmiş, filizlenen her otu kökünden koparmış, havayı taş kömürü, petrol yakarak ellerinden geldiğince kirletmiş, çevredeki tüm ağaçları kesmiş, tüm hayvanları, kuşları uzaklaştırmış olsalar bile gene de ilkbahar ilkbahardı; kentte bile Güneş pırıl pırıldı gökyüzünde. Çimenler yalnız bulvar yeşilliklerinde değil, koparılıp atılmadıkları her yerde, kaldırım taşlarının arasında bile boy atıyor, yeşeriyordu. Kayın, kavak, akdiken ağaçları hoş kokulu, taptaze yapraklar açıyor, ıhlamur ağaçlarının tomurcukları patlıyordu. Kargalar, serçeler, güvercinler ilkbaharın verdiği neşeyle yuvalarını yapmaya başlamışlardı bile. Böcekler güneşin ısıttığı duvar diplerinde vızıldaşıyorlardı.

Gelgelim insanlar — birbirini kandırmaya, birbirini ezmeye devam ediyorlardı. İnsanlar bu ilkbahar sabahının, tüm canlıların mutluluğu için yaratılmış doğanın bu güzelliğinin değil de, birbirlerine hükmetmek için uydurdukları şeylerin önemli, kutsal olduğu inancındaydılar (...)’’ (Tolstoy, Diriliş)

Saygılar...

Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR