Eğitimde ‘Devrim’ Yolu
MEB tarafından bazı derslerin öğretim programlarında, hiç kimsenin beklemediği bir anda birtakım değişiklikler yapıldığını görüyoruz.
Beklenmedik bir anda, diyerek aslında iç-dış paydaşların görüşlerinin alınmadığına temas etme niyetindeyiz. Ve özellikle bunu vurgulamak istiyoruz.
Zira MEB’te ansızın olan her değişikliğin, iç-dış paydaş tarafında bir afallama, bocalama ve şaşırma meydana getireceğini ve sahada da bunlara mahal vereceğini çok iyi biliyoruz.
Nitekim değişikliğe uğramış öğretim programlarına karşı ilk andaki tepkilere bakıldığında tepkilerin görüşümüz yönünde olduğu anlaşılacak ve görülecektir. Bu nedenle değişiklikler bir anda değil de bir sürece bağlı gelişip ortaya konmalıdır. Yoksa ‘ansızın’ olan her şey ‘anlık’ bir etki yaratır.
Neyse ki Talim Terbiye Kurulu Başkanının değişikliklere ilişkin yaptığı açıklamalardan sonra öğretim programlarında yapılan değişikliklerin, ‘yazım hataları, mevzuata uyum, bazı isimlendirmelere dair yenilemeler, tartışmalı konular ’ gibi birtakım gerekçeler ile ilgili küçük değişiklikler olduğu kanaatine varıyoruz. Yani, değişikliklerin kapsamı geniş değil; içeriği ise derin değil. Dar kapsamlı, içerik bakımından yüzeysel bir değişiklik.
Yalnız ifade etmeliyim ki Talim Terbiye Kurulu Başkanının açıklamaları içinde dikkatimi çeken söz şu oldu:
“... Şu anda bazı şeylerde devrim yapamadığımızı kabul etmek lazım. Müfredatta yüzde 20 ile yüzde 60 arasında sadeleştirme var ...”
Bu sözlerden anlaşılan şudur ki, MEB önümüzdeki zamanlarda devrimsel nitelikte değişiklikler için öğretim programlarını yeniden ele alabilir. Yani, devrimsel nitelikteki değişiklikler için kollar sıvanabilir. Bugüne kadarki tüm değişiklikler ise devrimsel yolda yapılan işler olmuş olur. MEB, devrimsel işi tamamlamaya odaklı bir şekilde kararlı ve tutarlı adımları cesaretle atabilmelidir.
Pekala, buna gerek var mı?
Bence kesinlikle gerek var.
Öğretim programları birer izlencedir.
Siz deyin adres tarifi, ben diyeyim yol buldurucu... O zaman bu isimlendirmelelerin birtakım gereklerine uyumlu ve tutarlı olmalıdır. En önemlisi anlaşılır, açık, basit ve çok ama çok sade yapıda değiştirilmelidir. Hem evrensel hem ulusal hüviyette olabilmeli ki ne dünyadan ne de kendimizden kopuk olalım.
Ve daha da önemlisi bu öğretim programları ile çocuklarımız kendilerine bir rota çizebilmelidir. Malum, rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez.
Eğitim-öğretim programlarının yukarıdaki yapıda ve nitelikte olan düzeni içinde her bir öğrenci yolunu bulabilmelidir. Öğretim programlarının ağırlığına, karışıklığına, anlaşılmazlığına hiçbir çocuğumuz kurban olmamalıdır.
Ama sahada görülen şudur ki, çocuklarımız okullarda, halihazırdaki öğretim programları ile yollarını bulamamaktadırlar.
Hal böyle iken öğretim programlarının bu gibi değişikliklerle yamalı bohçaya döndüğünü, kesinlikle eğitim-öğretim sahasında bir istikamet tayin etmediğini, anlaşılmaz bir şekilde ve bocalamalarla sürdürülmeye çalışıldığını görebiliyoruz. Eee, o zaman ne duruyoruz devrimsel nitelikteki değişiklikler için?
Unutmayalım, idareten yapılan her değişikliğin ömrü kısadır ve tesiri yok denecek azdır. Halbuki değişiklikler uzun ömürlü ve tesirli olmalıdır. Ne yazık ki bugüne değin olan her değişiklik zamana uygun değil, zamanı oyalamaya dönük olmuştur. Sonuçları da zaten bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Dilerim, son değişiklikler uzun ömürlü ve tesirli devrimsel değişikliklerin ön hazırlığıdır.
Ayrıca öğretim programları ile ilgili şunları da ifade etmeliyim:
1- Öğretim programları öğrencinin ilgi ve yeteneklerini buldurucu olabilmelidir.
2- Öğrencinin o ilgisine ve yeteneğine yön tayin edici birer pusula olabilmelidir.
3- Öğrenciyi, adrese teslim gibi ilgi-yeteneğine teslim bir işe ya da mesleğe kavuşturabilmelidir.
4- Öğrenciyi, okuldan soğutmamalıdır.
5- Öğrencinin okul ortamında bir değeri ve anlamı olduğunu hissettirmeli, düşündürmelidir.
6- Öğrenciyi test çözen makina yapmamalıdır.
7- Eğitim öğretim ortamı içinde serbest piyasa oluşturmamalıdır.
8- Serbest piyasa düzeni içinde öğrenciyi ‘Paralı Eğitim’e yönlendirmemeli ve mecbur bırakmamalıdır.
9- Kafa karıştırıcı, ideolojik pompalamalarla dolu, açık ve net olmayan bir öğretim programı kimseye yarar sağlamaz.
10- Birey odaklı olmalıdır. Bireyi önemseyen, anlamlandıran ve değerlendiren...
BİR YERDEN TUTTUK... AMA BUNLAR İÇİN HALA ÇOK NET GÖRÜNMÜYORUZ, KARARSIZ GÖRÜNÜYORUZ...
Not: Öğretim programları hayat ile hayali; ilgi ve yetenek ile mesleği; okul ile de evi-sokağı bir köprü gibi birleştirmelidir. Yoksa bir değeri, anlamı ve etkisi olmaz. Okullar ise hayattan, hayallerden ve ilgi-yeteneklerden soyutlanarak gitgide hedef kitleden uzaklaşır. Bu nedenle okul değil, kopuk olur. Bazen de kapak ve durak... Devlete kapağı atmak için uğranılan bir durak...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.Com/ÖZEL
Beklenmedik bir anda, diyerek aslında iç-dış paydaşların görüşlerinin alınmadığına temas etme niyetindeyiz. Ve özellikle bunu vurgulamak istiyoruz.
Zira MEB’te ansızın olan her değişikliğin, iç-dış paydaş tarafında bir afallama, bocalama ve şaşırma meydana getireceğini ve sahada da bunlara mahal vereceğini çok iyi biliyoruz.
Nitekim değişikliğe uğramış öğretim programlarına karşı ilk andaki tepkilere bakıldığında tepkilerin görüşümüz yönünde olduğu anlaşılacak ve görülecektir. Bu nedenle değişiklikler bir anda değil de bir sürece bağlı gelişip ortaya konmalıdır. Yoksa ‘ansızın’ olan her şey ‘anlık’ bir etki yaratır.
Neyse ki Talim Terbiye Kurulu Başkanının değişikliklere ilişkin yaptığı açıklamalardan sonra öğretim programlarında yapılan değişikliklerin, ‘yazım hataları, mevzuata uyum, bazı isimlendirmelere dair yenilemeler, tartışmalı konular ’ gibi birtakım gerekçeler ile ilgili küçük değişiklikler olduğu kanaatine varıyoruz. Yani, değişikliklerin kapsamı geniş değil; içeriği ise derin değil. Dar kapsamlı, içerik bakımından yüzeysel bir değişiklik.
Yalnız ifade etmeliyim ki Talim Terbiye Kurulu Başkanının açıklamaları içinde dikkatimi çeken söz şu oldu:
“... Şu anda bazı şeylerde devrim yapamadığımızı kabul etmek lazım. Müfredatta yüzde 20 ile yüzde 60 arasında sadeleştirme var ...”
Bu sözlerden anlaşılan şudur ki, MEB önümüzdeki zamanlarda devrimsel nitelikte değişiklikler için öğretim programlarını yeniden ele alabilir. Yani, devrimsel nitelikteki değişiklikler için kollar sıvanabilir. Bugüne kadarki tüm değişiklikler ise devrimsel yolda yapılan işler olmuş olur. MEB, devrimsel işi tamamlamaya odaklı bir şekilde kararlı ve tutarlı adımları cesaretle atabilmelidir.
Pekala, buna gerek var mı?
Bence kesinlikle gerek var.
Öğretim programları birer izlencedir.
Siz deyin adres tarifi, ben diyeyim yol buldurucu... O zaman bu isimlendirmelelerin birtakım gereklerine uyumlu ve tutarlı olmalıdır. En önemlisi anlaşılır, açık, basit ve çok ama çok sade yapıda değiştirilmelidir. Hem evrensel hem ulusal hüviyette olabilmeli ki ne dünyadan ne de kendimizden kopuk olalım.
Ve daha da önemlisi bu öğretim programları ile çocuklarımız kendilerine bir rota çizebilmelidir. Malum, rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez.
Eğitim-öğretim programlarının yukarıdaki yapıda ve nitelikte olan düzeni içinde her bir öğrenci yolunu bulabilmelidir. Öğretim programlarının ağırlığına, karışıklığına, anlaşılmazlığına hiçbir çocuğumuz kurban olmamalıdır.
Ama sahada görülen şudur ki, çocuklarımız okullarda, halihazırdaki öğretim programları ile yollarını bulamamaktadırlar.
Hal böyle iken öğretim programlarının bu gibi değişikliklerle yamalı bohçaya döndüğünü, kesinlikle eğitim-öğretim sahasında bir istikamet tayin etmediğini, anlaşılmaz bir şekilde ve bocalamalarla sürdürülmeye çalışıldığını görebiliyoruz. Eee, o zaman ne duruyoruz devrimsel nitelikteki değişiklikler için?
Unutmayalım, idareten yapılan her değişikliğin ömrü kısadır ve tesiri yok denecek azdır. Halbuki değişiklikler uzun ömürlü ve tesirli olmalıdır. Ne yazık ki bugüne değin olan her değişiklik zamana uygun değil, zamanı oyalamaya dönük olmuştur. Sonuçları da zaten bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Dilerim, son değişiklikler uzun ömürlü ve tesirli devrimsel değişikliklerin ön hazırlığıdır.
Ayrıca öğretim programları ile ilgili şunları da ifade etmeliyim:
1- Öğretim programları öğrencinin ilgi ve yeteneklerini buldurucu olabilmelidir.
2- Öğrencinin o ilgisine ve yeteneğine yön tayin edici birer pusula olabilmelidir.
3- Öğrenciyi, adrese teslim gibi ilgi-yeteneğine teslim bir işe ya da mesleğe kavuşturabilmelidir.
4- Öğrenciyi, okuldan soğutmamalıdır.
5- Öğrencinin okul ortamında bir değeri ve anlamı olduğunu hissettirmeli, düşündürmelidir.
6- Öğrenciyi test çözen makina yapmamalıdır.
7- Eğitim öğretim ortamı içinde serbest piyasa oluşturmamalıdır.
8- Serbest piyasa düzeni içinde öğrenciyi ‘Paralı Eğitim’e yönlendirmemeli ve mecbur bırakmamalıdır.
9- Kafa karıştırıcı, ideolojik pompalamalarla dolu, açık ve net olmayan bir öğretim programı kimseye yarar sağlamaz.
10- Birey odaklı olmalıdır. Bireyi önemseyen, anlamlandıran ve değerlendiren...
BİR YERDEN TUTTUK... AMA BUNLAR İÇİN HALA ÇOK NET GÖRÜNMÜYORUZ, KARARSIZ GÖRÜNÜYORUZ...
Not: Öğretim programları hayat ile hayali; ilgi ve yetenek ile mesleği; okul ile de evi-sokağı bir köprü gibi birleştirmelidir. Yoksa bir değeri, anlamı ve etkisi olmaz. Okullar ise hayattan, hayallerden ve ilgi-yeteneklerden soyutlanarak gitgide hedef kitleden uzaklaşır. Bu nedenle okul değil, kopuk olur. Bazen de kapak ve durak... Devlete kapağı atmak için uğranılan bir durak...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.Com/ÖZEL
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.