Düşünüyorum, O Halde Her Atama Döneminde Var Olmalıyım
MEB, gelecek yıllarda ilk atama dönemlerinde atama kontenjanı ayrılmayacak 20 öğretmenlik alanını açıkladı. Bu 20 öğretmenlik alanı içinde, en fazla dikkatimi çeken öğretmenlik alanı Felsefe Öğretmenliği olmuştur.
Felsefe, yıllarca öğretmenlerimiz tarafından tüm bilimlerin anası olarak tarif edilegelmiştir. Bu bağlamda, tüm bilimlerin anası olan Felsefe dersine ve uzantılarına bu minvalde yaklaşılması gerekir diye düşünüyorum. Bu minvalde yaklaşıldığında, bilimlerin anası olan ve insanları düşünmeye yönlendiren ve teşvik eden Felsefe dersine ve o dersin öğretmenlerine her zaman ihtiyaç olmalıdır saptamasını yapmamız, bilime ve düşünmeye gösterilen özenin, ciddiyetin, dikkatin ve sorumluluğun bir gereği olduğu kanısındayım. Bu bakımdan, MEB’in ileriye dönük bu projeksiyonunu, kabul etmemiz mümkün değildir. MEB, Felsefe Öğretmenlerine istihdam ve Felsefe dersine ise ders saati alanı açmak için bugünden ileriye dönük çözüm yolları arayarak planlamalar yapması ve tüm tedbirleri alması gerekirken, kolaycılığı ve basit yolu tercih ederek Felsefe Öğretmenliği ve diğer alan mezunlarına başka istihdam alanlarını işaret etmesi, aslında yapılan ayrımcılığın, adaletsizliğin, eşitsizliğin, çifte standartın ve haksızlığın bir göstergesi olarak değerlendirilebilinir. Şöyle ki;
Yukarıda söz edilen 20 alanın içinde bulunan Psikolojinin bize sunmuş olduğu bir öğretiyi, EMPATİYİ kullanarak , anılan mevzuyu ve durumu derinlemesine deşerek düşünelim ve hissetmeye çalışalım. MEB, geleceğe bir yansı ile baksa, gördükleri karşısında eli kolu bağlı bir şekilde, yine böyle bir liste yayınlasa, ihtiyaç duymayacakları öğretmenlik alanları ile ilgili açıklama yapsa mesela. Sonra bunların içinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği alanı da olsa. Bunu, gelecek yansısı ile gerekçelendirirken de, ihtiyaç duyulmayan birçok İmam Hatip okulu kapatılacak, din dersi çocukların bu alanda ihtiyaçlarını karşıladığı için din dersi ile ilgili seçmeli dersler kaldırılacak, bu bakımdan din normlarında bir azalma buna paralel mevcut Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri sayısı esas alındığında bir fazlalık meydana gelecektir, açıklamalarını yapmış olsa, şu anki MEB bürokratının hisleri ve düşünceleri ne olurdu? ‘Din eğitimine gereken önemi, değeri ve özeni vermiyorlar’ der miydiniz mesela? Der iseniz, neden şu anda kendinizi bir Felsefe Öğretmenliği mezununun yerine koymuyorsunuz? Çocuklarımızın, bilimin anası sayılan ve düşünmenin gizemli yollarında onları seyahat ettirecek olan FELSEFE DERSLERİNİ öğretmeninden alması için neden çözüm yolları üretilmeyerek, kolaycılığa kaçılıyor? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve onunla ilişkili dersler, Edebiyat, Matematik, Fizik, Kimya Öğretmenlerince okutulsa içinize siner mi? O zaman neden Felsefe ve onunla ilişkili derslerin başka alan öğretmenlerince okutulmasına meydan veriliyor? İnanınız, buradan bakıldığında, gördüklerimiz üzerinden çektiğimiz yansıda, öğretmenlik alanları arasındaki adil ve hakkaniyetli olmayan çifte standart bariz bir biçimde göze çarpmaktadır. İnsan, ister istemez geleceğe ışık tutan bu yansıda şunu da görüyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Okul Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü, İl Milli Eğitim Müdürü, Bakanlık Müfettişi, Daire Başkanı, Genel Müdür, Müsteşar Yardımcısı, Müsteşar vs olmuş... Yani, MEB merkez ve taşra bürokrasisi, insan kaynağı ihtiyacını külliyen bu branştan temin etmiş. Geleceğe ışık tutan bizim yansımızdaki gördüklerimiz karşısında şunu da sormadan edemiyoruz kendimize, Felsefe Öğretmenlerinin, olur da, MEB merkez ve taşra bürokrasisine hakim olmasından mı endişe ediliyor, kaygılanıyor ya da çekiniliyor? Bence, MEB merkez ve taşra bürokrasisi, okullarımız ve öğretmenlerimiz, tepeden tırnağa, hem vicdanı ve ahlakı harekete geçiren Dini hem de düşünceyi etkin kılan Felsefi çeşitlilikte bir görüntü ile daha demokratik izlenim verir dışarıya karşı. Zaten, devletteki bu çeşitlilik toplumu kenetlediği gibi toplumsal barışı ve huzuru da sağlar. Devleti tek tipleştirme, liyakatı bastırır, iltimasın önünü açar. Geleceğin projeksiyonundaki her türlü bu tip riske karşı bugünden önleyici tedbirler almak, planlamalar yapmak, bir vizyon çizmek ise boynumuzun borcu olmalıdır.
Devamlı tekrarlanan çözümsüz, bazı alanlara özel sektörü ya da başka yerleri gösteren bu anlayış, öğretmenlik alanları arasında ‘ayrımcılık, çifte standart var’ izlenimini körüklediği gibi barış ve huzur ortamını da bozar. Hiç kimse eğitim camiası içinde böyle bir ruh halini istemez. Yeter ki istensin, MEB’de her öğretmenlik alanı için öyle bir istihdam alanı yaratılabilinir ki... Ama kısa-orta-uzun vadede yapılacak doğru ve nokta atışı planlamalar ve programlar ile... Öğretmen adaylarına, gelecek yıllar için başka alanlarda istihdam yolu göstermek ve ima yollu ‘başınızın çaresine bakın’ demek kolaycılıktır. MEB’in çalışkan ve basiretli ve ferasetli bürokratlarının, bu anlayışa karşı durup yılların derdi bu konuyu çözmek için bu konuya çözüm yolları sunması, tüm öğretmen adaylarının onlardan tek ve öncelikli beklentisidir. İnsanların gelecekleri için kafa yormaya değmez mi? Geleceğe ışık tutan yansılarda, UMUT olsa, bu yansılar insanı karamsarlığa ve çaresizliğe mahkum etmese, hiç kimsenin bu derde deva noktasında eli kolu bağlı görünmese, nutku tutulmasa, çözüm üretse, daha iyi olmaz mı? Ve insanların sırf geleceğe güvenle ve umutla bakması için bile değmez mi bir çözüm yolu sunmak, başka çözümsüz yolları göstermek yerine?
Sonuç olarak, MEB’de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri çeşitli girişimlerle çoğaltılırken, Felsefe ve diğer alan öğretmenlerine fazlalık var diye ihtiyaç duyulmaması, daha ileriye gidilerek, gelecekte de MEB’de size iş yok, denmesi adalet ve hakkaniyet terazisinin yanlış ayarlı olduğu ve bu terazinin şaştığı düşüncesine ve hissine kaptırıyor bu öğretmenlik alanlarında okuyup öğretmen olarak atanmayı bekleyenleri. Hakkaniyet, adalet, eşitlik gibi devlet idaresinin temeli sayılan ilkelerin ölçülü olması gerekir, yoksa kantarın topuzu kaçırılır. Ve biliniz ki, bir gün gelir, birisi de çıkıp, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenine gelecek on yılda ihtiyacımız yok, derse aynı tonda yine karşı geliriz. Yine savunduğumuz değerleri ilkesellik şuuru ile başka bir alanda ortaya koyarız. Çünkü mevzu değişse de, ilkeler ve değerler yerinde kalmalıdır. Her daim ihtiyacımız olacak olan... Onun için varlığını düşünceye dayandıran insan, Felsefe’ye de, öğrencilerine düşünmenin tekniklerini öğretecek olan bu mühendislere, halis muhlis Felsefe Öğretmenlerine de, insan Dünya’da var oldukça ihtiyaç duyacaktır. Düşünüyoruz, o halde neden ilk atama dönemlerinde Felsefe Öğretmenliğine kontenjan YOKMUŞ diye soruyoruz. Ve varlığını düşünceye dayandıran ünlü filozof Descartes’e kulak vererek, sözünü bahse konu mevzuya ve duruma şu şekilde uyarlıyoruz:
‘Her Zaman Düşünüyorum, İnsan Olarak Varım O Zaman, O Halde Felsefe’ye ve Öğretmenine Her Daim, Gelecekte de İhtiyaç Duyuyorum...’
İNSAN OLARAK FELSEFE’YE ÇOK AMA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR İKEN, YOL GÖSTERİCİSİ OLAN ÖĞRETMENİNE NASIL İHTİYACIMIZ OLMAZ? VE FELSEFE BAŞKA ALAN ÖĞRETMENLERİNE EMANET EDİLEMEZ... FELSEFE, CİDDİYET VE DİKKAT VE ÖNEM VE ÖZEN GEREKTİRİR...
Not 1: Uluslararası yarışmalarda okuduğunu anlama ile başı dertte olan öğrencilerimiz için Felsefe ve onunla ilintili dersler iyi bir destekleyici işlev görmez mi sizce? Unutulmamalıdır ki, Felsefe okuma ile anlama arasındaki bir yoldur, anlamaya ışık tutar, el feneri gibi, o yolda size refakat eden ise öğretmenidir.
BİR HAYAL İŞTE: KEŞKE, ÜLKEMİZDE DÜŞÜNCE TEKNİK ÜNİVERSİTELERİ AÇILSA... VE İÇİNDE BİLİM ÜRETİMİNE ÖNCÜLÜK EDEN FİLOZOFLAR GEZSE... BİLİM İLE FELSEFE KAYNAŞSA, BÜTÜNLEŞSE... BİLİM ÜRETEREK, İSLAM ADINA İNSANLIĞA BİR KATKIMIZ OLABİLSE... VE BİLİM ÜRETEREK MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE GİDEN YOLU AÇABİLSEK, İNSANLARIMIZ GELİŞSE, ÜLKEMİZ KALKINSA, BARIŞA HİÇ ÖZLEM DUYMAMIŞ OLSAK, HEP YANIMIZDA OLSA... (ÜTOPİK VE İRONİK DEĞİLDİR)
Saygı ve sevgi ile...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Felsefe, yıllarca öğretmenlerimiz tarafından tüm bilimlerin anası olarak tarif edilegelmiştir. Bu bağlamda, tüm bilimlerin anası olan Felsefe dersine ve uzantılarına bu minvalde yaklaşılması gerekir diye düşünüyorum. Bu minvalde yaklaşıldığında, bilimlerin anası olan ve insanları düşünmeye yönlendiren ve teşvik eden Felsefe dersine ve o dersin öğretmenlerine her zaman ihtiyaç olmalıdır saptamasını yapmamız, bilime ve düşünmeye gösterilen özenin, ciddiyetin, dikkatin ve sorumluluğun bir gereği olduğu kanısındayım. Bu bakımdan, MEB’in ileriye dönük bu projeksiyonunu, kabul etmemiz mümkün değildir. MEB, Felsefe Öğretmenlerine istihdam ve Felsefe dersine ise ders saati alanı açmak için bugünden ileriye dönük çözüm yolları arayarak planlamalar yapması ve tüm tedbirleri alması gerekirken, kolaycılığı ve basit yolu tercih ederek Felsefe Öğretmenliği ve diğer alan mezunlarına başka istihdam alanlarını işaret etmesi, aslında yapılan ayrımcılığın, adaletsizliğin, eşitsizliğin, çifte standartın ve haksızlığın bir göstergesi olarak değerlendirilebilinir. Şöyle ki;
Yukarıda söz edilen 20 alanın içinde bulunan Psikolojinin bize sunmuş olduğu bir öğretiyi, EMPATİYİ kullanarak , anılan mevzuyu ve durumu derinlemesine deşerek düşünelim ve hissetmeye çalışalım. MEB, geleceğe bir yansı ile baksa, gördükleri karşısında eli kolu bağlı bir şekilde, yine böyle bir liste yayınlasa, ihtiyaç duymayacakları öğretmenlik alanları ile ilgili açıklama yapsa mesela. Sonra bunların içinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği alanı da olsa. Bunu, gelecek yansısı ile gerekçelendirirken de, ihtiyaç duyulmayan birçok İmam Hatip okulu kapatılacak, din dersi çocukların bu alanda ihtiyaçlarını karşıladığı için din dersi ile ilgili seçmeli dersler kaldırılacak, bu bakımdan din normlarında bir azalma buna paralel mevcut Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri sayısı esas alındığında bir fazlalık meydana gelecektir, açıklamalarını yapmış olsa, şu anki MEB bürokratının hisleri ve düşünceleri ne olurdu? ‘Din eğitimine gereken önemi, değeri ve özeni vermiyorlar’ der miydiniz mesela? Der iseniz, neden şu anda kendinizi bir Felsefe Öğretmenliği mezununun yerine koymuyorsunuz? Çocuklarımızın, bilimin anası sayılan ve düşünmenin gizemli yollarında onları seyahat ettirecek olan FELSEFE DERSLERİNİ öğretmeninden alması için neden çözüm yolları üretilmeyerek, kolaycılığa kaçılıyor? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve onunla ilişkili dersler, Edebiyat, Matematik, Fizik, Kimya Öğretmenlerince okutulsa içinize siner mi? O zaman neden Felsefe ve onunla ilişkili derslerin başka alan öğretmenlerince okutulmasına meydan veriliyor? İnanınız, buradan bakıldığında, gördüklerimiz üzerinden çektiğimiz yansıda, öğretmenlik alanları arasındaki adil ve hakkaniyetli olmayan çifte standart bariz bir biçimde göze çarpmaktadır. İnsan, ister istemez geleceğe ışık tutan bu yansıda şunu da görüyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Okul Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü, İl Milli Eğitim Müdürü, Bakanlık Müfettişi, Daire Başkanı, Genel Müdür, Müsteşar Yardımcısı, Müsteşar vs olmuş... Yani, MEB merkez ve taşra bürokrasisi, insan kaynağı ihtiyacını külliyen bu branştan temin etmiş. Geleceğe ışık tutan bizim yansımızdaki gördüklerimiz karşısında şunu da sormadan edemiyoruz kendimize, Felsefe Öğretmenlerinin, olur da, MEB merkez ve taşra bürokrasisine hakim olmasından mı endişe ediliyor, kaygılanıyor ya da çekiniliyor? Bence, MEB merkez ve taşra bürokrasisi, okullarımız ve öğretmenlerimiz, tepeden tırnağa, hem vicdanı ve ahlakı harekete geçiren Dini hem de düşünceyi etkin kılan Felsefi çeşitlilikte bir görüntü ile daha demokratik izlenim verir dışarıya karşı. Zaten, devletteki bu çeşitlilik toplumu kenetlediği gibi toplumsal barışı ve huzuru da sağlar. Devleti tek tipleştirme, liyakatı bastırır, iltimasın önünü açar. Geleceğin projeksiyonundaki her türlü bu tip riske karşı bugünden önleyici tedbirler almak, planlamalar yapmak, bir vizyon çizmek ise boynumuzun borcu olmalıdır.
Devamlı tekrarlanan çözümsüz, bazı alanlara özel sektörü ya da başka yerleri gösteren bu anlayış, öğretmenlik alanları arasında ‘ayrımcılık, çifte standart var’ izlenimini körüklediği gibi barış ve huzur ortamını da bozar. Hiç kimse eğitim camiası içinde böyle bir ruh halini istemez. Yeter ki istensin, MEB’de her öğretmenlik alanı için öyle bir istihdam alanı yaratılabilinir ki... Ama kısa-orta-uzun vadede yapılacak doğru ve nokta atışı planlamalar ve programlar ile... Öğretmen adaylarına, gelecek yıllar için başka alanlarda istihdam yolu göstermek ve ima yollu ‘başınızın çaresine bakın’ demek kolaycılıktır. MEB’in çalışkan ve basiretli ve ferasetli bürokratlarının, bu anlayışa karşı durup yılların derdi bu konuyu çözmek için bu konuya çözüm yolları sunması, tüm öğretmen adaylarının onlardan tek ve öncelikli beklentisidir. İnsanların gelecekleri için kafa yormaya değmez mi? Geleceğe ışık tutan yansılarda, UMUT olsa, bu yansılar insanı karamsarlığa ve çaresizliğe mahkum etmese, hiç kimsenin bu derde deva noktasında eli kolu bağlı görünmese, nutku tutulmasa, çözüm üretse, daha iyi olmaz mı? Ve insanların sırf geleceğe güvenle ve umutla bakması için bile değmez mi bir çözüm yolu sunmak, başka çözümsüz yolları göstermek yerine?
Sonuç olarak, MEB’de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri çeşitli girişimlerle çoğaltılırken, Felsefe ve diğer alan öğretmenlerine fazlalık var diye ihtiyaç duyulmaması, daha ileriye gidilerek, gelecekte de MEB’de size iş yok, denmesi adalet ve hakkaniyet terazisinin yanlış ayarlı olduğu ve bu terazinin şaştığı düşüncesine ve hissine kaptırıyor bu öğretmenlik alanlarında okuyup öğretmen olarak atanmayı bekleyenleri. Hakkaniyet, adalet, eşitlik gibi devlet idaresinin temeli sayılan ilkelerin ölçülü olması gerekir, yoksa kantarın topuzu kaçırılır. Ve biliniz ki, bir gün gelir, birisi de çıkıp, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenine gelecek on yılda ihtiyacımız yok, derse aynı tonda yine karşı geliriz. Yine savunduğumuz değerleri ilkesellik şuuru ile başka bir alanda ortaya koyarız. Çünkü mevzu değişse de, ilkeler ve değerler yerinde kalmalıdır. Her daim ihtiyacımız olacak olan... Onun için varlığını düşünceye dayandıran insan, Felsefe’ye de, öğrencilerine düşünmenin tekniklerini öğretecek olan bu mühendislere, halis muhlis Felsefe Öğretmenlerine de, insan Dünya’da var oldukça ihtiyaç duyacaktır. Düşünüyoruz, o halde neden ilk atama dönemlerinde Felsefe Öğretmenliğine kontenjan YOKMUŞ diye soruyoruz. Ve varlığını düşünceye dayandıran ünlü filozof Descartes’e kulak vererek, sözünü bahse konu mevzuya ve duruma şu şekilde uyarlıyoruz:
‘Her Zaman Düşünüyorum, İnsan Olarak Varım O Zaman, O Halde Felsefe’ye ve Öğretmenine Her Daim, Gelecekte de İhtiyaç Duyuyorum...’
İNSAN OLARAK FELSEFE’YE ÇOK AMA ÇOK İHTİYACIMIZ VAR İKEN, YOL GÖSTERİCİSİ OLAN ÖĞRETMENİNE NASIL İHTİYACIMIZ OLMAZ? VE FELSEFE BAŞKA ALAN ÖĞRETMENLERİNE EMANET EDİLEMEZ... FELSEFE, CİDDİYET VE DİKKAT VE ÖNEM VE ÖZEN GEREKTİRİR...
Not 1: Uluslararası yarışmalarda okuduğunu anlama ile başı dertte olan öğrencilerimiz için Felsefe ve onunla ilintili dersler iyi bir destekleyici işlev görmez mi sizce? Unutulmamalıdır ki, Felsefe okuma ile anlama arasındaki bir yoldur, anlamaya ışık tutar, el feneri gibi, o yolda size refakat eden ise öğretmenidir.
BİR HAYAL İŞTE: KEŞKE, ÜLKEMİZDE DÜŞÜNCE TEKNİK ÜNİVERSİTELERİ AÇILSA... VE İÇİNDE BİLİM ÜRETİMİNE ÖNCÜLÜK EDEN FİLOZOFLAR GEZSE... BİLİM İLE FELSEFE KAYNAŞSA, BÜTÜNLEŞSE... BİLİM ÜRETEREK, İSLAM ADINA İNSANLIĞA BİR KATKIMIZ OLABİLSE... VE BİLİM ÜRETEREK MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE GİDEN YOLU AÇABİLSEK, İNSANLARIMIZ GELİŞSE, ÜLKEMİZ KALKINSA, BARIŞA HİÇ ÖZLEM DUYMAMIŞ OLSAK, HEP YANIMIZDA OLSA... (ÜTOPİK VE İRONİK DEĞİLDİR)
Saygı ve sevgi ile...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.