Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Din Eğitiminde Ahlak İhmalkarlığı

Din Eğitiminde Ahlak İhmalkarlığı

Geçenlerde herkesin malumu olduğunu düşündüğüm bir haber, hemen hemen tüm haber sitelerinde yer buldu. Haber, konusu itibariyle ilgi ve dikkat çekmekteydi. Pekala, neydi o ilgi ve dikkat çekici haberin içeriği? Haberde yazılanlara göre Diyanet 2017-2021 arasını kapsayan bir stratejik plan hazırlamış, bu çalışmada birtakım geri dönüt sayılabilecek raporlamalarda bulunulmuştur. Bana göre bu raporlamalarda üzerinde en fazla kafa yorulması gereken, ivedilikle gerekli önlemlerin alınmasının lüzumlu olduğu anlaşılan ve ilgi-dikkat çeken husus ise dindarlığın arttıkça ahlaki değerlerin de aşınması ile ilgili kısımdır. Olumsuz bir geri dönütü içeren raporlamadaki bu kısım ile ilgili yalnızca Diyanet değil, MEB de bir kenara çekilip kulağının üzerine yatamaz ve görmezden gelemez. Onlar, sorumluluk ve icra makamları olduğu için bu olumsuz geri dönüt ile ilgili sosyolojik, psikolojik ve ahlaki boyutlarda derin bir araştırma-inceleme yaparak, tedavi yöntemini ortaya koyabilmelidirler. Hiç de es geçilecek, savsaklanacak, ciddiye alınmayacak, ihmal edilecek, umursanmayacak, geleceğe havale edilecek bir durum değildir. Yoksa, içinde bulunduğumuz dönemde, topluma iki kanattan bindirmelerle ve ataklarla baskı kuran, kimi zamanlar adeta bunaltıcı, rahatsız edici ve sıkıcı bir şekilde karşımıza dikilen din eğitim-öğretiminin, çocuklarımıza dönük ahlaki açıdan hiçbir kazanımı ve yararı olmayacaktır. Diyanet’in yanında, başka araştırmalarla ve gözlemlerle elde edilen tüm geri dönütler de haklılığımızı ortaya koymaktadır. Şöyle ki;

Eğer ki, Diyanet yukarıda da ifade etmiş olduğumuz ‘dindarlık arttıkça ahlaki değerler aşınıyor...’ tanısını ortaya koymuş ise, din eğitim-öğretiminin ve anlayışının bir yerlerinde sorun var demektir. Bu sorunun, iki kanattan (hem Diyanet hem de MEB) götürülen din eğitim-öğretiminin ve anlayışının, çocukları ahlaktan muaf tutan bir yanının olmasından kaynaklandığı görüşünü taşıyorum. Bu bağlamda, anlaşılan şudur ki, din eğitimi verilirken, din ile ahlak işleri birbirinden ayrılmış durumdadır. Din, üzülerek belirtmeliyim ki, günümüzde hemen her alanda göze girmek, kişisel menfaatler ve insanlar üzerinde etki kurabilmek için başvurulan bir vitrin süsü olarak görülüyor, kişi topluma din süsü ile kendisini pazarlıyor adeta, bir dolandırıcının umre fotoğraflarını sosyal medya hesabında paylaşması bu söylediğimi teyit eder sanırım, bunun adı din ile insanları aldatmaktır. Tüm bunlardan hareketle dinin, insanlar üzerinde ahlaki değerlere bağlı ve sadık olunmadan taşınmaya çalışıldığını gözlemliyoruz. Ama dinin, ahlakı olmadan gösterilmiş olunan bu yönlü çabasının beyhude olduğu hala insanlarca ya fark edilemiyor ya da üç maymuna oynanarak görmezlikten geliniyor. Öyle olunca da, din görüntüsünün günümüzde esen genel havası içinde kişisel yarar sağlayacağından (din üzerindeki pragmatik düşünce şekli) ötürü insanlarca süsü alınıp ahlakı bir kenara koyuluyor. Ve ahlaktan kırpılarak, kesilerek, dinin içindeki ahlak tükenip gidiyor ve eriyip bitiyor. Her şeyin maddiyata endeksli olduğu kapitalist düzen, dinin içindeki güzel ahlakı da insanlara zamanla tükettiriyor. Zira; tükettirmemiş olsa, bu durumda bu düzen çarklarını döndürememiş olacak. İşte, MEB ve Diyanet, bu hali düzeltmek ya da ortadan kaldırmak için koordineli bir şekilde hareket ederek, kendilerine bir yol haritası çizmeleri ve bir program takip etmeleri gerekmektedir. Yoksa, dinin ahlakı olmayacak ki, bu tüm dinlerin doğasına aykırıdır. Diyanet’in sahadan haber veren raporlamasındaki itirafı, dilerim her iki kurum için de bir ders niteliği taşır. Bilmelilerdir ki, dinsiz ahlak olabilir, ama ahlaksız din asla olamaz. Din, ahlakla bütünleşen bir yapıdır. Bu nedenle İslam peygamberi Hz. Muhammed şunu dile getirmiştir: ’’İnsanlara verilen şeylerin en hayırlısı, güzel ahlaktır...’’

Görülüyor ki, MEB bünyesindeki okullarda verilen zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve diğer din ile ilgili seçmeli dersler, Diyanet’in bünyesindeki camilerde yazları açılan kuran kursları vs... din öğretilerinin veriliş şekli ve esası itibariyle yeni kuşağa evrensel ahlaki değerleri kazandırmada yetersiz kalmışlardır. Elbette, bu bahsettiğim yerlerde ve derslerde ve kurslarda dinin yalnızca vitrinde olan kısmı verilirse, ahlaki yanında eksilmeler olacaktır. Bence, dinin yaşamsal parçası olan ahlak yanı çok eksik bırakılıyor. Halbuki, MEB her yıl yüzlerce İmam Hatip açıyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerine okullarda genellikle haftalık 30 saate kadar (seçmeli dersler dahil) ders veriliyor, hatta her ilk atama döneminde bu branş en fazla atama kontenjanı verilen alanlarla at başı gidiyor (Mart/2017 ilk atama döneminde de alanlara ayrılan kontenjanlara bakıldığında görülecektir). Camilerimiz imamsız, okullarımızda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri öğretmensiz kalmıyor. Devletimiz iki alana da, yeni nesil ahlaklansın diye devamlı yatırım yapıyor. Ama gelin görün ki, sahadan özellikle ahlaki cihette olumsuz geri dönütler alınıyor. Neden böyle oluyor? Niçin dinin ahlak kısmı es geçiliyor ve ihmal ediliyor? Nasıl oluyor da dinin vitrin kısmı ile idare edilip sanki din vitrin kısmından ibaretmiş gibi bir algı yaratılıyor? Ve din öğretimi, neden dinin vitrin yönüne doğru evriliyor? Bu evrilme ile mi dindarlık moda olurken, ahlak tedricen devre dışı bırakılıyor?

Tüm bu sorgularımızın nedeni, DİNE AHLAK katılmasıdır. Çocuklarımıza anlatılan dinin, ahlaklandırılmasıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri de, imamlar da bu kısmını ihmal ettikleri ve es geçtikleri için vebal ve sorumluluk altındadır. Dinin imajı, ahlaki değerlerin iyice aşınmasıyla birlikte daha fazla zedelenmemesi için dinin yaşamsal bir parçası olan ahlak kısmı öne alınmalıdır. Ahlak kısmı, sanki geçmişte yaşanmış bitmiş anlatılardan ibaretmiş gibi değil, aksine İslam ahlakının her alanda pratik edilmesi için nesillere birer miras olduğu bildirilmelidir. Bu ahlakı, dine inanan her birey, ister şu olsun, ister bu olsun, sosyal statüsü ne olursa olsun, hayatında tatbik etmekle yükümlüdür. Yoksa, dindarlık moda olduğu için ilgi ve rağbet görür, sırf dinin vitrin yanından nemalanmak, o yanı kullanabilmek için... Yarın bu rüzgar kesildiğinde, insanların ellerinde ve kalplerinde hiçbir şey kalmayacaktır, büyük bir boşlukta kıvranacaklardır. Akıldan çıkarılmamalıdır ki, ahlaksız din olmaz. Ahlak yoksa, din de yoktur. Varsa, ya vitrinliktir ya da göstermeliktir. Ahlaktan kastettiğim neler midir?

Ahlak; güzelliktir ve iyiliktir...

Ve ahlak, iyiliğin ve güzelliğin içinde barınır...

AHLAK, ASLA AÇGÖZLÜLÜK DEĞİLDİR...

AHLAK, ASLA KISKANÇLIK DEĞİLDİR...

AHLAK, ASLA SEVGİSİZLİK, DÜŞMANLIK DEĞİLDİR...

AHLAK, ASLA NANKÖRLÜK DEĞİLDİR...

AHLAK, ASLA İNTİKAM DUYGULARINI MAHMUZLAMAK DEĞİLDİR...

AHLAK, ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİK DE DEĞİLDİR...

AHLAK, HOŞGÖRÜSÜZLÜK DE DEĞİLDİR...

AHLAK, ZULME VE HAKSIZLIKLARA KARŞI KORKAKLIK DA DEĞİLDİR... (İSTİKLAL MARŞI ‘KORKMA!’ DİYE BAŞLAR)

AHLAK, FIRSATÇILIK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, YALANCILIK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, SERVET DÜŞKÜNLÜĞÜ DE, MAL TOPLAMA-MAKAM HIRSI DA DEĞİLDİR...

AHLAK, KOLTUK SEVDALISI OLMAK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, MİNAREYİ ÇALIP KILIFINA UYDURMAK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, ZENGİNİN MALINI ÇOĞALTIP İNSANLARI FAKİRLEŞTİRMEK DE DEĞİLDİR...

AHLAK, HAKSIZLIK YAPMAK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, HAKSIZLIKLAR KARŞISINDA DİLSİZ ŞEYTAN OLMAK DA DEĞİLDİR...

AHLAK, DOĞRULARDAN KAÇMAK DA DEĞİLDİR...

DİN, AHLAK İLE GÜZELDİR VE ÖZELDİR... DİN, AHLAK İLE KENDİSİNE DEĞER KATAR... DİN, AHLAK İLE TOPLUMA MUTLU OLACAĞI BİR YAŞAMI SUNAR... DİN İÇİN AHLAK GEREKLİLİKTİR... DİN, AHLAKLA BULUR KENDİNİ... YOKSA, O DİN VİTRİNLİKTİR VE GÖSTERMELİKTİR...

Sözlerimi, yazar Sadık USTA’nın ‘Müslüman aydınlar doğruları söylemekten çekiniyor’ başlıklı yazısından önemli gördüğüm bazı kısımları alıntılayarak bitirmek istiyorum:

‘Platon, ideal bir toplumu betimlediği Devlet adlı eserinde, mal mülk edinmeyi, nefsin peşinde koşmayı düşük bir karakterin ve soysuzlaşmanın bir belirtisi olarak görmüş ve bu nedenle de yönetici sınıfa nefse ait bütün “dünyevi nimetleri” yasaklamıştı.

Platon’dan bu yana tanrıya ulaşmak, yani mutlak hakikate erişmek, ancak dünyevi yaşamın şeytani tuzaklarından ve nefsi çıkarlardan uzak durmakla mümkündür. Dolayısıyla bu mertebeye ulaşma fırsatı, herkese nasip olmayan, fakat sağlam bir karakter ve ahlaka sahip olanlara tanınıyordu.

Bu anlayış ve düşünüş tarzı, bütün tek tanrılı dinlerde ve dolayısıyla Müslüman düşünürler arasında da genel bir kabul görür. Ne yazık ki bazı Müslüman düşünürler bu düşünüşün gereğini yerine getirmektense “şeytanla” uzlaşmayı yeğlemiş, dünyevi zaaf ve karakterle hesaplaşmayı öbürü dünyaya havale etmişti; veya temiz kalma ve ruhunu kurtarma arzusu uğruna toplumun dışına çıkarak münzevi bir hayata (dervişlik, sufi geleneği) çekilmişti. Bir bakıma halkı “fırsatçı” politikacıların ve yöneticilerin insafına terk etmişlerdi.

Absal, hakiki inanca sahip, sağlam karakterli ve temiz kalpli bir insan olarak toplumun ahlaki çöküntüsüne tahammül edemez ve bu nedenle de ıssız bir adada inzivaya (sufi geleneği) çekilmek istemektedir. Çünkü ona göre toplumdaki insanların dini inançları sathi, ibaretleri ise gösterişten ibarettir. Dindarlığın mutlak amacı olan Allah’a ve Hakikate ulaşmanın yolu bu olamaz. Allah’a ulaşmak "dünyevi çıkarlardan ve nefsi amaçlardan" büsbütün uzak durmakla mümkündür.Aydınlanma, Gazali’nin ifadesiyle “beklenerek ve kenara çekilerek elde edilen kolay bir ödül değildir. Bilakis o, muazzam ahlaki ve fikri gayretleri içeren sonsuz bir çabanın sonunda ulaşılabilen” bir menzildir.

Büyük Müslüman düşünürler (El-Kindi, Farabi, İbn Sina, Gazali, Sühreverdi, İbn Rüşd) Allah’a ve mutlak hakikate ulaşmaktan bahsederken soyut ve anlamsız bir aşktan, karşılığı bulunmayan bir kolaycılıktan bahsetmiyorlardı; fakat birilerinin “dünya mallarını toplama yarışına girmesine, mezara varıncaya dek süren çalıp çırpma yoluyla mal toplama ve çoğaltma hırsına” karşı durmak olarak anlıyorlardı.’ (Yazının tamamına, http://odatv.com/musluman-aydinlar-dogrulari-soylemekten-cekiniyor-1802171200.html bağlantı adresinden erişebilirsiniz)

Not: Ebu Zerler, Horasan Erenleri yetiştirebilmeli ve çıkarabilmelidir İslam dini ile ilgili verilen eğitimler... O zaman bir anlamı olacaktır yapılan İmam Hatiplerin, atanan imamların ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerinin, haftalık ders çizelgelerine konulan ve öğrencilere seçtirilen o kadar Din ile ilgili seçmeli derslerin... Yoksa, her biri maddiyata aracılık eden maneviyatlar olacaktır...

İSLAM, AHLAK İLE VUCÜT BULABİLİR...

Saygı ve sevgi ile...

Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR