Devrimsel Değil, Devinimsel Yönetim
İnsanlık tarihi boyunca insan topluluklarının nasıl idare edileceği hep tartışılagelmiştir.
Aslında, bu diyalektik ile günümüz demokrasi dünyası ortaya çıkmıştır. Mutlakiyet-Meşrutiyet-Cumhuriyet düzlemindeki bir sürecin ürünü ya da çıktısı olarak...
Bu ürünün içeriğine baktığımızda, anayasayı, seçimi, partileri, sivil toplum örgütlerini, sendikaları ve demokrasi düzeni içindeki daha başka başka unsurları görebiliyoruz.
Ama gelin görün ki, demokrasi bir türlü hayatın içinde tam manasıyla ve unsurlarıyla somutlaşamıyor. Somutlaşsa dahi, dünya üzerinde bir ya da birkaç coğrafi bölge ile sınırlı kalıyor ve o da hiçbir zaman tam manasıyla olamıyor.
Günümüzde demokrasisi gelişmiş olanlar ise görüldüğü üzere, demokrasi mahrumiyeti çekenlerin üzerinde sömürü çıkarları/amaçları için demokrasiyi, birtakım soyut kavramlarla (özgürlük gibi) süsleyerek araçsallaştırıyorlar. Bu bağlamda, Suriye’de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde ‘özgürlük’ diyerek ellerine silah verilenlerin nasıl araçsallaşan bir düzen içinde kötülük yaydıklarını izlemekteyiz. Kötülüğün insana süslü gösterilmesi, insanın o kötülüğe talip olması için kurulan bir tuzaktır. Biliniz ki, iyiliği yüceltenler, kötülüğü asla satın almazlar. Kötülük, bir virüs gibidir, yayılırsa iyilikten eser kalmaz insanda, iyiliğin yerinde yeller eser. Ve insan şeytan, ortaya çıkar ki, bu kötülüğün kaynaklarının zenginleşmesi demektir . Halbuki, insan kötülükten arınarak, kötülüğün kaynaklarını kurutabilir. Bu ise ancak İYİ İNSAN olarak mümkün olabilir. İYİ İNSAN, GÜZEL KARAKTERLİ İNSAN, DOSDOĞRU İNSAN, İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN MEN EDEN İNSAN olarak yani...
Evet, bazı ülkeler demokrasiyi somutlaştırmaya yakınsa da, bazı ülkelerde tamamen soyut kalıyor ya da yalnızca bir seçim sandığı, oy pusulası ve mühür gibi seçim materyalleri ile kendisini göstererek somutluk kazanıyor.
İnsanı yönetme/idare altına alma, aslında insana güvensizliğin bir tecellisidir. Biliyoruz ki, bu güvensizlik sonucu ortaya çıkan yönetim tarzları, insanlığın başına birtakım hükümranları bela ve musallat etmiştir. İnsan topluluklarını programlayan hükümranlar... Öyle ki, tarihe bakıldığında, bu hükümranlar içinde ölçüyü kaçıranları, sınırları aşanları görebiliyoruz. Sonra, bu baskı altında yaşamayı kabul etmeyerek, insan derisiyle ülkelerine Anayasa kazandıranları da çok sarsıcı ve etkileyici bir şekilde müşahede edebilmekteyiz. İnsanlık tarihinde, buna benzer sarsıcı çıkışlar, yepyeni bir tarih sayfası, hatta yepyeni bir çağ açmasına rağmen insan üstündeki tasallut tam manasıyla bir türlü kaldırılamıyor. Yönetim düzenleri/şekilleri içinde anayasalar olsa da, bu anayasalara öfke-kin-intikam gibi insani kötü duygular karıştığı için insanlık nefes aldığı kısa bir sürenin sonunda, yeniden daralmaya başlıyor.
Bence, günümüz dünyasında basınçlı böyle bir daralma söz konusudur. Bu daralmanın, yerin ve gökyüzünün yapışık olduğu bir zamanda meydana gelen ‘Big Bang’ gibi bir patlamaya benzer bir patlama ile bu kez açılan evreni ve açılan yeri ve gökyüzünü düreceğini düşünüyorum. Böylece, insanlık ve onunla birlikte canlılılar tarihi noktalanmış olacak. Sizlere, bir hayal ürünü ya da bir bilim-kurgu gibi gelebilir. Lakin, yeryüzünün gidişatı bu yönedir. Neyse, daha fazla sizleri bilim-kurguya boğarak, kedinizden geçirmeyeyim ya da Allah korusun, aklınızı kaçırmanıza ve türlü hayal dünyalarına sığınmanıza neden olmayayım.
Nerede kalmıştık, insanları zaptetme ya da idare etme yollarında. Yani, güvensizlik sonucu ortaya çıkmış olan topluluk içindeki insanı baskılamanın/zaptetmenin yolları, konjonktürel olarak şekil değiştirse de, özünde bence hiç ama hiç değişmemiştir, bunun adı kimi zaman feodalite kimi zaman monarşi kimi zaman meşrutiyet kimi zaman da cumhuriyet ve demokrasi olmuştur. Kimi zaman bir kral fermanı ile kimi zaman dinsel bir emir ile kimi zaman bir Anayasa ile kimi zaman da bir meclisin yaptığı kanun ile kendisine güven duyulmayan topluluk içindeki insan programlanarak baskılanmış ve sınırlandırılmıştır.
Aslında, değişik konjonktürel şekillerde tezahür eden bu sınırlandırma ve baskılamanın altında yatan nedenlerden birisi de, insanın kötülüğe meyilli/eğilimli ve boş bırakılırsa bu kötülüğü yayacağına olan inançtır. İşte bu inanç, insanlığı bu noktaya getirmiştir. İnsanlığı getirdiği bu nokta ise hiç kimseyi memnun etmemektedir.
İnsanı yönetme şekli olarak uygun görülmüş Cumhuriyet ve demokrasi gibi yönetim şekilleri insanın insanı öldürmesine engel olamıyor, insanı bir iyilik perisi yapamıyor, alabildiğince insandaki kötülükler yaygınlaşıyor ve hızla yayılıyor. Böyle olmasa idi, 20.yüzyılın başından bu yüzyılın başına kadar birçok coğrafi bölgede insanlar ölmüyor olurdu. Görmüyor musunuz, dünya üzerindeki birçok bölge arasında insan eliyle meydana gelen birtakım dengesizlikler var?
İnsan, iyiliği ve barışı hak ediyor, böyle olduğu içindir ki Allah’ın gönderdiği son dinin adı ‘İslam’dır. İslam, sözlükte barış anlamına gelir. Yani, Allah bizi programlamıyor, cüz-i irademizi kullanmak için bize fırsat ve imkan veriyor. Ya barışı yahut savaşı tercih edeceğiz bu irade ile.
Allah, insanlığın, dünya üzerinde barışa inananlar olarak yaşamasını istiyor. Ama gelin görün ki, bozguncular, aşırıya gidenler ve Dünya’nın dengesini hiçe sayanlar, bu barış ortamını güya İslam’a inanan bir kısım kimselerin ellerine silahlar vererek bozuyor. Şunu bilmeliyiz ki, barışa inanmış olanların (müslüman/İslam’a inanan), bu dengeyi sağlamak, ölçülü hareket etmek ve bozgunculuğu önlemek, bir görevi ve sorumluluğudur. Bu sorumluluk ve görev şuuru ise savaş çıkararak değil, barış ortamını sağlayarak gerçekleşebilir.
İnsanların ellerinden çıkan yasalar, anayasalar şunlar bunlar, insanlık tarihi boyunca barışı sağlayamamıştır. Allah’ın yasaları ise zaten aralıksız dünya ve kainat üzerinde hüküm sürmektedir. Çünkü o, hakimdir ve en iyi hüküm verendir. ‘Şeriat isteriz’ diyerek sanki Allah’ın yasaları, haşa, yürürlükte değilmiş gibi davrananlar, Allah adına insanlar üzerinde hüküm vermenin peşindeler. Tarih boyunca bu niyetliler hep olmuştur. Ama unutulan şudur, DÜŞEN BİR YAPRAK DAHİ ALLAH’IN İZNİYLE OLMAKTADIR. YAĞAN YAĞMUR, BÜYÜYEN AĞAÇ, DOĞAN-BATAN GÜNEŞ, DOĞADAKİ TÜM O BİLİMSEL DÖNGÜ ALLAH’IN KOYDUĞU YASALAR İLE GERÇEKLEŞMEKTEDİR. Hal böyle iken, birilerinin cübbe-sarık-sakaldan ibaret gördükleridir, haşa, Allah’ın yasaları. Böyle olabilir mi? Haşa! Haşa! Haşa!
Coğrafya, Fizik, Biyoloji, Kimya, Tıp vs... bilimler kanalı ile Allah’ın yasalarını öğreniyoruz, meselemiz o yasalara uymaktır, o yasaları haddimizi bilip çiğnememektir, o yasalara uyduğumuz an, kötülükten arınmış bir insan olarak, dünya üzerinde barışı yönetim şeklimiz yapacağız. Ve yeryüzü, kendiliğinden yönetim tarzına kavuşmuş olacak aslında.
Şunu iyi biliniz ki, CUMHURİYET DE OLSA, DEMOKRASİ DE OLSA, KRALLIK DA OLSA, ŞU DA OLSA BU DA OLSA, ALLAH’IN HÜKMÜ YA DA YASALARI HER DAİM YÜRÜRLÜKTEDİR. VE BAKAN, BUNU GÖREBİLİR.
Bu bağlamda, esas olan şudur, Allah’ın kanunları içinde insan olarak, bozgunculuk yapmadan, dünyanın dengesini bozmadan ve aşırıya gitmeden yaşabilmeliyiz. Bu bakımdan, İslam’a inanan (barışa inanan) her kimsenin görevi ve sorumluluğu, DENGEYİ-ÖLÇÜYÜ koruyabilmektir. İYİLİKLERLE KÖTÜLÜKLERDEN ARINAN HER İNSAN, ANAYASA OLMADAN DA, DİĞER İNSANLARLA BARIŞ İÇİNDE YAŞABİLİR. ÇÜNKÜ O, BARIŞA İNANANDIR (İSLAM’A İNANAN).
MESELE, ZATEN KARŞILIKLI GÜVEN DUYGULARI İÇİNDE İYİLİKLERİ YÜCELTEREK BARIŞ İÇİNDE YAŞAYABİLMEKTİR. O ZAMAN, ANAYASA OLMUŞ YA DA OLMAMIŞ PEK ÖNEMLİ DEĞİLDİR, YA DA KRAL OLMUŞ OLMAMIŞ, YA DA YASA OLMUŞ OLMAMIŞ. ANAYASASI OLMAYAN İNGİLTERE, BU BAĞLAMDA KÜÇÜK BİR ÖRNEKTİR. İNSANLIĞIN EN İLERİ VE GELİŞMİŞ HALİ, ANCAK BÖYLE ORTAYA ÇIKABİLİR. YOKSA, GELECEK KUŞAKLARA , GEÇ/ZOR YAYILAN İYİLİKLER, ÇABUK/KOLAY YAYILAN KÖTÜLÜKLERİ BIRAKACAĞIZ.
Bakara Suresi’nin 30.ayetinde ne diyor yüce Allah:
‘’Rabbin, meleklere şöyle demişti: 'Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.' Melekler de: 'Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yerleştireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,' dediler. 'Bilmediğinizi Ben bilirim,' dedi.’’
Allah, insanı halifesi seçmiş, ona güvenerek onu yeryüzüne indirmiş. Ona seçim hakkı tanımış. Bu bağlamda, insan, ya içindeki meleği ya da içindeki şeytanı, Dünya’da kendisine verilen mühlet içinde iken yaşatacak. Tercih, insanın yani.
ÖZETLE; DÜNYA’DAKİ SAKAL-CÜBBE-SARIK ŞERİATÇILARINA SESLENİYORUM; GİYİME KUŞAMA KAFAYI TAKAN-RAMAZAN AYINDA İKEN AÇIKTA YENEN DONDURMAYA KIL OLAN ŞERİATÇILARA SESLENİYORUM:
KAİNAT’TAKİ VE DÜNYA’DAKİ ALLAH’IN KOYDUĞU YASALARI BOZMAYINIZ,
BU YASALAR İÇİNDE KALINIZ (KUL HAKKI YEMEYİNİZ, KÖTÜLÜĞÜ MEN EDİP İYİLİĞİ EMREDİNİZ),
BU YASALARIN SINIRLARINI AŞMAYINIZ (ADİL OLUNUZ MESELA),
VE DENGEYİ ASLA AMA ASLA BOZMAYINIZ (HAREKET VE DAVRANIŞLARINIZDA AŞIRIYA GİTMEYİNİZ)...
Son olarak, şu ayetleri dikkatlerinize sunmak istiyorum:
‘’ Kalplerinde hastalık var. ALLAH da hastalıklarını arttırır. Yalanları yüzünden acı bir azabı hak ederler. Kendilerine, 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın,' denildiğinde 'Bizler sadece düzeltenleriz,' derler.’’ (BAKARA SURESİ, 10.AYET)
‘’ Saldırgan olmayın. ALLAH saldırganları sevmez.’’ (BAKARA SURESİ, 190.AYET)
‘’... Dininizde sınırı aşmayın...’’ (NİSA SURESİ, 171.AYET)
‘’ Güneş ve ay bir hesap ile (hareket etmekte) dir. Yıldızlar ve ağaçlar secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve ölçüyü/dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın (Ki ölçüyü aşmayasınız.).’’ (RAHMAN SURESİ, 5-8.AYETLER)
NOT: İNSAN ELİNDEN ÇIKAN ANAYASA, YASA, YÖNETMELİK ŞU YA DA BU ÖFKELERİNİ KUSUYOR ADETA İNSANA... BENCE, İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA İNSAN ARAYIŞ İÇİNDE İKEN DEĞİŞMİŞ OLAN EN İDEAL YÖNETİM ŞEKLİ, İNSANIN DÜNYA’YI VE KENDİSİNİ BOZMAYACAK ŞEKİLDE, ZATEN VAR OLAN YASALARA AYAK UYDURMASIDIR... BUNA, KENDİ KENDİNE YÖNETİM DEĞİL, KENDİLİĞİNDEN(DEVRİMSEL DEĞİL, DEVİNİMSEL) YÖNETİM DİYORUM...
BİLİNİZ Kİ, DÜNYA’NIN DÜZENİNİ BOZANLAR, DOĞA VE İNSAN İLE SAVAŞIRCASINA KAVGA EDENLER, İCAT ETTİKLERİ HİÇBİR YÖNETİM ŞEKLİ İLE TOPARLAYAMAZLAR VE DÜZELTEMEZLER... İNSANIK TARİHİ, BUNUN SOMUT DELİLİDİR...
İNSANIN VE DOĞANIN DOĞASINI BOZMAYINIZ...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Aslında, bu diyalektik ile günümüz demokrasi dünyası ortaya çıkmıştır. Mutlakiyet-Meşrutiyet-Cumhuriyet düzlemindeki bir sürecin ürünü ya da çıktısı olarak...
Bu ürünün içeriğine baktığımızda, anayasayı, seçimi, partileri, sivil toplum örgütlerini, sendikaları ve demokrasi düzeni içindeki daha başka başka unsurları görebiliyoruz.
Ama gelin görün ki, demokrasi bir türlü hayatın içinde tam manasıyla ve unsurlarıyla somutlaşamıyor. Somutlaşsa dahi, dünya üzerinde bir ya da birkaç coğrafi bölge ile sınırlı kalıyor ve o da hiçbir zaman tam manasıyla olamıyor.
Günümüzde demokrasisi gelişmiş olanlar ise görüldüğü üzere, demokrasi mahrumiyeti çekenlerin üzerinde sömürü çıkarları/amaçları için demokrasiyi, birtakım soyut kavramlarla (özgürlük gibi) süsleyerek araçsallaştırıyorlar. Bu bağlamda, Suriye’de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde ‘özgürlük’ diyerek ellerine silah verilenlerin nasıl araçsallaşan bir düzen içinde kötülük yaydıklarını izlemekteyiz. Kötülüğün insana süslü gösterilmesi, insanın o kötülüğe talip olması için kurulan bir tuzaktır. Biliniz ki, iyiliği yüceltenler, kötülüğü asla satın almazlar. Kötülük, bir virüs gibidir, yayılırsa iyilikten eser kalmaz insanda, iyiliğin yerinde yeller eser. Ve insan şeytan, ortaya çıkar ki, bu kötülüğün kaynaklarının zenginleşmesi demektir . Halbuki, insan kötülükten arınarak, kötülüğün kaynaklarını kurutabilir. Bu ise ancak İYİ İNSAN olarak mümkün olabilir. İYİ İNSAN, GÜZEL KARAKTERLİ İNSAN, DOSDOĞRU İNSAN, İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN MEN EDEN İNSAN olarak yani...
Evet, bazı ülkeler demokrasiyi somutlaştırmaya yakınsa da, bazı ülkelerde tamamen soyut kalıyor ya da yalnızca bir seçim sandığı, oy pusulası ve mühür gibi seçim materyalleri ile kendisini göstererek somutluk kazanıyor.
İnsanı yönetme/idare altına alma, aslında insana güvensizliğin bir tecellisidir. Biliyoruz ki, bu güvensizlik sonucu ortaya çıkan yönetim tarzları, insanlığın başına birtakım hükümranları bela ve musallat etmiştir. İnsan topluluklarını programlayan hükümranlar... Öyle ki, tarihe bakıldığında, bu hükümranlar içinde ölçüyü kaçıranları, sınırları aşanları görebiliyoruz. Sonra, bu baskı altında yaşamayı kabul etmeyerek, insan derisiyle ülkelerine Anayasa kazandıranları da çok sarsıcı ve etkileyici bir şekilde müşahede edebilmekteyiz. İnsanlık tarihinde, buna benzer sarsıcı çıkışlar, yepyeni bir tarih sayfası, hatta yepyeni bir çağ açmasına rağmen insan üstündeki tasallut tam manasıyla bir türlü kaldırılamıyor. Yönetim düzenleri/şekilleri içinde anayasalar olsa da, bu anayasalara öfke-kin-intikam gibi insani kötü duygular karıştığı için insanlık nefes aldığı kısa bir sürenin sonunda, yeniden daralmaya başlıyor.
Bence, günümüz dünyasında basınçlı böyle bir daralma söz konusudur. Bu daralmanın, yerin ve gökyüzünün yapışık olduğu bir zamanda meydana gelen ‘Big Bang’ gibi bir patlamaya benzer bir patlama ile bu kez açılan evreni ve açılan yeri ve gökyüzünü düreceğini düşünüyorum. Böylece, insanlık ve onunla birlikte canlılılar tarihi noktalanmış olacak. Sizlere, bir hayal ürünü ya da bir bilim-kurgu gibi gelebilir. Lakin, yeryüzünün gidişatı bu yönedir. Neyse, daha fazla sizleri bilim-kurguya boğarak, kedinizden geçirmeyeyim ya da Allah korusun, aklınızı kaçırmanıza ve türlü hayal dünyalarına sığınmanıza neden olmayayım.
Nerede kalmıştık, insanları zaptetme ya da idare etme yollarında. Yani, güvensizlik sonucu ortaya çıkmış olan topluluk içindeki insanı baskılamanın/zaptetmenin yolları, konjonktürel olarak şekil değiştirse de, özünde bence hiç ama hiç değişmemiştir, bunun adı kimi zaman feodalite kimi zaman monarşi kimi zaman meşrutiyet kimi zaman da cumhuriyet ve demokrasi olmuştur. Kimi zaman bir kral fermanı ile kimi zaman dinsel bir emir ile kimi zaman bir Anayasa ile kimi zaman da bir meclisin yaptığı kanun ile kendisine güven duyulmayan topluluk içindeki insan programlanarak baskılanmış ve sınırlandırılmıştır.
Aslında, değişik konjonktürel şekillerde tezahür eden bu sınırlandırma ve baskılamanın altında yatan nedenlerden birisi de, insanın kötülüğe meyilli/eğilimli ve boş bırakılırsa bu kötülüğü yayacağına olan inançtır. İşte bu inanç, insanlığı bu noktaya getirmiştir. İnsanlığı getirdiği bu nokta ise hiç kimseyi memnun etmemektedir.
İnsanı yönetme şekli olarak uygun görülmüş Cumhuriyet ve demokrasi gibi yönetim şekilleri insanın insanı öldürmesine engel olamıyor, insanı bir iyilik perisi yapamıyor, alabildiğince insandaki kötülükler yaygınlaşıyor ve hızla yayılıyor. Böyle olmasa idi, 20.yüzyılın başından bu yüzyılın başına kadar birçok coğrafi bölgede insanlar ölmüyor olurdu. Görmüyor musunuz, dünya üzerindeki birçok bölge arasında insan eliyle meydana gelen birtakım dengesizlikler var?
İnsan, iyiliği ve barışı hak ediyor, böyle olduğu içindir ki Allah’ın gönderdiği son dinin adı ‘İslam’dır. İslam, sözlükte barış anlamına gelir. Yani, Allah bizi programlamıyor, cüz-i irademizi kullanmak için bize fırsat ve imkan veriyor. Ya barışı yahut savaşı tercih edeceğiz bu irade ile.
Allah, insanlığın, dünya üzerinde barışa inananlar olarak yaşamasını istiyor. Ama gelin görün ki, bozguncular, aşırıya gidenler ve Dünya’nın dengesini hiçe sayanlar, bu barış ortamını güya İslam’a inanan bir kısım kimselerin ellerine silahlar vererek bozuyor. Şunu bilmeliyiz ki, barışa inanmış olanların (müslüman/İslam’a inanan), bu dengeyi sağlamak, ölçülü hareket etmek ve bozgunculuğu önlemek, bir görevi ve sorumluluğudur. Bu sorumluluk ve görev şuuru ise savaş çıkararak değil, barış ortamını sağlayarak gerçekleşebilir.
İnsanların ellerinden çıkan yasalar, anayasalar şunlar bunlar, insanlık tarihi boyunca barışı sağlayamamıştır. Allah’ın yasaları ise zaten aralıksız dünya ve kainat üzerinde hüküm sürmektedir. Çünkü o, hakimdir ve en iyi hüküm verendir. ‘Şeriat isteriz’ diyerek sanki Allah’ın yasaları, haşa, yürürlükte değilmiş gibi davrananlar, Allah adına insanlar üzerinde hüküm vermenin peşindeler. Tarih boyunca bu niyetliler hep olmuştur. Ama unutulan şudur, DÜŞEN BİR YAPRAK DAHİ ALLAH’IN İZNİYLE OLMAKTADIR. YAĞAN YAĞMUR, BÜYÜYEN AĞAÇ, DOĞAN-BATAN GÜNEŞ, DOĞADAKİ TÜM O BİLİMSEL DÖNGÜ ALLAH’IN KOYDUĞU YASALAR İLE GERÇEKLEŞMEKTEDİR. Hal böyle iken, birilerinin cübbe-sarık-sakaldan ibaret gördükleridir, haşa, Allah’ın yasaları. Böyle olabilir mi? Haşa! Haşa! Haşa!
Coğrafya, Fizik, Biyoloji, Kimya, Tıp vs... bilimler kanalı ile Allah’ın yasalarını öğreniyoruz, meselemiz o yasalara uymaktır, o yasaları haddimizi bilip çiğnememektir, o yasalara uyduğumuz an, kötülükten arınmış bir insan olarak, dünya üzerinde barışı yönetim şeklimiz yapacağız. Ve yeryüzü, kendiliğinden yönetim tarzına kavuşmuş olacak aslında.
Şunu iyi biliniz ki, CUMHURİYET DE OLSA, DEMOKRASİ DE OLSA, KRALLIK DA OLSA, ŞU DA OLSA BU DA OLSA, ALLAH’IN HÜKMÜ YA DA YASALARI HER DAİM YÜRÜRLÜKTEDİR. VE BAKAN, BUNU GÖREBİLİR.
Bu bağlamda, esas olan şudur, Allah’ın kanunları içinde insan olarak, bozgunculuk yapmadan, dünyanın dengesini bozmadan ve aşırıya gitmeden yaşabilmeliyiz. Bu bakımdan, İslam’a inanan (barışa inanan) her kimsenin görevi ve sorumluluğu, DENGEYİ-ÖLÇÜYÜ koruyabilmektir. İYİLİKLERLE KÖTÜLÜKLERDEN ARINAN HER İNSAN, ANAYASA OLMADAN DA, DİĞER İNSANLARLA BARIŞ İÇİNDE YAŞABİLİR. ÇÜNKÜ O, BARIŞA İNANANDIR (İSLAM’A İNANAN).
MESELE, ZATEN KARŞILIKLI GÜVEN DUYGULARI İÇİNDE İYİLİKLERİ YÜCELTEREK BARIŞ İÇİNDE YAŞAYABİLMEKTİR. O ZAMAN, ANAYASA OLMUŞ YA DA OLMAMIŞ PEK ÖNEMLİ DEĞİLDİR, YA DA KRAL OLMUŞ OLMAMIŞ, YA DA YASA OLMUŞ OLMAMIŞ. ANAYASASI OLMAYAN İNGİLTERE, BU BAĞLAMDA KÜÇÜK BİR ÖRNEKTİR. İNSANLIĞIN EN İLERİ VE GELİŞMİŞ HALİ, ANCAK BÖYLE ORTAYA ÇIKABİLİR. YOKSA, GELECEK KUŞAKLARA , GEÇ/ZOR YAYILAN İYİLİKLER, ÇABUK/KOLAY YAYILAN KÖTÜLÜKLERİ BIRAKACAĞIZ.
Bakara Suresi’nin 30.ayetinde ne diyor yüce Allah:
‘’Rabbin, meleklere şöyle demişti: 'Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.' Melekler de: 'Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yerleştireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,' dediler. 'Bilmediğinizi Ben bilirim,' dedi.’’
Allah, insanı halifesi seçmiş, ona güvenerek onu yeryüzüne indirmiş. Ona seçim hakkı tanımış. Bu bağlamda, insan, ya içindeki meleği ya da içindeki şeytanı, Dünya’da kendisine verilen mühlet içinde iken yaşatacak. Tercih, insanın yani.
ÖZETLE; DÜNYA’DAKİ SAKAL-CÜBBE-SARIK ŞERİATÇILARINA SESLENİYORUM; GİYİME KUŞAMA KAFAYI TAKAN-RAMAZAN AYINDA İKEN AÇIKTA YENEN DONDURMAYA KIL OLAN ŞERİATÇILARA SESLENİYORUM:
KAİNAT’TAKİ VE DÜNYA’DAKİ ALLAH’IN KOYDUĞU YASALARI BOZMAYINIZ,
BU YASALAR İÇİNDE KALINIZ (KUL HAKKI YEMEYİNİZ, KÖTÜLÜĞÜ MEN EDİP İYİLİĞİ EMREDİNİZ),
BU YASALARIN SINIRLARINI AŞMAYINIZ (ADİL OLUNUZ MESELA),
VE DENGEYİ ASLA AMA ASLA BOZMAYINIZ (HAREKET VE DAVRANIŞLARINIZDA AŞIRIYA GİTMEYİNİZ)...
Son olarak, şu ayetleri dikkatlerinize sunmak istiyorum:
‘’ Kalplerinde hastalık var. ALLAH da hastalıklarını arttırır. Yalanları yüzünden acı bir azabı hak ederler. Kendilerine, 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın,' denildiğinde 'Bizler sadece düzeltenleriz,' derler.’’ (BAKARA SURESİ, 10.AYET)
‘’ Saldırgan olmayın. ALLAH saldırganları sevmez.’’ (BAKARA SURESİ, 190.AYET)
‘’... Dininizde sınırı aşmayın...’’ (NİSA SURESİ, 171.AYET)
‘’ Güneş ve ay bir hesap ile (hareket etmekte) dir. Yıldızlar ve ağaçlar secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve ölçüyü/dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın (Ki ölçüyü aşmayasınız.).’’ (RAHMAN SURESİ, 5-8.AYETLER)
NOT: İNSAN ELİNDEN ÇIKAN ANAYASA, YASA, YÖNETMELİK ŞU YA DA BU ÖFKELERİNİ KUSUYOR ADETA İNSANA... BENCE, İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA İNSAN ARAYIŞ İÇİNDE İKEN DEĞİŞMİŞ OLAN EN İDEAL YÖNETİM ŞEKLİ, İNSANIN DÜNYA’YI VE KENDİSİNİ BOZMAYACAK ŞEKİLDE, ZATEN VAR OLAN YASALARA AYAK UYDURMASIDIR... BUNA, KENDİ KENDİNE YÖNETİM DEĞİL, KENDİLİĞİNDEN(DEVRİMSEL DEĞİL, DEVİNİMSEL) YÖNETİM DİYORUM...
BİLİNİZ Kİ, DÜNYA’NIN DÜZENİNİ BOZANLAR, DOĞA VE İNSAN İLE SAVAŞIRCASINA KAVGA EDENLER, İCAT ETTİKLERİ HİÇBİR YÖNETİM ŞEKLİ İLE TOPARLAYAMAZLAR VE DÜZELTEMEZLER... İNSANIK TARİHİ, BUNUN SOMUT DELİLİDİR...
İNSANIN VE DOĞANIN DOĞASINI BOZMAYINIZ...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.