Deprem Eğitimi
Deprem, dün Elazığ’da oldu.
Yarın başka bir yerde karşımıza çıkacaktır muhtemelen.
Depremden kaçış yok yani.
Ama deprem ile baş edilebilir.
Nasıl mı?
Elbette eğitim ile... Bu yola baş koyarak... Lakin karşılıksız olacak şekilde... Ve başlarımızı her cins ön yargıdan arındırarak...
Biraz açalım bunu dilerseniz.
Malum deprem tatbikatlarında yeni kuşaklara depremle baş etmenin fiziksel kuralları veriliyor mesela. Yani bedenin nasıl korunacağına dair altın kurallar gibi düşünebiliriz. Bu, bir boyutudur yalnız. Niye mi?
Çünkü göz ardı edilen ya da gözden kaçan bir boyutu daha var bence.
O da sosyal medyanın depremden sonra ne amaçla kullanılması gerektiğidir ya da insana laf torbası değil de insanlığın gerek olduğu bir anda... Deprem vb. gibi hadiselerin sonrasında... İşte bu boyutu çok daha mühimdir.
Görülüyor ki bazıları, bulundukları bataklıkta diz boyu pervasızlığı ve fütursuzluğu ellerine alıp sosyal medya üzerinde binaları çatırdatan ve yıkan 6,8 şiddetinde depremin ardından ideolojik, siyasi ya da dinsel-mezhepsel paylaşımlarda bulunarak aleni bir biçimde insanların arasını açan büyük bir kötülüğü yaymaktadır. Bir de yetkili, sorumlu, ilgili insanlar bunlarla uğraşmak zorunda kalarak zaman kaybetmektedir. Halbuki depremin ardından o kadar çok zorunlu sorumluluklarımız var ki! Ve zaman da çok kıymetli... Ama bunu siyasi bir inatlaşma ve çekişmeden dolayı inadına anlamayanlar, bireyleri oyuncak yaparak kitle haline getirip onlar üzerinde psikolojik ve ideolojik manyaklıklarını teşhir ediyorlar.
İşte Türkiye’deki bu koşullanmış ideolojik iklim yüzünden deprem gelmeden önemle, dikkatle ve özenle eğilmemiz gereken sorumlulukları da es geçiyoruz. Deprem öncesi es geçtiğimiz her sorumluluğun bedeli canlar oluyor. Bilinmelidir ki deprem sonrası da bizlere zaman kaybettirecek her sorumsuzluk örneğinin, deprem öncesi es geçilen sorumsuzluk örneklerinden zerre bir farkı yoktur. Aslında burada birbirine benzemeyenlerin benzerlikleri de çok besbelli değil midir? Her ikisinde de ideolojik ya da siyasi körlük vardır. Her ikisinde de ideolojik manyaklığın insanların arasını açan bir şekli vardır.
İşte bizler, şiddetli bir deprem ya da sosyal bir olay ve doğal bir afet sonrası bu manyaklığın psikolojik ve sosyolojik şiddetine maruz kalıyoruz. Yani halk olarak bir problem ile uğraşırken bunların sosyal medya üzerinden ağız kokularını çekiyoruz. Ama biliniz ki her şeyi siyasete, ideolojiye, dine bağlayıp o alanda yalnızca şovmenlikten, fırsatçılıktan ve oradan kendilerine malzeme çıkararak bunları kendilerine yontup nemalanma sanatından (!) öte geçemeyecek olanlara bu toplumun her bir ferdi itibar etmemektedir ve etmeyecektir. Çünkü gerçekten buna ideolojik körlük mü dersiniz, ideolojik manyaklık mı dersiniz, bundan çok ama çok bıktık. Yani öyle bir illet ki hiçbir alanda sorunlarımızı ve sorumluluklarımızı etraflıca konuşturmayan bir VEBA. Bizlere konuşma payı bırakmayan susturucu gibi... Bu vebadan dolayı olan her zaman halka yani bizlere oluyor. Onların, inanınız, tuzu kuru. Onlar derken, kastettiklerim, ayırmaksızın olaylara ideolojik, dini, mezhepsel perspektiften bakanlar... Bunlar, bakarkördür. Zira bakış noktalarından devamlı birbirlerine atış yapıyorlar. Yani amiyane tabir ile sallıyorlar. Bizler de onların ortasında kalakalıyoruz. Ortada kalınca da olan zaten bize oluyor. Ve aşağı tükürsen bıyık, yukarı tükürsen sakal pozisyonunda olduğumuz için de derdimizi, sorunlarımızı anlatamıyoruz ve bazılarının sorumluluklarını hatırlatamıyoruz. Kimsecikler de bu durumda ders almıyor ve çıkarmıyor. İşte ideolojik manyaklığın ürettiği bu kısır döngüde bize reva görülen hayatları yaşıyoruz. Gelene ağam, gidene paşam gelgitleri ile...
Ey ahali!
Tavsiyem şudur:
1- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığa mahal vermeyiniz! 2- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığa malzeme vermeyiniz! 3- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın istismarına izin vermeyiniz! 4- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın yaranıza tuz basan tuzu kuruluğunu affetmeyerek gereken tepkiyi ortaya koyunuz! 5- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın gazlamasına sakın ola gaz olmayınız! 6- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın gazabının garazının size destek değil, sizi öne sürerek kendini öne çıkarmak olduğunu unutmayınız! 7- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklıklardan çocuklarınızı her zaman uzak tutunuz! İdeolojik manyakların kendi çocuklarına sadede gelerek insanca bir yaşam sunup sizin çocuklarınıza darboğaz bir yaşamı reva gördüklerini asla aklınızdan çıkarmayınız!
Ve unutmayınız ki ideolojik manyaklığın tarihi Türkiye’de çok eskidir. Sakın ola sadece bugün olduğunu düşünmeyin. Fark şudur: Dün ortadaydı, bugün ulu orta... Mesela, 17 Ağustos 1999 depremi sonrası kimler hangi noktalardan bakarak feveran dolu açıklamalarda bulunmuş? Bir bakarsanız internete zaten hemen ortaya çıkacaktır. İşte o dönem sosyal medya olmayınca insanların arasını açmaya yeltenen o açıklamalar orta yerde oluyordu. Şimdi ise ulu orta oluyor. Bence dün ile bugün arasında şeklen hiçbir fark yok. Dün de bir deprem sonrası insanların arasını açmaya koyulanların sözleri aynı şekildi, şimdi de aynı şekil... Değişen mi? Yalnızca ŞEMAİL...
Orhan Veli, şekli yani kullandığı ifade tarzı aynı olup şemaili değişebilen bu insan cinsinin haletiruhiyesini ne güzel ifade etmiş:
ne Londra Konferansı ne atom bombası bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya!
Bunu ana uyarlarsak:
ne Elazığ depremi ne toplumsal dayanışma bir elinde klavye bir elinde köpüklü kahve umurunda mı Elazığlı!
Sadede gelirsek bu haletiruhiyeye sahip insanlar asla ama asla depremzedenin halinden anlamaz. Amiyane tabirle onlar insanın sıkıntılı halinden çakmaz. işte MEB, bu cins insanları azaltmak için deprem eğitimi kapsamını, deprem sonrası sosyal medya kullanımı ile genişletebilir. Tabii siyaseti kendinden fersah fersah uzak tutarak...
SİYASETE: BİR KERE DE KARŞILIKSIZ YAPIN İYİLİKLERİNİZİ... BİR AN İÇİN SİYASİ KAYGILARINIZI DEFEDEREK... SİYASETİNİZ SİZİ DEĞİL, ÇOCUKLARI BÜYÜTSÜN! SİYASETİNİZ SADECE SİZİ DEĞİL, BİZİ DE İNSANCA YAŞATABİLSİN!
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yarın başka bir yerde karşımıza çıkacaktır muhtemelen.
Depremden kaçış yok yani.
Ama deprem ile baş edilebilir.
Nasıl mı?
Elbette eğitim ile... Bu yola baş koyarak... Lakin karşılıksız olacak şekilde... Ve başlarımızı her cins ön yargıdan arındırarak...
Biraz açalım bunu dilerseniz.
Malum deprem tatbikatlarında yeni kuşaklara depremle baş etmenin fiziksel kuralları veriliyor mesela. Yani bedenin nasıl korunacağına dair altın kurallar gibi düşünebiliriz. Bu, bir boyutudur yalnız. Niye mi?
Çünkü göz ardı edilen ya da gözden kaçan bir boyutu daha var bence.
O da sosyal medyanın depremden sonra ne amaçla kullanılması gerektiğidir ya da insana laf torbası değil de insanlığın gerek olduğu bir anda... Deprem vb. gibi hadiselerin sonrasında... İşte bu boyutu çok daha mühimdir.
Görülüyor ki bazıları, bulundukları bataklıkta diz boyu pervasızlığı ve fütursuzluğu ellerine alıp sosyal medya üzerinde binaları çatırdatan ve yıkan 6,8 şiddetinde depremin ardından ideolojik, siyasi ya da dinsel-mezhepsel paylaşımlarda bulunarak aleni bir biçimde insanların arasını açan büyük bir kötülüğü yaymaktadır. Bir de yetkili, sorumlu, ilgili insanlar bunlarla uğraşmak zorunda kalarak zaman kaybetmektedir. Halbuki depremin ardından o kadar çok zorunlu sorumluluklarımız var ki! Ve zaman da çok kıymetli... Ama bunu siyasi bir inatlaşma ve çekişmeden dolayı inadına anlamayanlar, bireyleri oyuncak yaparak kitle haline getirip onlar üzerinde psikolojik ve ideolojik manyaklıklarını teşhir ediyorlar.
İşte Türkiye’deki bu koşullanmış ideolojik iklim yüzünden deprem gelmeden önemle, dikkatle ve özenle eğilmemiz gereken sorumlulukları da es geçiyoruz. Deprem öncesi es geçtiğimiz her sorumluluğun bedeli canlar oluyor. Bilinmelidir ki deprem sonrası da bizlere zaman kaybettirecek her sorumsuzluk örneğinin, deprem öncesi es geçilen sorumsuzluk örneklerinden zerre bir farkı yoktur. Aslında burada birbirine benzemeyenlerin benzerlikleri de çok besbelli değil midir? Her ikisinde de ideolojik ya da siyasi körlük vardır. Her ikisinde de ideolojik manyaklığın insanların arasını açan bir şekli vardır.
İşte bizler, şiddetli bir deprem ya da sosyal bir olay ve doğal bir afet sonrası bu manyaklığın psikolojik ve sosyolojik şiddetine maruz kalıyoruz. Yani halk olarak bir problem ile uğraşırken bunların sosyal medya üzerinden ağız kokularını çekiyoruz. Ama biliniz ki her şeyi siyasete, ideolojiye, dine bağlayıp o alanda yalnızca şovmenlikten, fırsatçılıktan ve oradan kendilerine malzeme çıkararak bunları kendilerine yontup nemalanma sanatından (!) öte geçemeyecek olanlara bu toplumun her bir ferdi itibar etmemektedir ve etmeyecektir. Çünkü gerçekten buna ideolojik körlük mü dersiniz, ideolojik manyaklık mı dersiniz, bundan çok ama çok bıktık. Yani öyle bir illet ki hiçbir alanda sorunlarımızı ve sorumluluklarımızı etraflıca konuşturmayan bir VEBA. Bizlere konuşma payı bırakmayan susturucu gibi... Bu vebadan dolayı olan her zaman halka yani bizlere oluyor. Onların, inanınız, tuzu kuru. Onlar derken, kastettiklerim, ayırmaksızın olaylara ideolojik, dini, mezhepsel perspektiften bakanlar... Bunlar, bakarkördür. Zira bakış noktalarından devamlı birbirlerine atış yapıyorlar. Yani amiyane tabir ile sallıyorlar. Bizler de onların ortasında kalakalıyoruz. Ortada kalınca da olan zaten bize oluyor. Ve aşağı tükürsen bıyık, yukarı tükürsen sakal pozisyonunda olduğumuz için de derdimizi, sorunlarımızı anlatamıyoruz ve bazılarının sorumluluklarını hatırlatamıyoruz. Kimsecikler de bu durumda ders almıyor ve çıkarmıyor. İşte ideolojik manyaklığın ürettiği bu kısır döngüde bize reva görülen hayatları yaşıyoruz. Gelene ağam, gidene paşam gelgitleri ile...
Ey ahali!
Tavsiyem şudur:
1- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığa mahal vermeyiniz! 2- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığa malzeme vermeyiniz! 3- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın istismarına izin vermeyiniz! 4- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın yaranıza tuz basan tuzu kuruluğunu affetmeyerek gereken tepkiyi ortaya koyunuz! 5- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın gazlamasına sakın ola gaz olmayınız! 6- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklığın gazabının garazının size destek değil, sizi öne sürerek kendini öne çıkarmak olduğunu unutmayınız! 7- Kim ya da ne olursa olsun bu manyaklıklardan çocuklarınızı her zaman uzak tutunuz! İdeolojik manyakların kendi çocuklarına sadede gelerek insanca bir yaşam sunup sizin çocuklarınıza darboğaz bir yaşamı reva gördüklerini asla aklınızdan çıkarmayınız!
Ve unutmayınız ki ideolojik manyaklığın tarihi Türkiye’de çok eskidir. Sakın ola sadece bugün olduğunu düşünmeyin. Fark şudur: Dün ortadaydı, bugün ulu orta... Mesela, 17 Ağustos 1999 depremi sonrası kimler hangi noktalardan bakarak feveran dolu açıklamalarda bulunmuş? Bir bakarsanız internete zaten hemen ortaya çıkacaktır. İşte o dönem sosyal medya olmayınca insanların arasını açmaya yeltenen o açıklamalar orta yerde oluyordu. Şimdi ise ulu orta oluyor. Bence dün ile bugün arasında şeklen hiçbir fark yok. Dün de bir deprem sonrası insanların arasını açmaya koyulanların sözleri aynı şekildi, şimdi de aynı şekil... Değişen mi? Yalnızca ŞEMAİL...
Orhan Veli, şekli yani kullandığı ifade tarzı aynı olup şemaili değişebilen bu insan cinsinin haletiruhiyesini ne güzel ifade etmiş:
ne Londra Konferansı ne atom bombası bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya!
Bunu ana uyarlarsak:
ne Elazığ depremi ne toplumsal dayanışma bir elinde klavye bir elinde köpüklü kahve umurunda mı Elazığlı!
Sadede gelirsek bu haletiruhiyeye sahip insanlar asla ama asla depremzedenin halinden anlamaz. Amiyane tabirle onlar insanın sıkıntılı halinden çakmaz. işte MEB, bu cins insanları azaltmak için deprem eğitimi kapsamını, deprem sonrası sosyal medya kullanımı ile genişletebilir. Tabii siyaseti kendinden fersah fersah uzak tutarak...
SİYASETE: BİR KERE DE KARŞILIKSIZ YAPIN İYİLİKLERİNİZİ... BİR AN İÇİN SİYASİ KAYGILARINIZI DEFEDEREK... SİYASETİNİZ SİZİ DEĞİL, ÇOCUKLARI BÜYÜTSÜN! SİYASETİNİZ SADECE SİZİ DEĞİL, BİZİ DE İNSANCA YAŞATABİLSİN!
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.