Demlenme İnzivası
İnsanlık 2020’ye girdiğinde bihaberdi ondan. Nereden bilebilirdi ki 2020’de bir virüs, insanın başında peyda olacak sonra insanlığa resmen kök söktürecek en sonunda da özgürlük ve demokrasi beşiklerinde padişahlığa oynayacak. Evet, kim bilebilirdi 2020 Nisan’ında Türkiye’nin de içinde yer aldığı Avrupa ülkelerinin ve yedi iklim dört bucağın sağlık orduları ile bu virüs belasına karşı resmen harp edeceğini... Hiç kimse öngöremedi. Çünkü kaynak noktası ya da çıkış yeri, insanlara çok uzak göründü. Ne demiş atalarımız: ‘‘Davulun sesi uzaktan hoş gelir.’’ Gerçekten de çok uzaktı şu an için Avrupa’nın baş belası olan hatta idari sistemini çökerten bu virüsün geldiği yer: Uzak Doğu idi. Evet, 2019’un son günlerinde insanlığın gırtlağına bir karabasan gibi yapışan ve çöken bu virüs, ilk kez Çin’in Wuhan’ında görüldü. Corona adıyla nam saldı yedi iklim dört bucağa. Semptomları, pandemi ve bihassa yaşlıları gözüne kestirip bir kaşık suda boğma yönleri ile dünyanın ilgisini ve dikkatini çekti. İlk etapta üzerine komplo teorileri nutku atılsa da, pek ciddiye alınmasa da, insanların şaka ve eğlence malzemesi olsa da, 2020’nin yumurtladığı bu virüs yumurtası her ülkenin kapısına dayanınca dünya virüse karşı Çin pozisyonunu almak zorunda kaldı hatta birçok ülke tarafından Çin’in vürüsle baş etme sürecindeki deneyimlerinden yararlanma yoluna gidildi. Demokrasi ve özgürlük beşiklerinde Corona ile baş edememe hali, o ülkelerle ilgili olumlu algıları yerle yeksan etti. AB çatırdadı, ABD eski parlak günlerini mumla arar oldu. Öyle ki AB ülkeleri arasında dayanışma örnekleri yerine emsali olmayan maske araklama yollarına tanıklık edildi. Dünya ağzı açık izledi bu olup bitenleri. Öte yandan sosyal medyada virüsü 2020 getirdi, diyerek onu günah keçisi ilan edenler oldu. 2020’nin uğursuzluğu, laneti üzerine TT olacak seviyede paylaşımlar ve yorumlar yapıldı. İnsanlık, 2020’nin uğursuzluğundan ve lanetinden dem vururken gelinen noktada evine çekilip yağmurun dinmesini bekler gibi virüsün geçip gitmesini beklemektedir. Ülke yöneticilerinin ve bu işin uzmanlarının ‘‘ Sıkın dişinizi. Sabredin biraz.’’ telkinleri arasında sanki bir inzivada... Ben buna ‘‘DEMLENME İNZİVASI’’ diyorum. Ve bunu detaylandırarak biraz açmak istiyorum. Yalnız, bu noktada bir uyarım olacak: Lanetten ve uğursuzluktan dem vurmadan demlenme inzivasını geçirmek şarttır. Bırakalım, dışa dönük yaşam kurgusunun alışkanlıkları arasında günahkar ve suçlu arama, günahı ve suçu yıkma hallerini... Var mısınız kendinize uyamaya?
Demlenme, TDK’ye göre kıvama gelme anlamını içeriyor. İnziva, yine TDK’ye göre toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama, anlamına geliyor. Üzerinde durmak istediğim sözcük grubu ise yukarıda da ifade etmiş olduğum üzere ‘Demlenme İnzivası’. Bir isim tamlamasıdır. Adeta insanlığın şu anki haletiruhiyesini isimlendirmek için yaratılmıştır diyebiliriz. Türkçenin zenginliği elbette... Tabii virüsün ortaya çıkardığı şartların ve neticenin, insanlığı nasıl bir duruma düşürdüğünü çok iyi özetliyor olduğu da aşikar. İnanç boyutuyla elbette... O zaman inanç perspektifinden nasıl ele alacağız bu isim tamlamasını? Şöyle: İnsanın kıvama (kendine) gelişi için toplumdan kaçışı... O zaman başlayalım:
Bakınız, insan özellikle son zamanlarda hep dışa dönük yaşayan bir canlı halini aldı. Dışa dönük yaşamının merkezinde de hep para ya da para edecek değerler bulunuyor. Bu esasta bir yaşam kurgusu var insanın hayatında. Ve bu kurgunun en önemli parçası aslında insan... Ama çelişki şuradadır ki bu insan yaşamın kurgusuna göre şekil alıyor. Demek ki baskın olan bu kurgu... Yaşam ne derse ona göre hareket ediyor. Halbuki kendisi yaşamın en önemli parçası lakin onu yönlendiren iç sesler değil de daha çok dış sesler... İç yaşam değil de dış yaşam... Ne acı! Zaten belli bir yaştan sonra hızlı akan yaşamın içinde insan, dur durak bilmiyor ve kendini kaybediyor. Çünkü yaşamın bu hızlı akışına kendini kaptırmış durumda. Soluk soluğa bir yaşam tarafından güdülenip güdülüyor. Yalnız, zatımuhteren kardeşimiz insan, ne kendinin ruhuna fatiha okunduğundan ne de kendini bu hızlı akan yaşama yedirerek kaptırdığından haberdar. Resmen bu yaşam kurgusunun dehlizlerinde ve darboğazlarında kendini harcıyor. Gel gör ki kardeşimiz insan, bunların farkında dahi değil. Düşünün ki insan, kendini kaybetmiş ama bunun bilincinde değil. Bir şuursuzluk hali... Ne kadar düşündürücü ve kahredici bir olay aslında. İşte bu virüs, insanları köşesine çekti. Bir kere en önemli hayra alamet sonucudur bu. Ve hayatın yakınmış olduğumuz bu hızlı akışını durdurarak da bir iyilik daha yapmış oldu. Sonra paranın kokusunu almaktan aldığımız nefesin bile değerini unutturan bir yaşam kurgusunun içinde nefesin ne kadar değerli ve önemli olduğunu hatırlattı. Sert bir baba edasıyla insanı adeta köşesine çekerek ona şöyle çıkıştı: ‘‘Ey insan, köşene çekildin artık bir bak kendine, önce arayarak bul kendini sonra da bir çekidüzen ver kendine!’’ Bu baş belası virüse, bu yaklaşımımı eleştirenler olabilir. Ama biliniz ki insan; acılar, musibetler, belalar içinden kendini çıkararak bunların hepsini hayra dönüştürme potansiyelini iç dünyasında barındırmaktadır. Mevlana boşuna ‘‘Hamdım, piştim, yandım.’’ dememiş. Bu bağlamda insanoğlunun yalnızca yapması gereken: Bu virüsten kaçış için evde kalış sürecinde içe dönük bir yaşam kurgusu ile bir yaşam benimsemesidir. Yalnızca ve yalınca bir yaşam kurgusu bunun adı. Franz Kafka da sanki insanın kendine doğru yaptığı böyle bir keşif yolculuğu için söylemiş şu sözleri: ‘‘Az eşya, az insan...’’ İnsanın, içe dönük bir yaşam kurgusu içinde kendini bulması an meselesi bence. Kendini bulunca da kendini kendine virüsten sonraki yaşamda yaren etmeli. Yaren etmeli ki içe dönük yaşam kurgusunun değerlerini esas alabilsin günlük hayatında. Yoksa dışa dönük yaşam kurgusunun değerleriyle, içe dönük yaşam kurgusunun değerleri savaşır. Bu savaşın galibi de genellikle dışa dönük yaşam kurgusu olur. O kurgunun bir parçası olan insan, esfelisafiline yol alırken içe dönük yaşam kurgusunun parçası olan insan eşrefimahlukat olmaya doğru yol alır. Bir kere bu demlenme inzivası, insanı kendine getirme, dışa dönük yaşam kurgusunun şok etkilerinden insanı kurtarma potansiyelini taşıyor. Bu süreci değerlendirmek, insanın kendi elinde... Şartlar ve ortam hasıl olmuş durumda bence. İnsan, insanlığın tadına varabiliyorsa kıvama gelmiştir. İnsan, dışa dönük yaşam kurgusunun para, mal mülk, makam mansıp gibi mihenk değerleri ve para babaları arasında, dışa dönük dünyanın bu keşmekeşi ve hengamesi içinde insanlığın tadına asla varamaz. İnsan olmanın tadını çıkarmak, hak getiredir. Bu bakımdan eski zamanlarda bazı alimler, dışa dönük yaşam kurgularının parçası rolünde bozulduklarını, insani yönlerini kaybettiklerini hisseder ve düşünürlermiş. Kendilerini tedavi etmek için de inziva yolunu tercih ederlermiş. Kimimiz buna toplumdan soyutlanma diyoruz kimimiz de bunu toplumdan kaçış olarak değerlendiriyoruz. Ama sizi, sizden alacak bir yaşamın parçası olarak devam ederseniz kendinizden kopacaksınız. Hem de bu kopuşu hissetmeyeceksiniz. Öyle ki dışa dönük bu yaşam kurgusunun para esaslı değerleri insanlar üzerinde narkoz etkisine sahip... İşte eski zamanlarda yaşayan İbni Teymiyye gibi alimler bu kaçışın yani bana göre demlenme inzivasının sembolleri olmuşlardır. Yazar Sadık Usta ‘Dünyayı Değiştiren Düşünürler’ seri kitaplarında bu kimseleri çok iyi ele almıştır.
Evet, yaşadığımız bu dünyada, düşün ya da hayal dünyamızda karşı koyup da gerçek dünyada karşı koyamadıklarımız var. Gerçek dünyanın karşı koyamadıklarımızı bazı zamanlar bizleri de önüne alıp sürükleyebiliyor. O sürüklenişte belki de kendimizden oluyoruz. Bu süreç bir kere gerçek dünyanın karşı koymak istediklerimizi durdurup bizi bizle baş başa bıraktı. Bu baş başa kalış içe dönük yaşam kurgusunu aldığı an kendi kendine hasbihale dönüşecektir ki bu sizi size gösterip sizi size tanıtacaktır. Düşünsenize denizin ortasındasınız dalgalar sizi sürüklerken birden deniz duruluyor. Bu durulma, size düşünme fırsatı sunar. Bu durulma, size imkanlar sunar. Bu durulma; size nerede olduğunuzu, ne yapıyor olduğunuzu, nelerinizin olduğunu gösterir. Corona’dan dolayı durduğumuza göre durulmuş bir yaşam kurgusu içinde insan olarak kendimizi baştan yaratmanın fırsatını ve imkanını yakalamış bulunuyoruz. İnsan durdu, yaşam duruldu, demlenme inzivası sürecinde de insan içe dönük seyahati ile durulanırsa bu iş insanı kıvamına getirir görüşündeyim. Tabii insanın kendi için kendini ortaya koyması gerekir. Yoksa insan dışa dönük yaşam kurgusunun değerlerini tercih eder bir pozisyona giderse insanın kendinde kendini nasıl yok ediyor olduğunu yeniden görmüş olacağız. Bence bu yönüyle de insanlık için bir dönümdür bu süreç. Kimileri bunu insanlık için hayat memat, ölüm kalım meselesi olarak görebilir. Ama insan için böyle süreçler, insanın alıp verdiği her nefeste kendine dirilişine delalet ve bu cihette hayra alamet olabilir. Ben, buna insanın ‘Kendine Uyanışı’ diyorum.
Sonuç olarak Corona bir baş belası olarak kamuoyunda telakki edilebilir. Ama Corona, etkisi itibarıyla ortalığın durulmasını sağlamış, insanları durdurmuştur. Dışa dönük yaşam kurgusunun önünü kesmiştir. Ve içe dönük yaşam kurgusunun önünü açmıştır. İnsanların, diğer insanlarla görüşmesi yasaktır fakat kendi kendisiyle görüşmesi sonuna kadar serbesttir. Bence bu süreç, bu bakımdan insanın kendine yolculuğu ile içe dönük bir yaşam kurgusunun keşfine en sonunda da insanın yitik kendisine uyanışına mı dersiniz artık vuslatına mı dersiniz gebedir.
Yusuf Sevingen
Demlenme, TDK’ye göre kıvama gelme anlamını içeriyor. İnziva, yine TDK’ye göre toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama, anlamına geliyor. Üzerinde durmak istediğim sözcük grubu ise yukarıda da ifade etmiş olduğum üzere ‘Demlenme İnzivası’. Bir isim tamlamasıdır. Adeta insanlığın şu anki haletiruhiyesini isimlendirmek için yaratılmıştır diyebiliriz. Türkçenin zenginliği elbette... Tabii virüsün ortaya çıkardığı şartların ve neticenin, insanlığı nasıl bir duruma düşürdüğünü çok iyi özetliyor olduğu da aşikar. İnanç boyutuyla elbette... O zaman inanç perspektifinden nasıl ele alacağız bu isim tamlamasını? Şöyle: İnsanın kıvama (kendine) gelişi için toplumdan kaçışı... O zaman başlayalım:
Bakınız, insan özellikle son zamanlarda hep dışa dönük yaşayan bir canlı halini aldı. Dışa dönük yaşamının merkezinde de hep para ya da para edecek değerler bulunuyor. Bu esasta bir yaşam kurgusu var insanın hayatında. Ve bu kurgunun en önemli parçası aslında insan... Ama çelişki şuradadır ki bu insan yaşamın kurgusuna göre şekil alıyor. Demek ki baskın olan bu kurgu... Yaşam ne derse ona göre hareket ediyor. Halbuki kendisi yaşamın en önemli parçası lakin onu yönlendiren iç sesler değil de daha çok dış sesler... İç yaşam değil de dış yaşam... Ne acı! Zaten belli bir yaştan sonra hızlı akan yaşamın içinde insan, dur durak bilmiyor ve kendini kaybediyor. Çünkü yaşamın bu hızlı akışına kendini kaptırmış durumda. Soluk soluğa bir yaşam tarafından güdülenip güdülüyor. Yalnız, zatımuhteren kardeşimiz insan, ne kendinin ruhuna fatiha okunduğundan ne de kendini bu hızlı akan yaşama yedirerek kaptırdığından haberdar. Resmen bu yaşam kurgusunun dehlizlerinde ve darboğazlarında kendini harcıyor. Gel gör ki kardeşimiz insan, bunların farkında dahi değil. Düşünün ki insan, kendini kaybetmiş ama bunun bilincinde değil. Bir şuursuzluk hali... Ne kadar düşündürücü ve kahredici bir olay aslında. İşte bu virüs, insanları köşesine çekti. Bir kere en önemli hayra alamet sonucudur bu. Ve hayatın yakınmış olduğumuz bu hızlı akışını durdurarak da bir iyilik daha yapmış oldu. Sonra paranın kokusunu almaktan aldığımız nefesin bile değerini unutturan bir yaşam kurgusunun içinde nefesin ne kadar değerli ve önemli olduğunu hatırlattı. Sert bir baba edasıyla insanı adeta köşesine çekerek ona şöyle çıkıştı: ‘‘Ey insan, köşene çekildin artık bir bak kendine, önce arayarak bul kendini sonra da bir çekidüzen ver kendine!’’ Bu baş belası virüse, bu yaklaşımımı eleştirenler olabilir. Ama biliniz ki insan; acılar, musibetler, belalar içinden kendini çıkararak bunların hepsini hayra dönüştürme potansiyelini iç dünyasında barındırmaktadır. Mevlana boşuna ‘‘Hamdım, piştim, yandım.’’ dememiş. Bu bağlamda insanoğlunun yalnızca yapması gereken: Bu virüsten kaçış için evde kalış sürecinde içe dönük bir yaşam kurgusu ile bir yaşam benimsemesidir. Yalnızca ve yalınca bir yaşam kurgusu bunun adı. Franz Kafka da sanki insanın kendine doğru yaptığı böyle bir keşif yolculuğu için söylemiş şu sözleri: ‘‘Az eşya, az insan...’’ İnsanın, içe dönük bir yaşam kurgusu içinde kendini bulması an meselesi bence. Kendini bulunca da kendini kendine virüsten sonraki yaşamda yaren etmeli. Yaren etmeli ki içe dönük yaşam kurgusunun değerlerini esas alabilsin günlük hayatında. Yoksa dışa dönük yaşam kurgusunun değerleriyle, içe dönük yaşam kurgusunun değerleri savaşır. Bu savaşın galibi de genellikle dışa dönük yaşam kurgusu olur. O kurgunun bir parçası olan insan, esfelisafiline yol alırken içe dönük yaşam kurgusunun parçası olan insan eşrefimahlukat olmaya doğru yol alır. Bir kere bu demlenme inzivası, insanı kendine getirme, dışa dönük yaşam kurgusunun şok etkilerinden insanı kurtarma potansiyelini taşıyor. Bu süreci değerlendirmek, insanın kendi elinde... Şartlar ve ortam hasıl olmuş durumda bence. İnsan, insanlığın tadına varabiliyorsa kıvama gelmiştir. İnsan, dışa dönük yaşam kurgusunun para, mal mülk, makam mansıp gibi mihenk değerleri ve para babaları arasında, dışa dönük dünyanın bu keşmekeşi ve hengamesi içinde insanlığın tadına asla varamaz. İnsan olmanın tadını çıkarmak, hak getiredir. Bu bakımdan eski zamanlarda bazı alimler, dışa dönük yaşam kurgularının parçası rolünde bozulduklarını, insani yönlerini kaybettiklerini hisseder ve düşünürlermiş. Kendilerini tedavi etmek için de inziva yolunu tercih ederlermiş. Kimimiz buna toplumdan soyutlanma diyoruz kimimiz de bunu toplumdan kaçış olarak değerlendiriyoruz. Ama sizi, sizden alacak bir yaşamın parçası olarak devam ederseniz kendinizden kopacaksınız. Hem de bu kopuşu hissetmeyeceksiniz. Öyle ki dışa dönük bu yaşam kurgusunun para esaslı değerleri insanlar üzerinde narkoz etkisine sahip... İşte eski zamanlarda yaşayan İbni Teymiyye gibi alimler bu kaçışın yani bana göre demlenme inzivasının sembolleri olmuşlardır. Yazar Sadık Usta ‘Dünyayı Değiştiren Düşünürler’ seri kitaplarında bu kimseleri çok iyi ele almıştır.
Evet, yaşadığımız bu dünyada, düşün ya da hayal dünyamızda karşı koyup da gerçek dünyada karşı koyamadıklarımız var. Gerçek dünyanın karşı koyamadıklarımızı bazı zamanlar bizleri de önüne alıp sürükleyebiliyor. O sürüklenişte belki de kendimizden oluyoruz. Bu süreç bir kere gerçek dünyanın karşı koymak istediklerimizi durdurup bizi bizle baş başa bıraktı. Bu baş başa kalış içe dönük yaşam kurgusunu aldığı an kendi kendine hasbihale dönüşecektir ki bu sizi size gösterip sizi size tanıtacaktır. Düşünsenize denizin ortasındasınız dalgalar sizi sürüklerken birden deniz duruluyor. Bu durulma, size düşünme fırsatı sunar. Bu durulma, size imkanlar sunar. Bu durulma; size nerede olduğunuzu, ne yapıyor olduğunuzu, nelerinizin olduğunu gösterir. Corona’dan dolayı durduğumuza göre durulmuş bir yaşam kurgusu içinde insan olarak kendimizi baştan yaratmanın fırsatını ve imkanını yakalamış bulunuyoruz. İnsan durdu, yaşam duruldu, demlenme inzivası sürecinde de insan içe dönük seyahati ile durulanırsa bu iş insanı kıvamına getirir görüşündeyim. Tabii insanın kendi için kendini ortaya koyması gerekir. Yoksa insan dışa dönük yaşam kurgusunun değerlerini tercih eder bir pozisyona giderse insanın kendinde kendini nasıl yok ediyor olduğunu yeniden görmüş olacağız. Bence bu yönüyle de insanlık için bir dönümdür bu süreç. Kimileri bunu insanlık için hayat memat, ölüm kalım meselesi olarak görebilir. Ama insan için böyle süreçler, insanın alıp verdiği her nefeste kendine dirilişine delalet ve bu cihette hayra alamet olabilir. Ben, buna insanın ‘Kendine Uyanışı’ diyorum.
Sonuç olarak Corona bir baş belası olarak kamuoyunda telakki edilebilir. Ama Corona, etkisi itibarıyla ortalığın durulmasını sağlamış, insanları durdurmuştur. Dışa dönük yaşam kurgusunun önünü kesmiştir. Ve içe dönük yaşam kurgusunun önünü açmıştır. İnsanların, diğer insanlarla görüşmesi yasaktır fakat kendi kendisiyle görüşmesi sonuna kadar serbesttir. Bence bu süreç, bu bakımdan insanın kendine yolculuğu ile içe dönük bir yaşam kurgusunun keşfine en sonunda da insanın yitik kendisine uyanışına mı dersiniz artık vuslatına mı dersiniz gebedir.
Yusuf Sevingen
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.