Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

DarBoğaz İçinde Bir Ben miyim?

DarBoğaz İçinde Bir Ben miyim?

90’ların çocuğuyum ben.

O yılları avucumun içi gibi bilirim.

Anadolu çocuğuyum elbette.

Anadolu erenlerinin esintileriyle rahatlardık o dönemlerde.

Sakallı amcaların görüntüleri bile bir ferahlık verirdi.

Naif sesleriyle...

Hayır öğütleriyle...

Bir yanlışa, gönül dokunuşlarıyla ve sevgi dolu sözleriyle müdahale eden erenleri çok görürdük.

Sağımızda, solumuzda...

Öyle bir müdahale ki iğne vurduğunu fark edemediğimiz bir hemşire timsali...

Binaenaleyh dine karşı ağzımızdan çıkan bir sözden, bir yazıdan, bir resimden dolayı hiç ayıplanmadık bugünlere değin.

Katiyen linç yemedik.

Karşımızda din adına her daim ahkam kesenleri değil, hayır öğüt verenleri gördük çünkü.

Tevazu sahibi idiler fazlasıyla, onun içindir ki kestikleri asla ahkam olmuyordu, üzerinde de otorite kurmuyorlardı, özgürlüğünü asla elinden almıyorlardı, bir derviş misali beklentisiz ve çıkarsız idiler, karşılarındakileri kendileri gibi yapmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı, yalnızca bir meltem esintisi gibi rahatlatıp sırra kadem basıyorlardı.

‘‘Senin dinin sana, benim dinim bana...’’ yaklaşımlarıyla hoşgörüyü tattık onlardan.

‘‘Hükmü veren Allah’tır.’’ denilerek hüküm noktasında Allah’ın insanı insanın eline bırakmadığını işittik yine onlardan.

Kendimize güvendik, kendimize inandık, Allah’a yöneldik, iç alem yolculuğu bizim için bir arayış idi ama iç alem arayışı katiyen dış alemde sağa sola çatmak değildi. Sağa sola çatarak kendimizi bulmadık, kendimizi kendimize yönelip kendimizi masaya yatırıp kendimizi boy aynasında izleyip öyle yakalama derdindeydik. Ağzımızla kuş tutmak gibi ruhumuzu yakalamak istedik, onunla bütünleşmek...

Ve o gönül erenlerinin alkol alanlara, fuhuş bataklığında olanlara, kötülüğün, adaletsizliğin ve kul hakkının çıkmaz sokaklarında sağa sola savrulanlara naif seslerinden iyiliği emredip kötülükten sakındıran hayır öğütlerini kulaklarımızla duyduk. Dertleri, siyasetin kavgalarıyla paralel olmadı asla. Öyle olmuş olsaydı bu denli etki bırakabilirler miydi? Asla...

Anadolu erenlerinin, sevgi ve gönül erbabının bu tutumuna; burnundan soluyanlar, ifrit kesilenler, kıl olanlar hatta buluttan nem kapanlar, çocukları ellerinde hazır ettikleri Noel Baba’yı kovalayan sopaları ile camiden kovmayı ve cami kovculuğunu pusuda bekleyenler yeşil bayraklar açıyorlardı. Sevgi erenlerinin bir bayrağı yoktu, onlar dillerinden dökülen hayır öğütleriyle sanayi esnafının bir sandalye çekip ‘‘Otur Hoca!’’ diyerek dükkanlarında ağırladıkları ve hiç kimseye saldırmayan ya da hiç kimsenin cehennemlerde çatır çatır yanmasını dilemeyen engin yürekli insanlardı. Bu yürekli insanlar gittiler, köşelerine çekildiler. Meydanı; burnundan soluyanlara, ifrit kesilenlere, kıl olanlara hatta buluttan nem kapanlara, çocukları ellerinde hazır ettikleri Noel Baba’yı kovalayan sopaları ile camiden kovmayı ve cami kovculuğunu pusuda bekleyenlere bıraktılar.

İşte bu kimseler şimdilerde, kendi inandıkları din aleyhinde bir kıvılcım gördüklerinde ortalığı ateşe veriyorlar. Cehennem ateşine... Ve insanları yakmaya çalışıyorlar. Bu kimseler, o dönemlerde inandıkları dinin aleyhinde bir yazıya, bir söze, bir resme elleri ve dilleri ile düzeltemedikleri için kalpleri ile buğzetmekte idiler. Demek ki kalpleri ile epey buğzettikleri için halihazırda kendilerinde bir öfke patlaması yaşanıyor. Allah’a havale etmeyi çoktan bıraktılar, mütemadiyen emniyet genel müdürlüğü etiketleriyle önce polise sonra savcıya daha sonra hakime havale ediyorlar, hayır öğüt zaten hayatlarında yoktu ama adam devşirmek ya da tribünlere din cakası satmak için EMİR bi'l-MA'RÛF NEHİY ani'l-MÜNKER süslemeleri ile milli piyango önlerindeki gençleri sözümona yoldan çevirmeyi iyi iş olarak addediyorlar. Ama samimi gelmiyor efendiler, hiç samimi gelmiyor. Gençler her şeyin farkında...

Bu arkadaşların kendi inandıkları din aleyhinde herhangi bir kıvılcım gördüklerinde hemencecik 155’e sarılmaları, savcılığa koşmaları, hakimlerden hüküm vermelerini istemeleri sizce din açısından normal mi? Dini bu şekilde korumak neyin nesi? Gerçi artık gövde gösterisi kuşatması ile inandıkları din aleyhinde bir kıvılcım gördüklerinde hemencecik el atıyorlar, dil ile düzeltme ve kalp ile buğzetme dönemi bitti demek ki... Gövde gösterisi şölenleriyle insanların içeriye atılmalarını kutluyorlar. Bir kıvılcım ile cehennem ateşlerinde insanları yaktıklarını düşündükçe ve hissettikçe haz alıyorlar. Heyhat, Anadolu erenleri yok artık... Meydanda; din adına hayır öğütler yok, din adına edilen ihbarlar, havada uçuşan iddianameler, yargıç kararları var. Din adına hayır öğütler yok, din adına bir kesimin sağlı sollu bir saldırısı var. Normal mi bu olup bitenler? Normal mi? Normal görmüyorum, daralıyorum, darboğazlarda ağlıyorum. Siz, Boğaziçi’ne nazır evlerinizin pencerelerinden denize bakarken geçmişin öfkesini nasıl aldığınızın hazzını alarak kıs kıs gülmeye devam edin. Ben, Anadolu’da bunu görmedim, bunu öğrenmedim, normal değil bu hal ve gidiş... Bilin isterim...

Not: Bu kitlelerin öğretilerindeki şu söz ise bunların halihazırdaki halleri ile taban tabana zıt:
‘‘Bedenim öyle büyüsün ki cehennemde başkasına yer kalmasın.’’

Saygılarımla...

Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR