Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Bir Öğretmen Bir Öğrenci

Bir Öğretmen Bir Öğrenci

Üzülmüşlerdi. Hem de çok... Öyle böyle değil. Giden, yalnızca bir öğretmen değildi. Bir anne, bir abla, bir dost idi. Kim miydi?
Adı: Gizem’di.
Unvanı: Öğretmendi.
Bir öğretmenden öte izler bırakarak gidiyordu yeni görev yerine. Geride bıraktığı öğrencileri, meslek hayatında apayrı bir yere sahipti. Çünkü kendisine meslek hayatı içinde öyle deneyimler yaşatmışlardı ki bir anne, bir abla, bir dost sıcaklığında öğretmenliğin tadını çıkarmıştı. Kim miydi?
Adı: Murat’tı, Ayşe idi, Fatma’ydı, Ömer’di...
Unvanı: Öğrenciydi.
Kimliklerin önemi yoktu aslında. Bazen bir öğrenci size öyle şeyler öğretir ki bir öğretmen, o an ders alan konumuna geçmiştir. Ders veren ise öğrenci kimliğinde birisidir artık. Zaten kalıpların dışına çıkılınca öğretmen öğretmenliğinin, öğrenci öğrenciliğinin sınırlarını zorlayan enginliğinde yaşar en üst kimliklerini. O da Tevfik Fikret’in dediği gibi bambaşka bir boyuttur: ‘‘Vatanım yeryüzü, milletim insanlık.’’ ufkuna dalarak hayatı yaşamaktır.
Aslında Gizem Öğretmen, üniversite yıllarında Tevfik Fikret, Reşat Nuri Güntekin’in ‘‘Çalıkuşu’’ndaki Feride ile yoğrulmuştu. Kendi öğrencilik hayatında da ona öğretmenliğin enginliğini, bambaşka ufuklara dalarak yaşanılabileceği izlenimini veren öğretmenleri olmuştu elbette. Öğrencilik hayatından öğretmenlik hayatına uzanan bu çizgide kendi öğretmenlerinden öğretmenliğe dair azar azar da olsa tatlar ala ala gelmişti Van’ın bir dağ köyüne. Orada bir köy var, uzaklığındaydı ailesine, yakın arkadaşlarına, eşine dostuna. Gitme, ne işin var oralarda, diyen olmuştu tabii. Şarkıda durduğu gibi durmuyordu ‘‘orada bir köy var uzakta’’ nağmeleri.
Gizem Öğretmen, ufku olan hayallerinin enginliğinde akıp gitmişti o dağ köyüne. Köye varınca ona yardımcı olmaya amade o kadar çok insan gördü ki... Kendini bir an için oranın mülki amiri gibi hissetti. Bir dediği iki edilmiyordu. İlk geceyi muhtarın evinde geçirdi. Ertesi gün ilk iş olarak köylülerle el ele verip -eski tabirle imece- miniklerin hayallerini süsleyecekleri o küçük okulu adam ettiler. Bu iş, yaklaşık 3-4 gün sürdü. Okulun hemen dibinde -aslında eski okuldan bozma- öğretmenin kalması için tahsis edilmiş bir lojman vardı. Orası muhtarın dediğine göre daha önce gelen öğretmenlerce pek kullanılmamıştı. Bu nedenle içinde farelerin cirit attığı hatta penceresi ve kapısı kırık, tavanı dökük bir metruk yapıyı andırıyordu. Muhtarın önerisi, köyde Gizem Öğretmen’e başka bir ev bulup orada kalması yönündeydi. Lakin Gizem Öğretmen, kafasına koymuştu bir kere. Okuluyla, lojmanıyla, bahçesiyle o alanı köylüler için hayallerini süsleyecekleri bir yere dönüştürecekti. Bundan ötürü lojmanda kalmalıydı. Çocukların hayallerine ve köylülerin desteğine, lojmanın kötü halini görüp oradan kaçan bir öğretmen izlenimi asla erişemezdi. Zaten geldiği günden beri hem çocukların hem köylülerin yakın takibindeydi. Yaklaşık 1 hafta gibi bir sürede Gizem Öğretmen ve köylüler, okulla ilgili tüm işleri tamamladılar. Okul, eğitim öğretime hazırdı. Lojman, Gizem Öğretmen’in kalmasına elverişli hale getirilmişti.
Ve okulun ilk günü gelip çattı. Gizem Öğretmen’in toplam sekiz öğrencisi vardı. Birleştirilmiş sınıftı. Bu öğrenci sayısı; 1,2,3,4. sınıf düzeyinde her bir sınıf düzeyi için neredeyse iki öğrenciye karşılık geliyordu. Gizem Öğretmen, öğrencileri bu resmi sınıflara göre değil, sınırsız hayallerine göre çoktan sınıflara ayırmıştı. İlgilerini ve yeteneklerini de göz önünde tutuyordu. Her bir öğrencinin ufkunda yarenlik ediyordu. Hayallerinde eşlik etmediği öğrencisi yoktu. Bir gün bir öğrencinin, başka bir gün başka bir öğrencinin hayaline, ilgisine ve yeteneğine dokunuyordu. Hem yaşıyor hem de yaşatıyordu. Çocukların hayallerine dokundukça bir yandan da istinat duvarları olmayan okul bahçesi güzelleşiyordu. Gizem Öğretmen, okulun bahçesini düzenlesin diye bir peyzaj mimarı getirmemişti. O; çocukların hayalleriyle, engin fikirleriyle, köylülerin beklentiden uzak destekleriyle çıkmıştı yola ve başarmıştı. Bahçede, yok yoktu. Bunu birkaç yıl içinde başarmış olması herkesi olduğu kadar bürokratik erkanı da şaşırtmıyor değildi. Oyun parkından, yarış parkurlarına, hobi alanlarından, amfi tiyatroya, açık hava sinemasına, müzik ve resim köşelerine kadar... Türlü türlü hayallerin tecellisi... Türlü türlü fikirlerin icrası... Çocuklar, eski tabirle hayata ya da avluya ya da bahçeye çıktıklarında hayallerinin götürdüğü yerlerde soluk alıyorlardı. Anlamlı soluk alış verişler, gökyüzünün ve yeryüzünün sınırsızlığında kanat çırpıyordu adeta. Tevfik Fikret’in ‘‘Kuşlarla’’, Orhan Veli’nin ‘‘Hürriyete Doğru’’ şiirleriydi sanki bahçede soluk alıp veren. Şiirleri yaşatıyordu Gizem Öğretmen onlara. Onlar bunu bilmeden... Zaten öyle bahçesi vardı ki engin ve duvarları gökyüzü ile yeryüzünün birleşerek kafa kafaya verdiği ufuk çizgisiydi. Akşamüzeri saatlerde bahçede çocuklarla toplanıp o ufka dalarak hayaller kurarlardı. O ufuk, iham perileriydi. Ve ilham perilerinin fısıltısına kulak verip hayallerinin tariflerini çıkarırlardı. Ertesi günlerde o tarife uygun hayal inşa etmek için...
Gizem Öğretmen; çocuklara da bu sınırsızlığın enginliğini ve yeryüzü ile gökyüzünün kafa kafaya vererek güneşi nasıl zaptedebildiklerini, bunda birlikteliğin rolünü gözler önüne sermişti. Hayallerin sınırları yoktur, diyordu hep. Birlikten kuvvet doğar, atasözünü ise böylece somutlaştırıyordu. Çocukların hayallerini açan ve hayal dünyalarında onlara cesaret ve güven aşılayan Gizem Öğretmen, sırada olanın Martı Jonathon Lıvıngtson gibi kendilerini aşmak olduğunu onlara telkin ediyordu. Ve her birine de kurdukları sosyal kütüphanede Martı Jonathon Lıvıngston’ın öyküsünün anlatıldığı kitabı okutmuştu zaten. Sosyal kütüphanenin fikir babası, köylülerden Mahmut’tu. Mahmut, kendi çocukluğundan örnek vererek okul zamanlarında kütüphanelerinin hep kilitli olduğunu, bundan dolayı da kütüphaneden doğru dürüst hiç nasiplenemediklerini söylemişti Gizem Öğretmen’e. Gizem Öğretmen de şöyle mukabele etmişti:

- O zaman bir kütüphanemiz olsun, hep açık, herkese açık...

İşte köylülerden Mahmut’un hayali, gerçek olmuştu. Mahmut, hayalini açan anahtarı bulmuştu, sırada onun için de kendini aşmak vardı. Onun için ise okumalıydı, daha çok okumalıydı. Yazmak için önce kelimeleri olmalıydı elbette, bu kelimeler kalemine kanat olup güzel yazılarla bir kuş gibi uçmalıydı.

Gizem Öğretmen, çok güzel yıllar geçirdi bu dağ köyünde. Çocukların; hayallerinde mimar, yazar, muhabir, futbolcu, müzisyen, ressam olduklarını fark etti. Hayallerini, gerçek dünyada soluklandırdı. Çocuklara hayalleriyle gerçek dünyada nefes aldırmayı başardı. Hem de okul bahçesindeki uçsuz bucaksız bir hayat içinde...
Köylülerden Mahmut’un da aylık yayımlanan bir dergide yazmasını sağladı. Böylece Mahmut, bir dergide yazıları yayımlanan bir kimliğe bürünmüştü. Kimliklerin bir önemi yoktu aslında. Önemli olan, herkesin olmak istediğine yolculuğunda ona yarenlik edebilmekti. Gizem Öğretmen, bunu başarmıştı başarmasına ama köyden giderken öğrencileri toplayıp şu nasihatte bulunuyordu:

- Sevgili öğrenciler, büyükler küçüklerin hayallerine yetişemez. Onun için de bir kement ile küçükleri -hayalleriyle birlikte tabii- yakalayıp kendilerine çekerler. Sakın durmayın, sakın arkanıza bakmayın, sakın cevaplarınızı bir A-4 kağıdına sıkıştırmayın ve asla tek seçeneğe indirgemeyin kendinizi. Siz siz olun, siz olun.

Gizem Öğretmen, arabasına bindi.
Akşamüzeri bir vakitti.
Çocuklar, yeryüzünün gökyüzü ile kafa kafaya verip güneşi zaptettiği ufka kadar Gizem Öğretmen’in peşinden koştu.
Soluksuzca...
Gizem Öğretmen, bir an arkasına bakınca kendisini de gördü.
Ve bir öğretmenden öte izler bırakarak gidiyordu yeni görev yerine. Geride bıraktığı bir öğrenci, meslek hayatında apayrı bir yere sahipti. Çünkü kendisine meslek hayatı içinde öyle deneyimler yaşatmıştı ki bir anne, bir abla, bir dost sıcaklığında öğretmenliğin tadını çıkarmıştı. Kim miydi?
KENDİSİ...

SON

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR