Yusuf Sevingen

Yusuf Sevingen

Barışçıl-İyiliği Esas Alan-Ölçülü-Adaletli Bir Nesil

Barışçıl-İyiliği Esas Alan-Ölçülü-Adaletli Bir Nesil

Barışçıl-İyiliği Esas Alan-Ölçülü-Adaletli Bir Nesil Yeryüzündeki doğanın ve çevrenin dengesini ve ayarını bozduk. Doğaya ve çevreye,  çok kırıcı ve yıkıcı bir şekilde,  adeta hoyratça,  aşırı kar elde edip maddi güç depolama  ihtirası  uğruna kötü davrandık. Doğaya ve çevreye karşı bu hırçınlık, bu hırs, aç gözlülük-hasetlik-kıskançlık-nefret-intikam duyguları ile birleşerek insanlara;  hatta yeryüzündeki diğer canlılara da zarar verici/tahrip edici bir amaçla/niyetle yönelebiliyor. TV’de haber bültenlerini izlerken, sosyal medya üzerinde güncel haberleri takip ederken,  insanların birbirlerini yukarıda sıraladığımız duyguların akıntısına kapılarak-esaretinde kalarak  ve daha ileri gidip canavarca ruhlarla nasıl katlettiklerini görebilirsiniz. Acımasızlığın ötesindeki kavgaların bini bir para.  Böylece, insan, gerçekten, ülkemiz özelinde de düşünüldüğünde,   ölçüyü kaçırdığını, dengeyi bozduğunu ve hakkı-adaleti gözetmediğini  yaşam  içindeki  somut kanıtlarıyla gözler önüne seriyor. Bu durumda,  müslüman olduklarını kılık kıyafetleriyle (takke-sarık-cübbe-örtü vs...)  gözümüze gözümüze sokanlar, yalnızca günlük-aylık-yıllık dinsel ritüellerini yaparak mı Allah’ın barış dininin gereklerini-ödevlerini-sorumluluklarını ve görevlerini kapsayan barış çalışmalarını (salih amel) ifa ettiklerini zannedecekler? Gerçekten, büyük bir ZAN bu. İflah olmaz bir ZAN hem de... Takva sahibi olmak, kötülüklerden arınmakla olur, Allah giysilerin en iyisinin-hayırlısının ise  TAKVA (KÖTÜLÜKLERDEN TEMİZLENMEK)  giysisi olduğunu ifade ediyor. Mesela, kininizi sevgi ile temizlersiniz. Mesela, doymak bilmeyen aç gözlülüğünüzü tok gözlü (cömert) olarak temizlersiniz.  Bilinmelidir ki, içinizdeki iyilikleri, kötülüklerden arındığınızda ortaya çıkarabilirsiniz. Böylece, TAKVA GİYSİLİ (kötülüklerden arınmış en hayırlı  kişi için Allah’ın Kur’an-daki bir nitelemesidir) olmuş olursunuz.  Allah’ı  her an zikredeceğiz, onun büyüklüğü önünde her an eğileceğiz, zikrimiz  her işimizde ona olan sorumluluklarımızı-görevlerimizi-ödevlerimizi hatırlatacak bir anış şeklinde olmalıdır. Bizler, şuurlu ve akıllı canlılar olarak onu bu şekilde zikretmeliyiz.  Unutmayınız, zikir, Allah’ı şuurla, akılla, tefekkürle ve şükürle (hem de ona olan sorumluluklarımızı hatırlarcasına) anmaktır,  zikir asla ama asla şu kadar şunu saymak, bu kadar bunu saymak, çılgınlık göstermek, hareket ve ses kontrolünü yitirmek değildir. Ve zikir, bilincini kaybedecek derecede bağırarak kendinden geçmek, çevreye rahatsızlık verir seste ve tonda  gürültü yaymak  olanı hiç değildir. Allah’ı anarken ve onunla dayanışma-iletişim içinde olduğumuz zamanlarda bir yol gösterici olması bakımından, şu ayet öğüt verici ve ders niteliğindedir.  ‘...  Bununla beraber namazında çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut.’ (İsra Suresi, 110.ayet) Merak etmeyin,  şuursuz tüm canlılar,  Allah’ı her an tesbih etmektedir,  insanı onlardan ayırıcı özellik aklı ve şuurudur.  Ve insan,  zikir halinde iken olmazsa olmazlardandır,  onun için ALLAH aklımıza ve bilincimize mukayyet olsun diyoruz.  Onun içindir ki zikir,  insanın AKILLI VE ŞUURLU olmasından kaynaklı  yükümlülüğünün bir gereğidir. Ne yazık ki, bazı insanların şuursuzca (bilinçten uzak) Allah’ı güya zikredişleri, gerçekten üzücüdür, ben buna zikir değil, Allah’ın bir ayetinde dediği üzere ‘gösteriş’ diyorum. Hatta, bazıları için ‘ŞOV yapıyorlar’  desek yeridir. Bakınız,  yüce Allah, yeryüzünde nasıl davranmamız ve hareket etmemiz  gerektiğini  Rahman Suresi’nde ne güzel anlatıyor:
55/RAHMÂN-3: İnsanı yarattı. 55/RAHMÂN-4: Ona beyanı (açıklama yeteneğini) öğretti. 55/RAHMÂN-5: Güneş ve ay bir hesap ile (hareket etmekte) dir. 55/RAHMÂN-6: Yıldızlar ve ağaçlar secde etmektedirler. 55/RAHMÂN-7: Göğü yükseltti ve ölçüyü/dengeyi koydu. 55/RAHMÂN-8: Ki ölçüyü aşmayasınız. 55/RAHMÂN-9: Ölçüyü adaletle gözetiniz; ölçüyü kaybetmeyiniz. 55/RAHMÂN-10: Yeryüzünü tüm yaratıklar için yarattı. 55/RAHMÂN-11: Orada meyvalar, salkımlı hurma ağaçları vardır. 55/RAHMÂN-12: Kabuklu taneler ve baharatlar. 55/RAHMÂN-13: (Ey insanlar ve cinler), Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? Asla ve kat’a rabbimizin (efendimizin) ve mevlamızın (egemenimizin) verdiklerini (nimetlerini) yalanlamıyoruz, GERÇEKLERİ ONAYLIYORUZ. Aklımızla ve bilincimizle...  Eğer ki,  bu GERÇEKLERİ ONAYLIYOR İSEK,  tüm canlılar için yaratılan yeryüzünde her canlının hakkını gözeterek, her canlıya saygılı davranarak, canlılar arasında adaleti gözeterek yaşamak mecburiteyindeyiz. Bu, gerçek müslüman için büyük bir yükümlülüktür. Kur’an-ın yüklediği bir yükümlülük hem de...   Ölçülü olabilmek, dengeyi koruyabilmek, adaleti gözetebilmek,  ŞUUR ve AKIL verilen insanoğlunun yeryüzünde yaşar iken,  asli sorumlulukları, ödevleri ve görevleridir. Hal böyle iken,  ne oldu da,  müslümanlarımıza,  aslolan bu sorumlulukları-ödevleri ve görevleri unutturuldu. Müslüman olmanın işaretleri, takkeye, sarığa, cübbeye, sakala, örtüye indirgendi. Müslümanın görevleri-ödevleri-sorumlulukları, birtakım ritüellerle yalnızca kendi ahiret hayatını mı kurtarmaktır? Hayır, hayır, hayır, böyle olamaz. Kur’an-a göre de böyle değil zaten.  Şöyle ki; İslam, barış demektir.  Müslüman ise barış dinine inanmış, hakkı ve gerçeği onaylamış kişidir. İbrahim peygamber de, Musa peygamber de, İsa peygamber de, Muhammed peygamber de yeryüzündeki bozgunculuğu, ölçüsüzlüğü, dengesizliği ve adaletsizliği düzeltmek için Allah tarafından seçilmiş insanlar olarak,  MÜSLÜMAN sıfatları ile  insanoğluna tebliğ  görevlerini  GÜZEL VE  TERTEMİZ AHLAKLARIYLA  (hırkaları ya da sakalları ile değil)  yerine getirmişlerdir. Ve insanlar üzerinde asla zorba olmamışlardır, insanlar üzerinde asla ama asla baskıcı olmamışlardır, insanlar üzerinde asla ama asla hüküm verici (TEK HÜKÜM VERİCİ ALLAH’tır çünkü) olmamışlardır, insanlar üzerinde asla ama asla hesap görücü olmamışlardır. Çünkü Kur’an-dan  şunu biliyoruz ki,  insanlar üzerinde  TEK HÜKMEDİCİ ALLAH’tır, insanlar üzerinde TEK GÖZETİCİ (Allah, insanları işitir ve görür ve onlardan haberdardır ve durumlarına vakıftır) ALLAH’tır  ve  insanlar üzerinde TEK HESAP GÖRÜCÜ ALLAH’tır. Tebliğ görevini yürütenler ve onları onaylayanlar,  ancak ve ancak müjdeleyici-uyarıcı (nasihat edici) konumunda ve görevindedirler.  Ne peygamberler ne de onları onaylayanlar,  diğer  insanlara  VEKİL OLAMAZ,  onlar için ŞEFAATÇİ (ARACI) OLAMAZ.  Nuh peygamberin,  oğluna-eşine;  İbrahim peygamberin,  babasına;  Lut peygamberin,  eşine  şefaatçi ve vekil olamadıkları gibi... Hal böyle iken, barışçıl ve güzel olan dinimizin üzerine çöreklenerek  vekalet ve şefaat kurumları  kuranların, bu kurumlar eli ile insanlara sahte umut dağıtanların yalancılığını görmelisiniz. FETÖ, dinimizi kullanarak  bu tip kurumlar kuran yapılar  arasında  sadece bir tanesidir.  Bir müslüman, Allah’a  inandığı ve onun gönderdiklerini onayladığı için UMUTSUZ olamaz zaten. Umutsuzluk, kafirin özelliğidir. Allah varsa, nitekim kalben ve zikren öyle inanıyoruz, o zaman asla umutsuz olamayız. Umut, inancımızda var iken ve yalnızca Allah’tan kaynaklı  iken,  başka kimselerin önüne diz çökerek onlardan umut beklemek, onlardan yardım dilenmek BEYHUDEDİR.  Barış dinine inanan BİZ MÜSLÜMANLAR, Allah’a tam teslim olmuş vaziyette sadece ona ibadet etmeli, ondan yardım istemeliyiz.  Şah damarımızdan daha yakın olan Allah ile iletişim halinde ve  dayanışma içinde olduğumuz namazlarımızda, her kıyamda iken ne diyoruz: ‘’(...)  YALNIZ SANA İBADET EDER VE YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ (...)’’  Tüm bu anlattıklarımız bağlamında, barış dinini onaylıyorsak, takva giysimizi (kötülüklerden arınmış) giyip şu ödevlerimizi unutmayacağız; Dinimizi,  yalnızca Allah’a has kılmak (özgülemek). Büyüklenerek bozgunculuk yapmamak, kırıp dökmemek, yakıp yıkmamak, insanların arasını bozmamak. ‘Kasılarak yürümeyin’ diye bizleri  uyaran Allah, bozgunculuğun aslında bir BÜYÜKLENME çıktısı ya da kaynağı  olduğunu bizlere düşündürüyor. Aşırılıklardan kaçınmak ve  ölçülü olmak. Adaleti-hakkı,  terazideki/mizandaki  dengeyi korur gibi koruyarak gözetmek. Rızkı daraltanın ve genişletenin Allah olduğunu bilerek, değer verdiklerimizi  ve sevdiklerimizi (ekonomik yardımlar)  sürekli infak etmek,  bu işte yalnızca Allah’ın rızasını gözetmek-infak ettiklerimizi desteklediklerimizin  başına kakmamak,  hatta  onlardan  bir teşekkür bile beklememek.  Allah’ın  daraltarak ve genişleterek  bizler için  bir imtiham vesilesi kıldığı rızık dağıtım düzeni içinde İNFAK gibi büyük bir sorumluluğumuz bulunuyor,  bu noktada Allah’ı onaylayanlar olarak bu düzen içinde destekçiler/yardımcılar olmalıyız ve asla birikim (anti-kapitalist)  yapmamalıyız. Çünkü birikim;  insanın yeryüzünde geçici süreli  olmadığına içten içe bir başkaldırıdır, yeryüzünün süslerine aldanmadır ve en önemlisi yeryüzüne dalarak Allah’ı unutmaktır, hatta daha ileri gidilirse maddi güç depolayarak buna tapınma, insanlar üzerinde bununla baskı kurma ve büyüklenme hallerini de alabilmektedir.  YALNIZCA VE YALNIZCA ALLAH’IN GÜCÜNE TAPMAK, ONUN HARİCİNDE DÜNYEVİ GÜÇLERE TAPARCASINA  BAĞLANMAMAK VE BU GÜCE GÖRE POZİSYON ALMAMAK. UNUTMAMAK LAZIMDIR Kİ,  HEM DOĞADA HEM İNSANLAR ÜZERİNDE HEM EVRENDE TEK GÜÇ ALLAH’TIR. ELİMİZDEKİ MAL-MÜLK-PARA-UNVAN  VS...  YOK OLMAYA MAHKUM OLDUĞU İÇİN  GEÇİCİ  SÜRELİDİR VE  ASLA BİZİ SONSUZ KILAMAYACAKTIR. BU NOKTADA, AKLIMIZI BAŞIMIZA ALMAMIZDA,  BİZLER İÇİN YARARLAR  VE  İYİLİKLER BULUNMAKTADIR.  Ramazan ayında,  ‘dondurmalı’ çocuğa Kur’an-ın dediğinin aksine insanlar üzerinde bekçiymiş-gözcüymüş-hesap görücüymüş gibi eylemsel-sözlü bir tavır içinde  ‘burası müslüman ülkesi!..’   hatırlatması yaparak  ateş püskürenler, NEDEN YUKARIDAKİ HATIRLATMALARI  insanlara yapmazlar?  Güçleri mi yetmiyor, yoksa işlerine mi gelmiyor ya da meseleleri bunlar değil mi? Kur’an-ın MESELESİ  bunlar iken, nasıl olur da, bunların üzeri bir cübbe, bir sarık ile örtülebilir ya da geçiştirilebilir? Asla ve kat’a...  Allah;  Dünya üzerindeki  bozgunculuğa, adaletsizliğe, yıkıcılığa, kırıcılığa, haksızlığa, insanların arasını açan ve onların ölümlerine neden olan savaşlara, lükse-şatafata, birikime (kapitalizm), çılgınca tüketime (israfa), cimriliğe, zorbalığa, zalimliğe, çevreye ve doğaya ve diğer canlılara saygısızlığa, yeryüzünde-doğada  ve tartıda insan kaynaklı ortaya çıkan dengesizliğe  karşı barış (İslam)  çalışması (salih amel) yapmamızı istiyor. Allah; çalışma istiyor bizden çalışma...  Var mı tuvalate giriş çıkışlarda sağ-sol ayak duyarlılığı olanlardan (bunlarla günah çıkaramazsınız) bu çalışmaları yapabilecek bir takva giysili YİĞİT?  Var mı, barış çalışmaları (salih amel) için ÜCRET kabul etmeyen ve bir karşılık beklemeyen CÖMERT  YÜREK VE BEYİN?  VAR MI BU ŞUURDA BİR MÜMİN?  VARSA, CÜBBELİ-SARIKLI DEĞİL,  TAKVA GİYSİSİ İLE GÖRMEK İSTİYORUZ ONU SOSYAL  ALANLARDA...  YALNIZCA  MÜJDELEYİCİ VE NASİHAT EDİCİ  OLARAK...  Ne yazık ki,  Nihat HATİPOĞLU’na sorulan sorularla, taklide ve geleneğe dayanan bir din anlayışına sahip müslümanlarımız inandıkları dinsel alanın derinliğinin ve genişliğinin ne kadar sığ ve dar olduğunu gösteriyor bizlere. Ve bunların ilgilendikleri güya  dinsel konuların, ne denli gereksiz,  hatta lüzumsuz olduğu gerçeğini görebiliyoruz.  Alah’ın dininin nasıl gerçeklerden ve asıl meselelerinden uzaklaştırıldığını esefle seyrediyoruz.  Kur’an ile  apaçık, tertemiz ve yeterli  olan Allah’ın dininin ne kadar  içinden çıkılmayacak derecede ve şekilde karmaşık, hatta arapsaçına dönüştürüldüğünü üzüntüyle izliyoruz.  Müslümanın meselesi, kılık kıyafet mi,  giyim kuşam mı, gereksiz bir sürü teferruat mı sadece? ASLA VE KAT’A...  Yaşamlara akamayan,  günlük-aylık-yıllık belli ritüellerle bir alana hapsedilmiş bir dinsel inanışın,  insanların sosyal yaşamlarına nasıl etki/tesir etmediğini net ve açık şekilde görebiliyoruz. Allah’ın dini, bunu asla hak etmiyor, asla... Onun için yüce dinimizin TAKVA GİYSİLİ (kötülüklerden arınmış)  insanlarla desteklenmesi gerekiyor... Unutmayınız bu sözlerimizi ve  bu ayrımı da yapınız artık. Ve biliniz ki,  Allah takva giysili kullarını işlerinde kullanır, içindeki kötülüklerle hareket edenler (münafıklar)  ise kendi dünyevi işlerinde (ticari, maddi kazanç  işlerinde) Allah’ı kullanır. Allah, bizleri böylelerinden korusun.
NE ZAMAN İÇİNİZDEKİ İYİLİKLERLE HAREKET EDİYOR VE DAVRANIYORSANIZ, İŞTE O ZAMAN TAKVA SAHİBİ (KÖTÜLÜKLERDEN ARINMIŞ)  OLMUŞSUNUZ DEMEKTİR...  ZORDUR, FEDAKARLIK VE ÖZEN GEREKTİRİR...  AMA SALİH AMELLERLE (BARIŞ ÇALIŞMALARI)  DESTEKLENİRSE  KOLAYLAŞIR...  Şimdi sormak istiyorum, MEB,  çocuklarımızı içlerindeki İYİLİKLERLE hareket ettirecek va davrandıracak,  doğaya  canlılara saygılı/sevgili,  yaşantısında orantılı/ölçülü/dengeli ve  insana-canlılara-doğaya-evrene dengeyi-ayarları bozmamak-ölçüyü kaçırmamak için  duyarlı olan,  adaleti-hakkı gözeten (her durum ve şartta dilsiz şeytan olmayan),  yalnızca Allah’ın gücüne tapan, yalnızca ondan yardım dileyen, fakire/yoksula duyarsız kalmayan, elindekinin en iyisini sadece Allah’ın rızasını gözeterek  birikim yapmaksızın infak eden, birikimi cimrilik alameti-cömertlik karşıtı-biriktirmeyi  sonlu yaşamda sonsuzluk hülyaları kurma olarak ve salat etmeyi namazda  Allah ile dayanışma dışında sosyal hayatta insanlarla  yardımlaşma/dayanışma olarak gören, nefsani arzularına  kapılmayarak, parayı/malı/makamı bir  güç olarak görmeyip büyüklenmeyerek  ve  dünyevi ihtyaçlarını israf ölçüsünde çoğaltmayarak KAPİTALİZME-EMPERYALİZME UYMAYAN VE AYAK UYDURMAYAN   bir nesil yetiştirme planı yapsa, kur’an-daki müjdeleyici ve nasihat edici konumu ile hiçbir ücret talep etmeden kaç İslami görünümlü (?) dernek-vakıf-oluşum-teşekkül-platform bu işin altına girer? Müslümansanız, fedakarlık gösterme, sorumluluk sahibi olma ve çetin yollarda zorluklarla mücadele etme (yeryüzündeki imtihan boşuna değildir, Allah gönlümüzce eğlenelim-yiyelim içelim ve  devamlı rahatlık içinde zevk u sefa edelim diye yaratmamıştır evreni ve Dünya’yı ve içindekileri, her nimetin ve her şeyin bir anlamı ve amacı vardır, bizim de tabi)  gibi nitelikleri kendinizde barındırmanız gerekecek. Çünkü, böyle bir Dünya’da, müslümanca yaşamak,  ancak bu özelliklere sahipsek olabilir.  Allah’ın sırlarını icatlarla keşfettikçe,  onlar üzerinde daha çok  şükredecek ve düşüneceksiniz;  cihadınız (mücadele)  ise  ‘Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur. ‘  (MAİDE SURESİ, 32.AYET) hassasiyeti/duyarlılığı/özeni üzerinde  dengenin bozulmamasını, ölçünün kaçmamasını, aşırılığın dalgasında  hırçınlaşmamayı-nefsani arzularda/ihtiraslarda  boğulmamayı, kötülükleri iyiliklerle bastırabilmeyi,  kötülüklerden temizlenip  iyiliklerle hareket ederek, amelde bulunarak, davranarak yaşayabilmeyi ,  şu üç günlük Dünya yaşantısında  her an,  her durum ve şartta  içindeki şeytana uymayıp meleklere uymayı  kendisine amaç edinecektir. 
MAUN, ASR  VE TEKASÜR SURELERİ İLE YAZIMI  BİTİRMEK İSTİYORUM: MAUN SURESİ (NAMAZIN TEK BAŞINA YETERLİ OLMAYACAĞI, AMELLERLE DESTEKLENMESİ GEREKTİĞİ  BELİRTİLİYOR,  NİTEKİM AMEL OLARAK  NAMAZIN TEK BAŞINA KALMASINA  KARŞI ‘ YAZIKLAR OLSUN ‘  ÇIKIŞINI İŞİTİYORUZ): 107/MÂÛN-1: Dini yalanlayanı gördün mü? 107/MÂÛN-2: İşte, öksüze kötü davranan odur. 107/MÂÛN-3: Yoksulları doyurmaya da yanaşmaz. 107/MÂÛN-4: Yazıklar olsun o namaz kılanlara, 107/MÂÛN-5: Onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler. 107/MÂÛN-6: Onlar ki gösteriş yaparlar. 107/MÂÛN-7: Ve yardımı da engellerler. ASR SURESİ (KİM ZARARDA, KİM KARDA?) : 103/ASR-1: Andolsun akıp giden zamana ki; 103/ASR-2: İnsanlar zarardadır. 103/ASR-3: Ancak inanıp erdemli davrananlar, birbirlerine gerçeği öğütleyenler ve birbirlerine sabretmeyi öğütleyenler hariç. TEKASÜR SURESİ (BİRİKTİRME YARIŞINDA OLANLARA BİR  UYARI!..) : 102/TEKÂSUR-1: Çoğaltma yarışı sizi alabildiğine meşgul etti; 102/TEKÂSUR-2: Mezarlara varıncaya (ölünceye) kadar... 102/TEKÂSUR-3: Doğrusu, yakında bileceksiniz. 102/TEKÂSUR-4: Elbette, yakında bileceksiniz. 102/TEKÂSUR-5: Doğrusu, kesin olarak bilseydiniz. 102/TEKÂSUR-6: Cehennemi görürdünüz. 102/TEKÂSUR-7: Zaten, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. 102/TEKÂSUR-8: Sonra, o gün (size verilen) nimetlerden sorulacaksınız.
NOT:  HER ALANDA,  KENDİLERİNE  ARACILAR  BULUP  ‘ASALAK’  OLARAK YAŞAYAN VE BU ŞEKLİYLE  KAZANDIĞINI SANANLARDAN ALLAH’A SIĞINIRIM... ONLAR,  GAFLET VE DALALET İÇİNDEDİRLER...  TEHLİKE ŞUDUR Kİ, AKLEDİN-DÜŞÜNÜN-SORGULAYIN DİYEN  GÜZEL DİNİMİZ,  SON ZAMANLARDA BU ‘ASALAKLAR’ YÜZÜNDEN  MARKS’IN DEDİĞİ GİBİ BİR AFYONA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR...  İNSANLARI,  DİNİ DUYGULARI ÜZERİNDEN İSTİSMAR ETMEK İÇİN AKLETTİRMEYEN VE DÜŞÜNDÜRMEYEN VE SORGUTLAMAYAN, ŞUURSUZ (BİLİNÇSİZ)-İDRAKSİZ  YIĞINLAR HALİNE GETİREN,  DİNSEL TEKELLEŞME/SİMSARLIK İÇİNDEKİ  BİR GRUP KİMSE VE CEMAATSEL/TARİKATSAL YAPI,   GÜZEL  DİNİMİZİN KUR’AN-IN DEDİĞİ ÜZERE  YALNIZCA ALLAH’A HAS KILINMASINI İSTEMİYORLAR...  GÜZEL  DİNİMİZİN ÜZERİNE ŞEYHLİK POSTLARI İLE KURULMUŞLAR/OTURMUŞLAR,  DİNİ TEKELLERİNE ALIP  DİNİN SAHİBİNİN YALNIZCA ALLAH, YALNIZ ALLAH’IN İNSANLAR ÜZERİNDE HÜKMEDİCİ OLDUĞUNU UNUTARAK  AHKAM KESİYORLAR...  BU NEDENLE  ERDEMLİ, DOĞRULARI ONAYLAYAN VE AHLAKLI GERÇEK (SAHTEKAR OLMAYAN) MÜSLÜMANLAR,  BUNLARA  ASLA İZİN VERMEMELİDİR...  BU DA, BİR MÜSLÜMANIN SORUMLULUĞU, ÖDEVİ  VE GÖREVİDİR... BU KONUDA VE YAZININ BAĞLAMIYLA İLGİLİ KONULARDA İLAHİYATÇI BİR AKADEMİSYENİN ŞU SÖZLERİ  KAYDA DEĞER: ‘’%99'u Müslüman olduğu söylenen ülkemizde,  (...) tasavvuf ehlinin tasarruf ehli halini aldığı, israf, lüks tüketimin, tüketim çılgınlığının, kazandığından fazla harcamanın, şatafatlı ve gösterişli iftar sofralarının yaygınlaştığı, kısacası bir "abdestli kapitalistler" sınıfının doğmaya başladığı, buna mukabil işsizliğin % 9-10'larda seyrettiği, fakirlik sınırında 25 milyon insanın yaşadığı (...) bir toplumda, dinin, yani İslam'ın bütün bu ahlaksızlıklara karşı bir başkaldırı kaynağı olacak yerde, kitlelerin bunları kanıksamasını sağlayan bir afyon haline getirildiği veya getirmek istendiği gün gibi ortadadır. ‘’  ONUN İÇİNDİR Kİ,  GERÇEK  MÜSLÜMANSANIZ,  CİHADINIZL A KÖTÜLÜKLERDEN TEMİZLENMİŞ,  İCADINIZLA ALLAH’I HER GEÇEN GÜN  BİLİNÇLE  DAHA FAZLA  ANAN  İÇİNİZDEKİ İYİLİKLERİ TUTMAYINIZ, YAYINIZ ARTIK... MESELEMİZ, İÇİNDEKİ  KÖTÜLÜKLERLE CİHAT EDİP ONLARDAN İÇİNİ TEMİZLEMİŞ VE  YAŞANTISINDA  İÇİNDEKİ İYİLİKLERLE HAREKET EDEBİLEN-DAVRANABİLEN ERDEMLİ-AHLAKLI-BİLİNÇLİ VE ALLAH’I BİR BİLİNÇLE ZİKREDEBİLEN MÜSLÜMAN YETİŞTİREBİLMEKTİR, BU YOLA HERHANGİ  BİR ÜCRET KARŞILIĞI BEKLEMEDEN KENDİSİNİ ADAYACAK  VAR MIDIR?  BU TİP MÜSLÜMANIN SAYICA ARTMASI DEMEK, ADALETİN-AKLIN HAKİMİYETİ ANLAMINA GELİR VE HERKES BU MÜSLÜMANLARDAN İYİLİK-GÜZELLİK OLARAK  NASİBİNİ ALIR VE  KARŞILIKSIZ İYİLİK-YARAR GÖRÜR. HİÇ  KİMSE  DE BU TİP BİR MÜSLÜMANIN ÇOĞALMASINA KARŞI DURMAZ. MESELA,  OKUL YÖNETİCİLİĞİ  SEÇİMLERİ İÇİN YAPILAN MÜLAKATLARDA MUMLA ARADIĞIMIZ ADALET-HAKKANİYET,  YETİŞTİRDİĞİMİZ  BU İNSANLAR ELİ İLE MESELE OLMAKTAN ÇIKAR...  HATTA BİRÇOK MESELE,  MESELE OLMAKTAN ÇIKAR...   VE  BİLİNİZ Kİ,   İYİ İNSAN,  DEVLETİ DE, TOPLUMU DA İYİLEŞTİRİR.   Saygılar... Yusuf SEVİNGEN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yusuf Sevingen Arşivi
SON YAZILAR