Atanamayan Öğretmen Nicola
İtalya’nın Palermo şehrinde ikamet eden Nicola’nın söyledikleri aklımın ucundan dahi geçmeyen şeyler idi. Akla hayale sığmayacak şeyler...
Çünkü benim adım: Erdem. Ben, önce Müslüman’ım. Elbette ehlisünnet vel cemaat... Sonra Türk. En sonunda da insanım.
Nicola’nın söyledikleri şoke ediyordu beni. Aslı astarı yokmuş gibi geliyordu bana. Çünkü anlattıklarını ne duymuştum ne de görmüştüm. Nicola’nın yaşadığı ülkede kavramlar, dalından koparılan bir çiçek gibi bağlamından koparılarak resmen ters yüz edilmişti.
Söz gelimi: Liyakat, makamda oturanın en yakın akrabasının gönlünü hoş etme sanatı imiş. Örneğin, genel müdürsünüz. O makamda oturan sizsiniz yani. Hukuk icabı sizin en yakın akrabalarınız liyakat sahibi olmuş oluyor. Siz, oldu da azledildiniz. O zaman yerinize gelen kişi, o makamın sahibi olmuş oluyor ve liyakat sahibi kimseler de otomatikman o makam sahibinin akrabaları olmuş oluyor. Kim ki bunlara itiraz eder, kim ki bunlara yapmayın etmeyin der, kim ki bunlara rest falan çeker. Anında hukuka karşı geldiği için gereken işlem yapılıyormuş. Nicola’nın dediğine göre ceza hukuklarında bu karşı çıkışların müeyyidesi bile varmış.
Nicola’nın anlattıklarından sonra 1 yaşıma daha girdim. Çünkü bunları önce ehlisünnet vel cemaat Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak ne duymuş ne de görmüştüm. Daha neler dinleyecektim neler Nicola’nın ağzından. Ağzım açık bir şekilde İtalyan ve Hristiyan Nicola’yı dinliyordum. Nicola, olup bitenleri olağan anlatır iken ben olağan dışı dinliyordum. Ahval ve şeraitimiz böyleydi yani.
Söz gelimi: Bazı yüksek yüksek kadrolarda görevli, atama yetkisini haiz kimselerin ise yukarıda da söz ettiğimiz mevcut liyakat sistemine göre atama yapmaları yasakmış. Eğer ki bu kurala uymadılar, o zaman hemencecik kapılarına askerler dayanıyormuş, fevkalede özel mahkemelerde yargılanıp sonra buharlaşıyorlarmış. Hal böyle olunca yüksek yüksek kadrolarda görevli, atama yetkisini haiz kimseler yukarıda söz ettiğimiz liyakat sistemine mukavemete cüret edemiyorlarmış. Dışa belli etmeden için için rest çekenler, atın ölümü arpalıkta olsun, diyerek kendilerini düştükleri boşlukta derbederliğe mahkum ediyorlarmış. Sanırım merak ettiniz, bu kimselerin atama yetkilerini nasıl kullandıklarını anlatan yasa hükmünü. Hemen açıklayayım o zaman. Bu arkadaşlarımız bir kere çok özel münhal kadrolara atama yapıyorlarmış. Bu özel kadrolara atama yapar iken de tek bir şarta uymak zorunda imişler. O da şuymuş: ‘‘FEVKALEDENİN FEVKİNDE BİR MAKAMDA OTURAN KİMSE OĞLU, KIZI, EŞİ, GELİNİ, DAMADI DIŞINDA HUSUSİ MAKAMLARA ATAMA YAPAMAZ...’’ Bu kadar açık ve netmiş.
Nicola anlattıkça önce Ehlisünnet vel cemaat bir Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak küçük dilimi yutuyordum. Nicola, olup bitenleri olağan anlatır iken ben olağan dışı dinliyordum.
Nicola’nın anlattıklarını yazsam kitaplara sığmaz, ülkelerindeki yasalar olup bitenlere tam tersi bir reaksiyon gösterse de ben vicdanlı bir adam idim ve tüm bunlara vicdanımla rest çekiyordum. Rest çektiğim, aleni peşkeşti tabii. Son anlattıkları ise bana pes dedirtti.
Söz gelimi: Makam sahibi bir kimsenin akraba kapsamı dışındasınız ama işe girmek istiyorsunuz. Onun için bir sınav var. Adı: Akraba dışı Personel Seçme Sınavı, kısaltması ADPSS... Akla karayı seçtiğiniz bir sınavmış. Ama aldığınız puanın hiçbir yerde kıymetiharbiyesi yokmuş. Binaenaleyh sınavı şöyle tanımlamışlar: Boş kontenjan için boşuna çözülen kağıt parçalarına verilen addır. Bu bağlamda diyebiliriz ki sınavlar, Nicola’nın ülkesinde akraba kapsamı dışında kalanlar için yalnızca umutlansınlar diye kullanılıyor aslında. Malum insan umutsuz yaşayamaz ve hayata tutunamaz. Eee ne demiş şair: Umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye, ye Mehmet ye... Neyse biz devam edelim. Sınavlardan sonra atama kontenjanları karşınıza çıkarılıyor. Baba kontenjan, dayı kontenjan, diğer kontenjan olmak üzere 3 kontenjan türü var: Baba kontenjan: En yüksek makamda bulunanın tanıdığı... Bu tanıdık olayına hiç girmeyeyim. Kapsamı o kadar geniş tutmamışlar aslında. Bir sürü kriteri var. İşte o kriterler doğal olarak kapsamı daraltıyor. Böylelikle tanıdık kavramı da çığır açıyor. Dayı kontenjan: En yüksek makamda bulunan kimseyi tanıyanın tanıdığı... Diğer kontenjan: En yüksek makamda bulunan kimseyi tanıyanın tanıdığının tanıdığının tanıdığı...
Kontenjan oranlarıysa şöyle: Baba kontenjan: %90 Dayı kontenjan:%9 Diğer kontenjan: %1
Buna bizler açgözlülüğün resmi diyoruz. Onlar ise açıkgözlülüğün olağan hayat akışı diyorlar. Efendim! Duyamadım. Nicola mı ne iş yapıyor? Nicola, akraba ya da tanıdık kapsamına gireceği günleri bekleyen atanamayan bir öğretmen...
Akla hayale sığmayan bu anlattıklarımızın hepsi Nicola’nın ülkesinde hukuka bağlanmış durumda... Aslında bunu halk istemiyormuş. Ama tepedekiler isteyince onlar da istiyormuş gibi yapıyormuş. Tepedekiler bal tutup parmaklarını yalıyormuş. Halk ise ucundan, kenarından didikliyormuş. Halk, ülke, makam, devlet, kurum, üniversite, öğretmen, sendika, adalet, hukuk, eşitlik, vatan, bayrak vs. kavramların tanımını anlatsam ‘‘ZABAHA KADAR’’ sürer. Onun için yazımızı daha fazla olağan dışı dinlememek için bitirelim. O zaman olağan bitirelim mi?
Allah korusun kavramların bu denli ters yüz edildiği bir ülkede önce Ehlisünnet vel cemaat bir Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak yaşamaya mahkum ve mecbur edilsek kafayı yeriz. Elhamdülilah... İnşallah olağan bitirebilmişizdir. Takdir sizlerin!..
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Çünkü benim adım: Erdem. Ben, önce Müslüman’ım. Elbette ehlisünnet vel cemaat... Sonra Türk. En sonunda da insanım.
Nicola’nın söyledikleri şoke ediyordu beni. Aslı astarı yokmuş gibi geliyordu bana. Çünkü anlattıklarını ne duymuştum ne de görmüştüm. Nicola’nın yaşadığı ülkede kavramlar, dalından koparılan bir çiçek gibi bağlamından koparılarak resmen ters yüz edilmişti.
Söz gelimi: Liyakat, makamda oturanın en yakın akrabasının gönlünü hoş etme sanatı imiş. Örneğin, genel müdürsünüz. O makamda oturan sizsiniz yani. Hukuk icabı sizin en yakın akrabalarınız liyakat sahibi olmuş oluyor. Siz, oldu da azledildiniz. O zaman yerinize gelen kişi, o makamın sahibi olmuş oluyor ve liyakat sahibi kimseler de otomatikman o makam sahibinin akrabaları olmuş oluyor. Kim ki bunlara itiraz eder, kim ki bunlara yapmayın etmeyin der, kim ki bunlara rest falan çeker. Anında hukuka karşı geldiği için gereken işlem yapılıyormuş. Nicola’nın dediğine göre ceza hukuklarında bu karşı çıkışların müeyyidesi bile varmış.
Nicola’nın anlattıklarından sonra 1 yaşıma daha girdim. Çünkü bunları önce ehlisünnet vel cemaat Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak ne duymuş ne de görmüştüm. Daha neler dinleyecektim neler Nicola’nın ağzından. Ağzım açık bir şekilde İtalyan ve Hristiyan Nicola’yı dinliyordum. Nicola, olup bitenleri olağan anlatır iken ben olağan dışı dinliyordum. Ahval ve şeraitimiz böyleydi yani.
Söz gelimi: Bazı yüksek yüksek kadrolarda görevli, atama yetkisini haiz kimselerin ise yukarıda da söz ettiğimiz mevcut liyakat sistemine göre atama yapmaları yasakmış. Eğer ki bu kurala uymadılar, o zaman hemencecik kapılarına askerler dayanıyormuş, fevkalede özel mahkemelerde yargılanıp sonra buharlaşıyorlarmış. Hal böyle olunca yüksek yüksek kadrolarda görevli, atama yetkisini haiz kimseler yukarıda söz ettiğimiz liyakat sistemine mukavemete cüret edemiyorlarmış. Dışa belli etmeden için için rest çekenler, atın ölümü arpalıkta olsun, diyerek kendilerini düştükleri boşlukta derbederliğe mahkum ediyorlarmış. Sanırım merak ettiniz, bu kimselerin atama yetkilerini nasıl kullandıklarını anlatan yasa hükmünü. Hemen açıklayayım o zaman. Bu arkadaşlarımız bir kere çok özel münhal kadrolara atama yapıyorlarmış. Bu özel kadrolara atama yapar iken de tek bir şarta uymak zorunda imişler. O da şuymuş: ‘‘FEVKALEDENİN FEVKİNDE BİR MAKAMDA OTURAN KİMSE OĞLU, KIZI, EŞİ, GELİNİ, DAMADI DIŞINDA HUSUSİ MAKAMLARA ATAMA YAPAMAZ...’’ Bu kadar açık ve netmiş.
Nicola anlattıkça önce Ehlisünnet vel cemaat bir Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak küçük dilimi yutuyordum. Nicola, olup bitenleri olağan anlatır iken ben olağan dışı dinliyordum.
Nicola’nın anlattıklarını yazsam kitaplara sığmaz, ülkelerindeki yasalar olup bitenlere tam tersi bir reaksiyon gösterse de ben vicdanlı bir adam idim ve tüm bunlara vicdanımla rest çekiyordum. Rest çektiğim, aleni peşkeşti tabii. Son anlattıkları ise bana pes dedirtti.
Söz gelimi: Makam sahibi bir kimsenin akraba kapsamı dışındasınız ama işe girmek istiyorsunuz. Onun için bir sınav var. Adı: Akraba dışı Personel Seçme Sınavı, kısaltması ADPSS... Akla karayı seçtiğiniz bir sınavmış. Ama aldığınız puanın hiçbir yerde kıymetiharbiyesi yokmuş. Binaenaleyh sınavı şöyle tanımlamışlar: Boş kontenjan için boşuna çözülen kağıt parçalarına verilen addır. Bu bağlamda diyebiliriz ki sınavlar, Nicola’nın ülkesinde akraba kapsamı dışında kalanlar için yalnızca umutlansınlar diye kullanılıyor aslında. Malum insan umutsuz yaşayamaz ve hayata tutunamaz. Eee ne demiş şair: Umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye, ye Mehmet ye... Neyse biz devam edelim. Sınavlardan sonra atama kontenjanları karşınıza çıkarılıyor. Baba kontenjan, dayı kontenjan, diğer kontenjan olmak üzere 3 kontenjan türü var: Baba kontenjan: En yüksek makamda bulunanın tanıdığı... Bu tanıdık olayına hiç girmeyeyim. Kapsamı o kadar geniş tutmamışlar aslında. Bir sürü kriteri var. İşte o kriterler doğal olarak kapsamı daraltıyor. Böylelikle tanıdık kavramı da çığır açıyor. Dayı kontenjan: En yüksek makamda bulunan kimseyi tanıyanın tanıdığı... Diğer kontenjan: En yüksek makamda bulunan kimseyi tanıyanın tanıdığının tanıdığının tanıdığı...
Kontenjan oranlarıysa şöyle: Baba kontenjan: %90 Dayı kontenjan:%9 Diğer kontenjan: %1
Buna bizler açgözlülüğün resmi diyoruz. Onlar ise açıkgözlülüğün olağan hayat akışı diyorlar. Efendim! Duyamadım. Nicola mı ne iş yapıyor? Nicola, akraba ya da tanıdık kapsamına gireceği günleri bekleyen atanamayan bir öğretmen...
Akla hayale sığmayan bu anlattıklarımızın hepsi Nicola’nın ülkesinde hukuka bağlanmış durumda... Aslında bunu halk istemiyormuş. Ama tepedekiler isteyince onlar da istiyormuş gibi yapıyormuş. Tepedekiler bal tutup parmaklarını yalıyormuş. Halk ise ucundan, kenarından didikliyormuş. Halk, ülke, makam, devlet, kurum, üniversite, öğretmen, sendika, adalet, hukuk, eşitlik, vatan, bayrak vs. kavramların tanımını anlatsam ‘‘ZABAHA KADAR’’ sürer. Onun için yazımızı daha fazla olağan dışı dinlememek için bitirelim. O zaman olağan bitirelim mi?
Allah korusun kavramların bu denli ters yüz edildiği bir ülkede önce Ehlisünnet vel cemaat bir Müslüman, sonra Türk, en sonunda da insan olarak yaşamaya mahkum ve mecbur edilsek kafayı yeriz. Elhamdülilah... İnşallah olağan bitirebilmişizdir. Takdir sizlerin!..
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.