24 Kasım Popülizmi ve İçtenliği
Bir 24 Kasım’da daha öğretmenlerimiz akıllara geldi, cemre gibi gönüllere düştü. Girişi biraz sıcak yapayım ki yazının sonraki bölümlerinde esecek olan soğuk rüzgarlar içinizi soğutmasın. Ne de olsa serde öğretmen olmak var. Her neyse. Hazırsanız eteğimizdeki taşları dökmeye başlayalım.
24 Kasım’dan uzak olan her tarihte akıllardan ve gönüllerden ırak olan öğretmenlerimizin incinmişliklerini, kırılmışlıklarını, dertlerini, ağıtlarını, hülasa taleplerini ve beklentilerini bir güne sıkıştırıyoruz. Bu hal reva mı sizce?
Bir gün öğretmenlerimizin dertlerine dertleniyor gibi yapıyoruz ve dertlerine derman bulmaya ya da olmaya çabalıyoruz. Bir gün söz söyleme hakkı tanıyoruz. Bir gün dinlemeye, anlamaya, hissetmeye, konuşturmaya çalışıyoruz. BİR GÜN İŞTE... Biliyoruz, günler torbaya girmedi ama biz 24 Kasım torbasına öğretmenlerimizle ilgili ne var ne yok hepsini atıyoruz. 24 Kasım torbasında yok yok ama 24 Kasım’dan sonra torba da yok torbadakiler de... YOK’un birisi YOK olmuş yani anlayacağınız...
Ben, her yıl tekrarlanan bu olaya 24 Kasım popülizmi diyorum.
Gerçeklere inanan, göz boyamalara karnı tok olan insanlar bu 24 Kasım popülizminin allayıp pullamalarına dönüp de bakmazlar bile.
Çünkü 24 Kasım popülizmi ile ancak kendi kendimizi kandırırız.
Onun için 24 Kasım, bürokrasinin öğretmenlerin dertlerine ve sıkıntılarına kapı açan; öğretmenlerimizin ise çocuklarımızın gönül dünyalarına pencere açtığı bir gün olmalıdır diyorum yıllardır. Birbirimizi anlar ve hissedersek sorunların, sıkıntıların üstesinden gelebiliriz.
Yoksa altından kalkamayacağımız bir yükün altında kalırız ki o da bizleri her zaman sıkıntıları ve dertleri ertelemeye, görmemeye, bir günün içine sığıştırmaya, popülizme yönlendirecektir. Seçimler gibi düşünün bunu biraz da... Her neyse şimdi gelelim öğretmen penceresine...
Elbette 24 Kasımlarda öğretmenlerimiz de bazı duygulara ve düşüncelere pencere açabilmeli. Duygusuzluktan ve düşüncesizlikten kendilerini sıyırıp alabilmeli. Maddi beklentiler, talepler dışında çocuklarımızın onlardan manevi beklentilerini ve taleplerini görebilmeli. Bu da ancak söz ettiğimiz pencereyi açmakla, oradan bakmakla olabilir. Yoksa öğretmenlerimiz yapay zeka çağında işlevsiz kalacaktır. Yapılan bir araştırma bağlamında bu söylediğimi düşündüğünüzde ne anlatmak istediğim daha iyi anlaşaılacaktır. Araştırma şudur ki:
Yapay zekayı insandan ayıran kelimeler araştırılıyor. İlk sıralarda şu kelimeler var: sevgi, şefkat, merhamet...
Bu araştırmadan hareketle öğretmenlerimiz, çocuklarımızın bilgi dünyalarından ziyade duygu dünyalarına seyahat etmeye yöneldiklerinde onları bu özellikleri içinde bulunduğumuz çağda ayırıcı ve farklı kılacaktır diye düşünüyorum. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki yapay zeka hızla insan yaşamında yerini alıyor. Ve giderek her alana yayılmaya başlıyor. Eğitim alanı da bundan nasibini alacaktır. Hatta çocuklarımız şu anda bile yapay zeka işlevi gören akıllı telefonları ellerinden düşürmüyor, bunlar kanalıyla bilgiye rahatlıkla ve kolaylıkla erişebiliyor. Buradan hareketle diyebiliriz ki çocuğun yaşamında bilgiye erişim öğretmen olmadan da olabiliyor aslında. O zaman öğretmenin tanımını yeniden yapmak gerekmiyor mu? TDK, öğretmeni hala bilgi öğreten olarak tanımlıyor. Bence öğretmen içinde bulunduğumuz bu çağda bilgi öğreten işlevi ile artık sıradanlaştı ve robotlaştı. Öğretmeni yeniden tanımlayarak ve ona yeniden görev tanımı yaparak onu içine düştüğü bu yapaylıktan kurtarmalıyız. Bu yapaylığın içinde doğallık olmaz. Doğallığın olmadığı yerde içtenliği mumla ararsınız. Bu çağın kuşağı bilgiyi mumla aramıyor. Bu çağın kuşağı sevgiyi, merhameti, şefkati mumla arıyor. İşte bu özelliklere sahip insanları, öğretmen olarak baş tacı yapmak gerekiyor. YENİ KUŞAĞA İNSANIN MAKİNA DEĞİL, İNSAN OLDUĞUNU HATIRLATACAK BİR İNSANA YANİ ÖĞRETMENE İHTİYACIMIZ VAR. YOKSA AÇIN BİLGİSAYARI, AÇIN TABLETİ, AÇIN AKILLI TELEFONLARI DOKUNUN BİR YERLERİNE VE ULAŞIN BİLGİYE. BU KADAR KOLAY, BASİT VE RAHAT... ÖĞRETMENDE OLMASI GEREKEN, BU KADAR BASİT, RAHAT VE KOLAY OLMAMALI... OLURSA ÖĞRETMEN DE BASİTLEŞİYOR İŞTE... YENİ KUŞAK NAZARINDA TABİİ...
AMA ŞUNU BU ÇAĞIN İNSANI ÇOK İYİ BİLİYOR Kİ MAKİNALARDAN ULAŞAMAYACAĞINIZ VE ERİŞEMEYECEĞİNİZ BİR ŞEYLER VAR. O DA YUKARIDAKİ ARAŞTIRMADA SIRALANMIŞ ZATEN:
1- SEVGİ
2-ŞEFKAT
3-MERHAMET
Çocuklarımızın yaşamlarına ancak böyle dokunabiliriz. Ancak böyle ilgilerini çekeriz. Çünkü ellerindeki makinalarda olmayan tek şey bu saydıklarımızdır. Ancak böyle bizlere dokunabilirler, biz de onlara ancak böyle dokunabiliriz.
Öğrencilerimiz, en şık, en güzel, en karizmatik öğretmeni hemencecik söyleyip en fedakar, en sevgi dolu, en şefkatli öğretmeni söylemekte zorlanıyorsa ve bilgi yüklemek için binlerce cümle kurduğunuz derslerden sonra çocuğun yaşamında bir cümlelik bir yere sahip değilseniz o zaman başımızı iki elimizin arasına alıp kendimize soralım:
‘BİZ İÇTEN MİYİZ? YOKSA DIŞTAN MIYIZ? BİZ KİMİZ? BİZ KİM OLMALIYIZ?’
UNUTMAYINIZ, YAPAY OLANIN ETRAFIMIZI SARDIĞI BU ÇAĞDA MUMLA ARANAN DOĞALDIR... VE DÜNYAYI AYDINLATACAK OLAN DA BU DOĞAL OLANDIR...
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
24 Kasım’dan uzak olan her tarihte akıllardan ve gönüllerden ırak olan öğretmenlerimizin incinmişliklerini, kırılmışlıklarını, dertlerini, ağıtlarını, hülasa taleplerini ve beklentilerini bir güne sıkıştırıyoruz. Bu hal reva mı sizce?
Bir gün öğretmenlerimizin dertlerine dertleniyor gibi yapıyoruz ve dertlerine derman bulmaya ya da olmaya çabalıyoruz. Bir gün söz söyleme hakkı tanıyoruz. Bir gün dinlemeye, anlamaya, hissetmeye, konuşturmaya çalışıyoruz. BİR GÜN İŞTE... Biliyoruz, günler torbaya girmedi ama biz 24 Kasım torbasına öğretmenlerimizle ilgili ne var ne yok hepsini atıyoruz. 24 Kasım torbasında yok yok ama 24 Kasım’dan sonra torba da yok torbadakiler de... YOK’un birisi YOK olmuş yani anlayacağınız...
Ben, her yıl tekrarlanan bu olaya 24 Kasım popülizmi diyorum.
Gerçeklere inanan, göz boyamalara karnı tok olan insanlar bu 24 Kasım popülizminin allayıp pullamalarına dönüp de bakmazlar bile.
Çünkü 24 Kasım popülizmi ile ancak kendi kendimizi kandırırız.
Onun için 24 Kasım, bürokrasinin öğretmenlerin dertlerine ve sıkıntılarına kapı açan; öğretmenlerimizin ise çocuklarımızın gönül dünyalarına pencere açtığı bir gün olmalıdır diyorum yıllardır. Birbirimizi anlar ve hissedersek sorunların, sıkıntıların üstesinden gelebiliriz.
Yoksa altından kalkamayacağımız bir yükün altında kalırız ki o da bizleri her zaman sıkıntıları ve dertleri ertelemeye, görmemeye, bir günün içine sığıştırmaya, popülizme yönlendirecektir. Seçimler gibi düşünün bunu biraz da... Her neyse şimdi gelelim öğretmen penceresine...
Elbette 24 Kasımlarda öğretmenlerimiz de bazı duygulara ve düşüncelere pencere açabilmeli. Duygusuzluktan ve düşüncesizlikten kendilerini sıyırıp alabilmeli. Maddi beklentiler, talepler dışında çocuklarımızın onlardan manevi beklentilerini ve taleplerini görebilmeli. Bu da ancak söz ettiğimiz pencereyi açmakla, oradan bakmakla olabilir. Yoksa öğretmenlerimiz yapay zeka çağında işlevsiz kalacaktır. Yapılan bir araştırma bağlamında bu söylediğimi düşündüğünüzde ne anlatmak istediğim daha iyi anlaşaılacaktır. Araştırma şudur ki:
Yapay zekayı insandan ayıran kelimeler araştırılıyor. İlk sıralarda şu kelimeler var: sevgi, şefkat, merhamet...
Bu araştırmadan hareketle öğretmenlerimiz, çocuklarımızın bilgi dünyalarından ziyade duygu dünyalarına seyahat etmeye yöneldiklerinde onları bu özellikleri içinde bulunduğumuz çağda ayırıcı ve farklı kılacaktır diye düşünüyorum. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki yapay zeka hızla insan yaşamında yerini alıyor. Ve giderek her alana yayılmaya başlıyor. Eğitim alanı da bundan nasibini alacaktır. Hatta çocuklarımız şu anda bile yapay zeka işlevi gören akıllı telefonları ellerinden düşürmüyor, bunlar kanalıyla bilgiye rahatlıkla ve kolaylıkla erişebiliyor. Buradan hareketle diyebiliriz ki çocuğun yaşamında bilgiye erişim öğretmen olmadan da olabiliyor aslında. O zaman öğretmenin tanımını yeniden yapmak gerekmiyor mu? TDK, öğretmeni hala bilgi öğreten olarak tanımlıyor. Bence öğretmen içinde bulunduğumuz bu çağda bilgi öğreten işlevi ile artık sıradanlaştı ve robotlaştı. Öğretmeni yeniden tanımlayarak ve ona yeniden görev tanımı yaparak onu içine düştüğü bu yapaylıktan kurtarmalıyız. Bu yapaylığın içinde doğallık olmaz. Doğallığın olmadığı yerde içtenliği mumla ararsınız. Bu çağın kuşağı bilgiyi mumla aramıyor. Bu çağın kuşağı sevgiyi, merhameti, şefkati mumla arıyor. İşte bu özelliklere sahip insanları, öğretmen olarak baş tacı yapmak gerekiyor. YENİ KUŞAĞA İNSANIN MAKİNA DEĞİL, İNSAN OLDUĞUNU HATIRLATACAK BİR İNSANA YANİ ÖĞRETMENE İHTİYACIMIZ VAR. YOKSA AÇIN BİLGİSAYARI, AÇIN TABLETİ, AÇIN AKILLI TELEFONLARI DOKUNUN BİR YERLERİNE VE ULAŞIN BİLGİYE. BU KADAR KOLAY, BASİT VE RAHAT... ÖĞRETMENDE OLMASI GEREKEN, BU KADAR BASİT, RAHAT VE KOLAY OLMAMALI... OLURSA ÖĞRETMEN DE BASİTLEŞİYOR İŞTE... YENİ KUŞAK NAZARINDA TABİİ...
AMA ŞUNU BU ÇAĞIN İNSANI ÇOK İYİ BİLİYOR Kİ MAKİNALARDAN ULAŞAMAYACAĞINIZ VE ERİŞEMEYECEĞİNİZ BİR ŞEYLER VAR. O DA YUKARIDAKİ ARAŞTIRMADA SIRALANMIŞ ZATEN:
1- SEVGİ
2-ŞEFKAT
3-MERHAMET
Çocuklarımızın yaşamlarına ancak böyle dokunabiliriz. Ancak böyle ilgilerini çekeriz. Çünkü ellerindeki makinalarda olmayan tek şey bu saydıklarımızdır. Ancak böyle bizlere dokunabilirler, biz de onlara ancak böyle dokunabiliriz.
Öğrencilerimiz, en şık, en güzel, en karizmatik öğretmeni hemencecik söyleyip en fedakar, en sevgi dolu, en şefkatli öğretmeni söylemekte zorlanıyorsa ve bilgi yüklemek için binlerce cümle kurduğunuz derslerden sonra çocuğun yaşamında bir cümlelik bir yere sahip değilseniz o zaman başımızı iki elimizin arasına alıp kendimize soralım:
‘BİZ İÇTEN MİYİZ? YOKSA DIŞTAN MIYIZ? BİZ KİMİZ? BİZ KİM OLMALIYIZ?’
UNUTMAYINIZ, YAPAY OLANIN ETRAFIMIZI SARDIĞI BU ÇAĞDA MUMLA ARANAN DOĞALDIR... VE DÜNYAYI AYDINLATACAK OLAN DA BU DOĞAL OLANDIR...
Saygılarımla...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.