1 Mayıslarda, Emekçiler Arasındaki En Uzak Mesafe
Bugün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü, lakin ne emeğin ne de dayanışmanın insanlarımızda içselleştirilemediğini çok net ve açık bir şekilde görebiliyoruz. Üzülerek söylemeliyim ki, ülkemizde emek hak ettiğini alamamaktadır, hak ettiği değeri de görememektedir; dayanışma ise 12 Eylül’den itibaren ‘illegal’ ve ‘örgütsel’ bir çağrışıma sahip olduğu için insanlarımızca pek rağbet edilir bir yol ya da yöntem olarak anlaşılmıyor ve bu nedenle ondan uzak duruluyor. Bu bakımdan, bir alanda ya da noktada toplanarak dayanışma içinde olmak, insanımız nazarında korku duvarı gibi görülüyor. Sendikalar ise bu korku duvarını yıkmak yerine, ideolojik renkli yeni korku duvarları inşa etmektedirler. Keşke, emek için kurulan dayanışma alanlarında renklilik olsa, insanlar bu korku duvarını aşabilse ve herkes özel renklerinden taviz verip emeğin hakkını kazanma ve elde etme yolunda dayanışma içinde bütünleşerek tek renge bürünebilse...
Üzülerek ifade etmeliyim ki, emeğin ve dayanışmanın; insanlığın birliği, dirliği ve refahı için çok değerli; hatta hayati öneme sahip olduğu, pek fazla anlaşılamıyor.
Halbuki, emeğin hakkını alabilmesi için dayanışma bir önkoşuldur. Yoksa, emek asla ama asla hakkını alamaz. Dayanışma yoksa, emek hakkından mahrum kalır. Bu nedenle emek ve dayanışma sözcükleri, yalnızca 1 Mayıs günlerinde bayramın isminde değil, hak mücadelesi yolunda omuz omuza-kafa kafaya vererek birliktelik gösteren ve yan yana durma sorumluluğunu üstlenerek emeği temsil etmiş olan emekçilerin bedeninde ve gövdesinde hayata geçebilir. Ve değeri-önemi, emekçilerin her daim yan yana olmaya ant içmiş omuzlarında yükselebilir. Onun için diyoruz ki, emekçinin sırtındaki emek ve omzundaki hayat yükü, ancak bu dayanışma ile hafifletilebilir ve rahatlatılabilir. Yoksa, emekçi bu yükün altında ezilebilir. Unutulmamalıdır ki, emeğin hakkı için yapılan mücadele, dayanışma ile adım atabilir, yürüyüp ilerleyebilir, hatta koşabilir ve böylelikle yol alabilir. Dayanışma yoksa, emek mücadelesi yolunda, bir arpa boyu yol gidilemez. Ve emekçinin hak edişi yerinde sayar durur.
Yine üzülerek belirtmeliyim ki, yukarıdaki anlattıklarım bağlamında düşündüğümde, özellikle günümüz şartlarında emek de, dayanışma da, sözlükte birer kelimeden ibaret kalıyor. Özümsenmemiş, sosyal hayatta ve iş hayatında kendilerine yer bulamamış iki kelime... TDK, bu iki kelimeyi, bakınız nasıl tanımlıyor:
Emek
Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, zahmet
Dayanışma
Bir topluluğu oluşturanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda birbirlerine karşılıklı bağlanması, tesanüt
Beden ve kafa gücü olarak tariflenmiş olan EMEK için ortak paydada neden bedenler bir olamazlar? Emek ve Dayanışma gününde bile emekçileri temsil eden sendikaların ve konfederasyonların neden bir alanda ve noktada toplanamadıklarını, emeğin gücünü dayanışma ile gösteremediklerini sorgulamalıyız. Beden ve kafa gücünün hakkını savunanların, kol kola, omuz omuza, kafa kafaya vererek emek için neden YEKVÜCUT olamadıkları sorgulanmaya değerdir kanaatindeyim.
Renkli sendika flamaları, emeğin hakkını almak için alanlara çıktığı zaman tek renge bürünmekten uzak bir hal alınca, EMEK, zayıf ve bitap düşerek, hakkından vazgeçiyor çoğu zaman. Çaresizlik içinde rıza gösterme gibi psikolojik teskine ve telkine yönlendiriyor kendisini, en sonunda da hakkını alamadığı için verilen ile yetinmeyi yeğliyor. Sendikalar; beden gücünün hakkını, kafa kafaya vererek almak yerine, birbirlerine kafa tutmakla, atıp tutmakla ve birbirleri ile çekişmekle emeğin hakkını savunacakları alanlarda zaman harcamaktalar, dolayısıyla emekçiyi meşgul etmekteler. Bu durumda, sorumsuz ve ideolojik kafaların ceremesini ise emekçinin bedeni ve kafası çekmektedir. Yani bir türlü hak ettiği değeri göremeyen EMEĞİ... Ne de güzel ifade etmiş kafa uyuşmazlığının, dayanışmaya balta vurduğunu, emek mücadelesini boş yere meşgul ettiğini Can YÜCEL şu meşhur dizelerinde:
En Uzak mesafe ne Afrika'dir
Ne Cin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir birbirini anlamayan....
1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününde, TV’leri açınız, ekranlara bakınız, sendikaların kafa uyuşmazlığından dolayı birbirlerinden ne kadar uzakta olduklarını, günden güne kan kaybeden emeğe, dayanışma ile kan veremediklerini göreceksiniz. Ve üzüleceksiniz... Ne yazık ki, sendikalar arasındaki kafa uyuşmazlığı, emekçiler arasında ideolojik ve siyasi kan uyuşmazlığını öne çıkarmıştır. İşte, emekçilere peydah ve musallat olan bu kan uyuşmazlığı; emeğin hakkını elde etme mücadelesi yolunda, emekçilerin dayanışma sağlamak yerine, birbirlerinden uzak durmasının kaynağıdır. Onun içindir ki, bu kan uyuşmazlığı, emeğin hak mücadelesi yolunda, kimi zaman provokatörlük kimi zaman tetikçilik kimi zaman da sabotaj yapandır. Ama akıldan çıkarılmamalıdır ki, dayanışmayan akılsız başın cezasını, emeği sömürülen emekçilerin nasırlaşmış elleri-ayakları çekiyor.
İdeolojik ve siyasi cihette emekçilerin birbirlerine kafa tutması, onların iş görürken ne kafa ne beden yorgunluğunu ne de beden-kafa gücünü kullanarak sarf ettikleri enerjinin maddi olarak karşılığını alabilmektedir. Onun için emekçiler arasında ortak paydanın bırakılıp ideolojik yönün öne çıkarılması ile baş gösteren, patronun işine yarayan, işçinin asla işine yaramayan, kuru bir gürültü olarak kalan ideolojik tartışma tuzaklarına düşmemek gerekir. Bu tufaya düştükçe, bedenlerimizin sarf ettiği enerjinin hakkı için verilen mücadelede geri kalıyoruz, zihnen-fikren ayrılıklar yaşayarak da ayrılıyoruz ve parça pinçik oluyoruz. Yani, bedenlerimiz ve kafalarımız, hak mücadelesi yolunda devamlı birlikteliği yakalayamıyor. Böylelikle, emekçilerin arası giderek açılıyor. Bu arası açık alan ise patronlar için kullanılacak bir koz, nefes alınacak bir rahatlama sağladığı gibi tam manasıyla bir tampon bölge oluveriyor. Emekçilerin arası böyle tampon bölgelerle açılıyor ve bozuluyor. Tıpkı, Irak’ta ve Suriye’de sömürücüler eli ile halkların arasının açılması gibi. Halkların birbirlerine besledikleri güven duygusu tüketilerek ve bu şekilde birbirlerinden tamamen koparılarak... Sömürücüler, her alanda bu taktiklerle, stratejilerle ve yöntemlerle kendilerine alan yaratırlar. Emekçiler olarak bizler, bu durumda, bu şartlar altında, Can YÜCEL’in tabiri ile ‘birbirimizi anlamayan kafalar’ olarak nam salıyoruz. Ve peyda olan bu niteliğimiz ile de beden gücümüzün sömürülmesine göz yumuyoruz, kulak tıkıyoruz, zira emeğin hak mücadelesini birleştirip güçlendirmek yerine bölük pörçük yapıyoruz. Kazananlar, sömürenler; kaybedenler ise sömürülenler oluyor. Biliniz ki, sömürmenin yöntemi, her alanda aynıdır, o da ‘böl-yönet’tir. Onun için emek; ancak dayanışma olursa, hak ettiği değeri görür. Yoksa, 3-5 kişi ya da toplama birkaç kişi ile, dayanışma çok cılız kalır. Öyle bir hava esecek ki, tıpkı 1960 sonrası emekçi hareketlerindeki gibi, zorlama ile değil, kendiliğinden dolabilecek alanlar. Bu görev, sendikalara düşüyor. Yalnız, bu halleri ile çok zor. Önce kafalar değişecek, sonra bedenler birleşecek ve emek mücadelesi içinde taşın altına YEK bir şekilde eller-gövdeler konabilecek.
EMEK MÜCADELESİNİN KANI DAYANIŞMADIR. ONUN İÇİN BIRAKALIM, ŞU İDEOLOJİK LAKIRTILARI, KURU GÜRÜLTÜLERİ, EMEĞİN HAK MÜCADELESİNE, BİRLEŞEREK KAN VERELİM. YOKSA, ÜLKEMİZDE EMEK SÖMÜRÜSÜ ASLA BİTMEZ. ÇÜNKÜ, EMEK MÜCADELESİ KAN KAYBEDİYOR DEVAMLI... ELBETTE, ‘AYRILA AYRILA’ DURUMUNDA VE GÖRÜNTÜSÜNDE OLDUĞU İÇİN...
Ne duruyorsunuz, dayanışma ile kan vermek için emeğin hak mücadelesine, her emekçinin hakkı değil mi, iyi giyinmek, iyi yemek içmek, tatil yapmak, dinlenmek, kaliteli bir yaşam standartına sahip olabilmek ve emek mücadelesi taze kanla güçlenerek bu hakları elde edemez mi sizce?
ACİL DUYURU: EMEK MÜCADELESİ ALANLARINDA, EMEKÇİNİN VE SENDİKALARIN DAYANIŞMA KANI ARANIYOR.
YOKSA, BUGÜNLER EMEKLEME (SENDİKAL MÜCADELEDE BİR ARPA BOYU YOL ALINAMAMA MANASINDA) VE DAYANMA (YAŞAM ŞARTLARININ VE ÇETİNLİĞİNİN, EMEKÇİLERİN GIRTLAĞINA KADAR GELMESİ MANASINDA) GÜNLERİ OLUR. VE BAYRAM OLMAKTAN ÇIKAR BÖYLECE. BAYRAM HAVASINDA DA KUTLANAMAZ BUGÜNLERDE OLDUĞU ÜZERE.
NOT: KAPİTALİZM PARA BİRİKTİRİR, BUNA KARŞI ANCAK SIMSIKI VE BİRLEŞMİŞ EMEK MÜCADELESİ İLE KARŞI KONULABİLİNİR VE EMEKLERİMİZİ SÖMÜREREK PARA BİRİKTİRENLER ‘DUR!’DURULABİLİNİR...
EY EMEKÇİLER! ARANIZI AÇIP DA TONGAYA DÜŞMEYİNİZ, ARANIZ AÇILDIKÇA, O ALANDA SÖMÜRÜCÜ OYUNLARIN AT KOŞTURACAĞINI AKLINIZDAN ÇIKARMAYINIZ, O ARA AÇILDIKÇA BİR KÖŞEYE SIKIŞTIRILIP YAPAYALNIZ KALABİLECEĞİNİZİ, O KÖŞEDE ÇARESİZLİĞİ DİBİNE KADAR YAŞAYACAĞINIZI VE SİNDİRİLİP KORKUTULARAK SİZE SUNULAN KADERİ YAŞAMAYA MECBUR KILINACAĞINIZI, CEBREN-HİLE İLE DİKTE EDİLEN KADER İLE BAŞ BAŞA KALACAĞINIZI, ONU YAŞAYACAĞINIZI VE ONA TERK EDİLECEĞİNİZİ HAYAL EDİNİZ ... BİR HEYULA OLDUĞU AÇIK DEĞİL Mİ SİZCE? O ZAMAN EMEKLERİNİZİN ARASINI, GEREKSİZ VE BOŞ YERE AÇARAK YAPAYALNIZLIĞA AÇILMAYINIZ, BİRLEŞİNİZ, İNANINIZ KAZANACAKSINIZ...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Üzülerek ifade etmeliyim ki, emeğin ve dayanışmanın; insanlığın birliği, dirliği ve refahı için çok değerli; hatta hayati öneme sahip olduğu, pek fazla anlaşılamıyor.
Halbuki, emeğin hakkını alabilmesi için dayanışma bir önkoşuldur. Yoksa, emek asla ama asla hakkını alamaz. Dayanışma yoksa, emek hakkından mahrum kalır. Bu nedenle emek ve dayanışma sözcükleri, yalnızca 1 Mayıs günlerinde bayramın isminde değil, hak mücadelesi yolunda omuz omuza-kafa kafaya vererek birliktelik gösteren ve yan yana durma sorumluluğunu üstlenerek emeği temsil etmiş olan emekçilerin bedeninde ve gövdesinde hayata geçebilir. Ve değeri-önemi, emekçilerin her daim yan yana olmaya ant içmiş omuzlarında yükselebilir. Onun için diyoruz ki, emekçinin sırtındaki emek ve omzundaki hayat yükü, ancak bu dayanışma ile hafifletilebilir ve rahatlatılabilir. Yoksa, emekçi bu yükün altında ezilebilir. Unutulmamalıdır ki, emeğin hakkı için yapılan mücadele, dayanışma ile adım atabilir, yürüyüp ilerleyebilir, hatta koşabilir ve böylelikle yol alabilir. Dayanışma yoksa, emek mücadelesi yolunda, bir arpa boyu yol gidilemez. Ve emekçinin hak edişi yerinde sayar durur.
Yine üzülerek belirtmeliyim ki, yukarıdaki anlattıklarım bağlamında düşündüğümde, özellikle günümüz şartlarında emek de, dayanışma da, sözlükte birer kelimeden ibaret kalıyor. Özümsenmemiş, sosyal hayatta ve iş hayatında kendilerine yer bulamamış iki kelime... TDK, bu iki kelimeyi, bakınız nasıl tanımlıyor:
Emek
Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü, zahmet
Dayanışma
Bir topluluğu oluşturanların duygu, düşünce ve ortak çıkarlarda birbirlerine karşılıklı bağlanması, tesanüt
Beden ve kafa gücü olarak tariflenmiş olan EMEK için ortak paydada neden bedenler bir olamazlar? Emek ve Dayanışma gününde bile emekçileri temsil eden sendikaların ve konfederasyonların neden bir alanda ve noktada toplanamadıklarını, emeğin gücünü dayanışma ile gösteremediklerini sorgulamalıyız. Beden ve kafa gücünün hakkını savunanların, kol kola, omuz omuza, kafa kafaya vererek emek için neden YEKVÜCUT olamadıkları sorgulanmaya değerdir kanaatindeyim.
Renkli sendika flamaları, emeğin hakkını almak için alanlara çıktığı zaman tek renge bürünmekten uzak bir hal alınca, EMEK, zayıf ve bitap düşerek, hakkından vazgeçiyor çoğu zaman. Çaresizlik içinde rıza gösterme gibi psikolojik teskine ve telkine yönlendiriyor kendisini, en sonunda da hakkını alamadığı için verilen ile yetinmeyi yeğliyor. Sendikalar; beden gücünün hakkını, kafa kafaya vererek almak yerine, birbirlerine kafa tutmakla, atıp tutmakla ve birbirleri ile çekişmekle emeğin hakkını savunacakları alanlarda zaman harcamaktalar, dolayısıyla emekçiyi meşgul etmekteler. Bu durumda, sorumsuz ve ideolojik kafaların ceremesini ise emekçinin bedeni ve kafası çekmektedir. Yani bir türlü hak ettiği değeri göremeyen EMEĞİ... Ne de güzel ifade etmiş kafa uyuşmazlığının, dayanışmaya balta vurduğunu, emek mücadelesini boş yere meşgul ettiğini Can YÜCEL şu meşhur dizelerinde:
En Uzak mesafe ne Afrika'dir
Ne Cin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir birbirini anlamayan....
1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününde, TV’leri açınız, ekranlara bakınız, sendikaların kafa uyuşmazlığından dolayı birbirlerinden ne kadar uzakta olduklarını, günden güne kan kaybeden emeğe, dayanışma ile kan veremediklerini göreceksiniz. Ve üzüleceksiniz... Ne yazık ki, sendikalar arasındaki kafa uyuşmazlığı, emekçiler arasında ideolojik ve siyasi kan uyuşmazlığını öne çıkarmıştır. İşte, emekçilere peydah ve musallat olan bu kan uyuşmazlığı; emeğin hakkını elde etme mücadelesi yolunda, emekçilerin dayanışma sağlamak yerine, birbirlerinden uzak durmasının kaynağıdır. Onun içindir ki, bu kan uyuşmazlığı, emeğin hak mücadelesi yolunda, kimi zaman provokatörlük kimi zaman tetikçilik kimi zaman da sabotaj yapandır. Ama akıldan çıkarılmamalıdır ki, dayanışmayan akılsız başın cezasını, emeği sömürülen emekçilerin nasırlaşmış elleri-ayakları çekiyor.
İdeolojik ve siyasi cihette emekçilerin birbirlerine kafa tutması, onların iş görürken ne kafa ne beden yorgunluğunu ne de beden-kafa gücünü kullanarak sarf ettikleri enerjinin maddi olarak karşılığını alabilmektedir. Onun için emekçiler arasında ortak paydanın bırakılıp ideolojik yönün öne çıkarılması ile baş gösteren, patronun işine yarayan, işçinin asla işine yaramayan, kuru bir gürültü olarak kalan ideolojik tartışma tuzaklarına düşmemek gerekir. Bu tufaya düştükçe, bedenlerimizin sarf ettiği enerjinin hakkı için verilen mücadelede geri kalıyoruz, zihnen-fikren ayrılıklar yaşayarak da ayrılıyoruz ve parça pinçik oluyoruz. Yani, bedenlerimiz ve kafalarımız, hak mücadelesi yolunda devamlı birlikteliği yakalayamıyor. Böylelikle, emekçilerin arası giderek açılıyor. Bu arası açık alan ise patronlar için kullanılacak bir koz, nefes alınacak bir rahatlama sağladığı gibi tam manasıyla bir tampon bölge oluveriyor. Emekçilerin arası böyle tampon bölgelerle açılıyor ve bozuluyor. Tıpkı, Irak’ta ve Suriye’de sömürücüler eli ile halkların arasının açılması gibi. Halkların birbirlerine besledikleri güven duygusu tüketilerek ve bu şekilde birbirlerinden tamamen koparılarak... Sömürücüler, her alanda bu taktiklerle, stratejilerle ve yöntemlerle kendilerine alan yaratırlar. Emekçiler olarak bizler, bu durumda, bu şartlar altında, Can YÜCEL’in tabiri ile ‘birbirimizi anlamayan kafalar’ olarak nam salıyoruz. Ve peyda olan bu niteliğimiz ile de beden gücümüzün sömürülmesine göz yumuyoruz, kulak tıkıyoruz, zira emeğin hak mücadelesini birleştirip güçlendirmek yerine bölük pörçük yapıyoruz. Kazananlar, sömürenler; kaybedenler ise sömürülenler oluyor. Biliniz ki, sömürmenin yöntemi, her alanda aynıdır, o da ‘böl-yönet’tir. Onun için emek; ancak dayanışma olursa, hak ettiği değeri görür. Yoksa, 3-5 kişi ya da toplama birkaç kişi ile, dayanışma çok cılız kalır. Öyle bir hava esecek ki, tıpkı 1960 sonrası emekçi hareketlerindeki gibi, zorlama ile değil, kendiliğinden dolabilecek alanlar. Bu görev, sendikalara düşüyor. Yalnız, bu halleri ile çok zor. Önce kafalar değişecek, sonra bedenler birleşecek ve emek mücadelesi içinde taşın altına YEK bir şekilde eller-gövdeler konabilecek.
EMEK MÜCADELESİNİN KANI DAYANIŞMADIR. ONUN İÇİN BIRAKALIM, ŞU İDEOLOJİK LAKIRTILARI, KURU GÜRÜLTÜLERİ, EMEĞİN HAK MÜCADELESİNE, BİRLEŞEREK KAN VERELİM. YOKSA, ÜLKEMİZDE EMEK SÖMÜRÜSÜ ASLA BİTMEZ. ÇÜNKÜ, EMEK MÜCADELESİ KAN KAYBEDİYOR DEVAMLI... ELBETTE, ‘AYRILA AYRILA’ DURUMUNDA VE GÖRÜNTÜSÜNDE OLDUĞU İÇİN...
Ne duruyorsunuz, dayanışma ile kan vermek için emeğin hak mücadelesine, her emekçinin hakkı değil mi, iyi giyinmek, iyi yemek içmek, tatil yapmak, dinlenmek, kaliteli bir yaşam standartına sahip olabilmek ve emek mücadelesi taze kanla güçlenerek bu hakları elde edemez mi sizce?
ACİL DUYURU: EMEK MÜCADELESİ ALANLARINDA, EMEKÇİNİN VE SENDİKALARIN DAYANIŞMA KANI ARANIYOR.
YOKSA, BUGÜNLER EMEKLEME (SENDİKAL MÜCADELEDE BİR ARPA BOYU YOL ALINAMAMA MANASINDA) VE DAYANMA (YAŞAM ŞARTLARININ VE ÇETİNLİĞİNİN, EMEKÇİLERİN GIRTLAĞINA KADAR GELMESİ MANASINDA) GÜNLERİ OLUR. VE BAYRAM OLMAKTAN ÇIKAR BÖYLECE. BAYRAM HAVASINDA DA KUTLANAMAZ BUGÜNLERDE OLDUĞU ÜZERE.
NOT: KAPİTALİZM PARA BİRİKTİRİR, BUNA KARŞI ANCAK SIMSIKI VE BİRLEŞMİŞ EMEK MÜCADELESİ İLE KARŞI KONULABİLİNİR VE EMEKLERİMİZİ SÖMÜREREK PARA BİRİKTİRENLER ‘DUR!’DURULABİLİNİR...
EY EMEKÇİLER! ARANIZI AÇIP DA TONGAYA DÜŞMEYİNİZ, ARANIZ AÇILDIKÇA, O ALANDA SÖMÜRÜCÜ OYUNLARIN AT KOŞTURACAĞINI AKLINIZDAN ÇIKARMAYINIZ, O ARA AÇILDIKÇA BİR KÖŞEYE SIKIŞTIRILIP YAPAYALNIZ KALABİLECEĞİNİZİ, O KÖŞEDE ÇARESİZLİĞİ DİBİNE KADAR YAŞAYACAĞINIZI VE SİNDİRİLİP KORKUTULARAK SİZE SUNULAN KADERİ YAŞAMAYA MECBUR KILINACAĞINIZI, CEBREN-HİLE İLE DİKTE EDİLEN KADER İLE BAŞ BAŞA KALACAĞINIZI, ONU YAŞAYACAĞINIZI VE ONA TERK EDİLECEĞİNİZİ HAYAL EDİNİZ ... BİR HEYULA OLDUĞU AÇIK DEĞİL Mİ SİZCE? O ZAMAN EMEKLERİNİZİN ARASINI, GEREKSİZ VE BOŞ YERE AÇARAK YAPAYALNIZLIĞA AÇILMAYINIZ, BİRLEŞİNİZ, İNANINIZ KAZANACAKSINIZ...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
KamuAjans.com - Özel Haber
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.