Nereye Böyle-1
Bu yazımın maksadı, kimseyi bir yere koymak ya da birilerini hedef gösterip günahkâr ilan etmek değildir. İfade etmeye çalıştığım, son dönemde yüreklere serpilen umudun kasırgalara yenik düşüp savrulma ihtimalinin yüksek olması endişesi sadece. Sayın bakanımız Ziya SELÇUK beyle başlayan iyimser hareketin tabana yansıyan yanları var elbette. Toplumsal barış ve uzlaşı algısı, yüksek verimlilik anlayışı, herkesten ve her kesimden geri dönüt alınma talepleri, kediler ve köpekler üzerinden hayvan sevgisinin aşılanması, 2020 takvimi gibi peş peşe sıralanacak güzelliklere elbette itirazımız yoktur. Bu güzel adımların yanında somut, kalıcı ve kuralları olan bir eğitim örüntüsüne ihtiyaç var sanırım. Amerika’yı yeniden keşfe gerek yok. Selçuklu ve Osmanlı döneminin eğitim ortamlarını biliyoruz. Çocukların 444’le okulla buluşturulduğunu da biliyoruz. (444: Dört yıl dört ay dört gün sonra çocuklar mekteple buluşur).Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet Hanın kıymetli hocası Akşemseddin ile yaşadığı olayı da iyi hatırlıyoruz. Fatih’in sevgili babaları ikinci Murat’ın çocuğunun eğitimi için yediği tokadı da iyi biliyoruz. Maksadımız velilere ders vermek, ya da çocuklara şiddet uygulamak değil. Ancak biliniz ki, eğitim yuvalarında yaşanan öğrenci problemleri artık sınıfların, okul koridorlarının, okul bahçelerinin dışına taştı. Sorumluluk almayan kendini dünyanın merkezinde zanneden evlatlarımız bir masal âleminde yaşatılıyor. Aile ortamları çocukların hayata dair ve insana yönelik tüm eylemlerine olumsuz yansıyor. “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur” der atalarımız. Çocukların anne ve babalarının hâsılı büyüklerinin gölgesidir. Anne ve babalar bilerek ya da bilmeyerek ki, benim kanaatim bilerek çocuklarına kötülük ediyor. Söylem ve eylem birliğinden yoksun ailelerin çocuklarında inanılmaz davranış bozuklukları var. Ve insan ister istemez “ nereye böyle” diyor. Evde şiddete tabi tutulan çocuklar okulun kapılarını tekmeliyor. Arkadaşlarıyla sürekli kavda ediyor. Eğitim faaliyetlerini bir kenara bırakın değer eğitimi algısı çökmüş durumda. Davranış bozukluğu içinde sorumsuz ama sorunlu bireylerin artarak devam eden çoğunluğuna şahit oluyoruz. Buna yakın bir zamanda dur denilemezse ki, genel gidişat onu gösteriyor yakın gelecek bu bağlamda başımıza büyük problemler açacak. Öğretmenlerin eğitimi bir yana bırakıp sadece davranış boyutuna eğildiği, ailede kazanılması gereken davranışların gecikmeli okulların sırtına yüklenildiği bir dönemden geçiyoruz. Hal böyle olunca da derdi öğrenmek ve gelecek sevdası çocuklarımızın haklarını zayi ediyoruz. “Çocukları bırak ana babaya bak” diyen Aytaç AÇIKALIN hocamın kulaklarını da çınlatmış olayım. Ve velilere birkaç satır sözle sesleneyim. Hiçbir öğretmen ve idareci dört dörtlük değildir. Nihayetinde insanız hepimiz. Ancak gayretini ve enerjisini iliklerine kadar çocuklarınız için harcamaya hazır bu güzel eğitim liderlerini şikâyet edilecek ve toplum nezdinde tüm kariyerini zedeleyecek gruplarmış gibi görmekten vazgeçmelisiniz.
Sizin çocuklarınız bu ülkenin prensleri ya da prensesleri değiller. Zira prens ve prensesler masallar ülkesinde olur. Kaldı ki burası masal ülkesi değil. Ülkenin gerçekleri var. 1071’de Malazgirt'te,1453’de İstanbul’da, 1915’de Çanakkale’de, Kurtuluş Mücadelesinde, 1974’de Kıbrıs’ta ve nihayet 15 Temmuz 2016’da tüm Türkiye’de bedelleri ödenen bir ülke toprakları ve bedeli ödenmek üzere yaşatılan kıymetli bir coğrafya var. Sizin bizim çocuklarımız bu sorumluluk üzerine hayata hazırlanmak zorundalar. Bırakın yakalarını bu çocukların. Bırakın kendi sorumluluklarını kendisi üstlensin. Bırakın yağmurda ıslansın, güneşte yansın, düşsün dizini kanatsın ama tek başına ayağa kalkmayı öğrensin. Bırakın! Bu çocuklar ve bu ülkenin evlatları eğitim ordusunun elinde ülke geleceği için şekillensin. Bizim çocuklarımız bu ülkede üçgenin iç açıları toplamını bilecek elbette. Ama asıl bilmeleri gereken ülkemin iç acıları toplamıdır. Yaptığı işin sorumluluğunu üstlenmeyen çocuklar ülkenin başına problem olarak döneceklerdir. Böyle olursa sizlere ve topluma kısaca hepimize geçmiş olsun.
İrfan Ertav Eğitimci-Yazar
Sizin çocuklarınız bu ülkenin prensleri ya da prensesleri değiller. Zira prens ve prensesler masallar ülkesinde olur. Kaldı ki burası masal ülkesi değil. Ülkenin gerçekleri var. 1071’de Malazgirt'te,1453’de İstanbul’da, 1915’de Çanakkale’de, Kurtuluş Mücadelesinde, 1974’de Kıbrıs’ta ve nihayet 15 Temmuz 2016’da tüm Türkiye’de bedelleri ödenen bir ülke toprakları ve bedeli ödenmek üzere yaşatılan kıymetli bir coğrafya var. Sizin bizim çocuklarımız bu sorumluluk üzerine hayata hazırlanmak zorundalar. Bırakın yakalarını bu çocukların. Bırakın kendi sorumluluklarını kendisi üstlensin. Bırakın yağmurda ıslansın, güneşte yansın, düşsün dizini kanatsın ama tek başına ayağa kalkmayı öğrensin. Bırakın! Bu çocuklar ve bu ülkenin evlatları eğitim ordusunun elinde ülke geleceği için şekillensin. Bizim çocuklarımız bu ülkede üçgenin iç açıları toplamını bilecek elbette. Ama asıl bilmeleri gereken ülkemin iç acıları toplamıdır. Yaptığı işin sorumluluğunu üstlenmeyen çocuklar ülkenin başına problem olarak döneceklerdir. Böyle olursa sizlere ve topluma kısaca hepimize geçmiş olsun.
İrfan Ertav Eğitimci-Yazar
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.