İrfan ERTAV

İrfan ERTAV

Coronayla Bireysel Ve Toplumsal Değişim Ya Da…

Coronayla Bireysel Ve Toplumsal Değişim Ya Da…

Bireyler kendilerini toplumdan izole ettiler. Sosyal mesafeler açıldı. Ancak aile kavramının içini dolduran bireylerin birbirlerine olan mesafeleri kısaldı.
Dünyaya sığmayacağını düşünen insanların bir odaya, bir eve sığabileceği görüldü.
Temizlik alışkanlıkları değişmedi ama üst düzey bir dönemden geçiyor.
Öksüren tıksıran varsa ona kulak kabartıldı, şüpheli gözlerle bakıldı.
Manevi iklimde yoğrulanların sayısında büyük bir artışın olduğu gözlendi. Mevcut gündelik yapılan ibadetlere yeni eklemeler yapıldı.
Okuma kültüründe de büyük bir güzellik yaşanıyor. Kitapların insanlarla olan mesafeleri hiç bu kadar yakın olmamıştı belki de…
Gecenin gündüze, gündüzün geceye karıştığı, tatilin çalışmaya, çalışmanın kendini tatile bıraktığı zamanlara şahitlik ediyoruz.
Haftanın içinde kaybolan günleri aramakla meşgul bir kısmımız. Cuma’nın içine kaçmış Pazar var, Perşembe’nin gelişi artık Çarşamba’dan belli değil… Günaydınların öğleden sonralara sarktığı, iyi gecelerin unutulduğu, sabah şerifleriniz hayrolsun diyenin kalmadığı müstesna bir yılın içindeyiz.
Zaman belli, mekân belli ama insan belli değil şu sıralar. Afrika’dan Asya’ya, Avustralya’dan Amerika’ya uçsuz bucaksız gezinip duruyor sanal âlemde.
Eskiden akşam yedi ajansını beklediğimiz gibi bekliyoruz, Sağlık Bakanımızı. Her kelimesi özel seçilmiş her cümlesi dokunaklı ve elbette kıymetli.
Artık ölüm sayılarının sıradanlaştığı ilginç bir dönem bizi çepeçevre kuşattı. Radyo programcısı ülkenin günlük karavanasından düşenlerin sayısını verir vermez, “şimdi sizleri ege yöresinden bir türküyle baş başa bırakıyoruz” diyor. Türkü de Emel Taşçıoğlu’ndan “Ömür Dediğin” olsa bari… Hareketli bir şey, insanın oynayası geliyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu anlamadım gitti. Sanki iki âlemin kutuplarına koşar adım gidip geliyoruz. Bir kutupta açlıktan ve yokluktan telefonunu satıp ev kirasını ödeyen Peyami Safa’ya selam verirken, diğer kutupta Rıfat Ilgaz’dan “Hababam Sınıfı Sıınfta Kaldı” filmini izliyor gibiyiz. Her şeye rağmen tüm bu hal üzerine de olsa umut biriktiriyoruz radyo kanallarında çalan türkülerle yarınlara.
Kabul edelim ki bireysel üretkenliğimiz arttı. Herkes marifetlerini bir başkasına ulaştırmanın peşinde… Sosyal medya biçilmiş kaftan bunun için. Herkese ve her kesime misafir olmak mümkün… Ayağında tuvalet kâğıdını sektirenden tutunda, arkadaşlarına meydan okuyanlara varıncaya kadar herkesin üretkenliğinde bir artış var. Evde bayanların sorumluluklarına katkı sunan erkeklerin sayısında da artışlar var. Tabii tartışmaların şiddetin de… Söylemlere bakılırsa ileriki özgür günlerde (inşallah tez zamanda) boşanma avukatlarının iyi işler çıkaracağı dillendiriliyor. Keşke olmasa tabii… Bu arada kendin pişir kendi ye mantığını evlerimize taşıdık. Ekmeği yapan hanımefendiler, kerevizin suyunu çıkaran erkekler gördük. Çocukların boyu mu uzadı hanım? Sen kilo mu aldın bey? Bu ev küçük müydü? Tuvalette kim var? Havlunu kullansana yavrum? Suyu az aç azzz! Heyyy, öğlen oldu kalksanıza! Sabah kahvaltısı mı ikindi çayı mı belli değil! Armudun çöpü, kirazın sapı…
Birçok aile için çocuklar evin neşesi olmaktan çıktı. Her gün öğretmenleri tarafından aranan, Milli Eğitimin tüm paydaşlarınca rahat yüzü verilmeyen çocuklar okullardan daha çok yorulur oldu. Ya öğretmenler! Aman Allah’ım! Ne marifetli meslektaşlarımız varmış. Bir parmağında on marifet, yüzlerce yeni hünerle çıktılar karşımıza. Öğrencilerini aralıksız kontrol eden onlarla öğrenme yolculuğuna çıkan bu güzel insanların enerjisi ve meslek aidiyeti ayakta alkışlanmayı hak ediyor. Okulların açık olduğu dönemde bu kadar yorulmadı öğretmenlerimiz ve çocuklarımız. Milli Eğitim Bakanlığımızın uzaktan eğitimle çocuklara tam anlamıyla ulaşılıp ulaşılamadığı kaygıları, çoktan ortadan kalktı. Hiçbir birey eğitim zayiatı sayılamaz algısıyla harekete geçen taşranın mihenk taşları; kıymetli öğretmenler, okul kurum yöneticileri can-hıraş tek tek hep birlikte öğrencilere ulaşmayı başardı. Dersten, öğretmenden aileden fırsat bulunca,” okulda koşarak arkadaşlarıyla eğlenerek geçirdiği zaman dilimlerini” evinde dört duvar arasında yaşamak istedi çocuklar. Bu duruma alışkın olmayan veliler nakavt oldu. Eve, atanamayan öğretmen davet edenden tutunda, öğretmenlere ikinci maaşın verilmesini isteyen anne babalar gördük. Hâsılı yarenler Ivan Illiçh’in “Okulsuz Toplum” teorisi bizim kültürümüzde işe yaramadı. Okulların açılmasını isteyen çocukların ve öğretmenlerin oranı %100 iken, bu oran velilerde % 300’lere kadar ulaştı.
İş başarma yetisi ve donanımına sahip çocuklara ön verilmediği için evlerde bir bocolama dönemi yaşandı, yaşanıyor. Ama bu coğrafyanın insanı her şarta ve koşula hızlı adapte olduğu için bunu da savmayı başardı gözüküyor. Çocukların evlerde iş görme becerisi arttı. Gerek okullarındaki sorumlulukları gerekse öğretmenlerinin verdiği yönergeleri yerine getirmek adına evde birçok işlemi aynı anda yapabilme gücünü gösterdi. Kullanılmayan atık malzemeler birer deney aletine döndü. Bardaklardan müzik aleti yapanlar, beş litrelik su şişelerinden kuş yuvaları maketleri oluşturanlar, şiir ezberleyenler, sosyal mesaj verenler çoğaldı. Masallar, hikâyeler hak getire… Ancak şunu bir kez daha eğitimci gözüyle gördük ki, çocukların üretkenlikleri ne kadar kıymetli. Özel marifeti olan donanımlı ve öğretmen olma isteğiyle dolup taşan bu çocuklar için Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Anadolu Öğretmen Liseleri.”-adına ne derseniz”, yeniden açılmalı. Ve maharetli öğretmen ordusunun hamuru buralarda yoğrulmalı. Elbette güncellenerek…
Cam ekranlardan korumaya çalıştığımız çocukların ellerine cam ekranları vermek zorunda kaldık şu sıralar. Aypet’in, tablet’in hâsılı internet bağlantısı olsun olmasın içinde oyun yüklü tüm teknolojinin pençesine düşen çocukları kurtarma çabamızı yarıda bıraktı bu meret corona virüsü… Tıpkı sokağa çıkma yasağını duyan sorumsuz bireylerin sokağa dökülmesi gibi döküldü çocuklarımız internetin pencere önlerine… Evinde yıllarca çocuklarıyla etkili vakit geçirmemiş anne babalar da apışıp kaldı hal böyle olunca. Aile seminerlerimizde ısrarla ve inatla söylediğimiz bir şey başımıza geldi maalesef. Dedik ki; çocuklarınızla mutlaka etkili vakit geçirin, kaliteli zaman geçirin. Haftanın belirli günleri tüm internet ağlarını ve cam ekranları kapatın, birlikte sohbet edin, masal anlatın, hikâye dinleyin, aile içi oyunlar oynayın… Maalesef bu konuda donanımlı değildi anne babalar. Zira bugünün dede ve ninelerinin de; “bu ne biçim iş, bunu yapma, bunu söyleme, bu ne hal çocuk gibisin” dedikleri evlatları da kendi çocuklarına istenilen düzeyde zaman ayırıp etkili vakit geçiremediler. Daha doğrusu ne yapacaklarını bilemediler. Aile içi iletişimsizliğin bir kısmında bugünün dedeleri ve nineleri de var. Katkı sunanları yok mu? Tartışılmaz elbette çok var.
Sonuç olarak, hayatımız corona öncesi ve corona sonrası olmak üzere iki bölüme ayrıldı artık. Her ne yaşanırsa yaşansın değişmeyecek olanlar da var. Biz tez zamanda bu kaotik yapıdan kurtulalım Allah’ın izniyle inşallah. Sonrasında bayramlarımız var, el öpmelerimiz, sımsıkı sarılmalarımız, iki bardak çay eşliğinde gönülden yapılacak derin sohbetlerimiz var. İnsan kendini başka bir insanda bulurmuş. Sendeki benden ne haber ey canan… Bana iyi bak zira ben sana gözüm gibi bakıyorum.
Yarenler, insan gibi yaşayarak ölmeyi yeğliyoruz. Ölüler gibi yaşamayı değil…
Allah’ım tez zamanda sağlıklı ve huzur dolu güzel yarınlarda cem olmayı nasip eylesin. Dünya sürgünümüzün zaman dilimi kısa olsun inşallah.
Sağlıcakla kalın evde kalın.
İrfan Ertav
Eğitimci
İrfanertav@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

İrfan ERTAV Arşivi
SON YAZILAR