Bir Yere Varmak İçin Bir Yerden Gitmek Gerek
Dün, bugün ve yarın… Belki de hiç değişmeyecek olan hak ve batıl algısı, yolu… Fıtratında iyilik ve kötülük barındıran insanoğlu... Yaşadığı dünyaya katma değer üretip etrafını gül bahçesine çevirende O, dünyayı kan gölüne çevirende… Bu kadar tezat iki yolun sahibi aynı topraktan, iyi mi? Ve her ikisinin de altında yaratıldıkları varken… Nihai son ona doğru giderken… Kabil ile Habil’den bugüne ve nihayet kıyamete kadar sürecek bu kervanın yolcuları… Şeytanın da bir melek olduğu algısından hareketle insanın izini sürdüğü bataklık…
Bir mesuliyeti olmalı insanın bu kadar başıboş almadığına inandırmalı kendini. Heva ve hevesine yenik düştüğü zamanlara galebe çalmalı ruhunun goncaya gönül vermiş haliyle…
Ama ne acıdır ki hayatın iyileri ile kötüleri karşı karşıya geldiğinde kötüleri iyilerine kök söktürüyor. Belki de, en zayıf yerinden vuruyor insanlığın iyilik yolcularını. Ya makam hırsı bürüyor, ya para hırsı bazen de her ikisi birden konuyor, çörekleniyor iyilik dağlarının tepelerine… Ve eteklerinde rüzgârın yaprakları savurduğu gibi savruluyor baba yiğitler(!) İki tarafından bitmek tükenmek bilmeyen bir manevra kabiliyeti var. Kendi cehdine insan toplamak… Buraya kadar iyi ve kötünün temsilcilerini anladık. Kötülerin dünya hırsı yüzünden hesap verilemez algısıyla yaptığı düzenbazlıkları artık anlıyor, neye dalalet ettiğini doğru analiz ediyoruz. Peki ya, İslam’ın temsilciliğine soyunanlar! Onlar neler yapıyor?
Samimiyet cephesine insan mı kazandırıyorlar yoksa cepheden insan mı uzaklaştırıyorlar? Bu sorunun cevabını belli aslında… Herkes kendi yüreğinin derinliklerinde arayacak ama burada da yanlışa düşülme olasılığı yüksek gözüküyor. Hırsız minareyi çalınca kılıfını hazırlıyor çünkü… Yürek yaptığı hataya kılıf aramak için hiç zaman kaybetmiyor. Hal böyle olunca da Yusuf İslam olmadan önceki haliyle Cat Stevens’in sözleri geliyor dimağlarımıza…
Ne demişti;” Kuran’dan önce Müslümanları tanısaydım, Müslüman olmazdım.” Görünen o ki, irşat metodunda Kuran ve Peygamber ahlakı olmayan algıyla yaklaşım sergiliyor bugünün iyilik temsilcileri. Ve ne acıdır ki, kötülerin ekmeğine yağ sürüyor, çöllerine su taşıyor. Dünya metaneti kör ediyor gözlerini, sağır ediyor kulaklarını. Ve farkında olmadan dünyevi sevgilerinin peşinde malayani dolanıp duruyorlar. Hatta bir adım ötesine geçip liderlerini putlaştıracak seviyeye taşıyorlar. İyiliğin temsilcileri iyilik adına kötülükler denizinde kulaç atmaya devam ediyorlar. Batıldan hak ve adalet beklemek ne kadar yanlış ise, kötülükten iyilik ve güzellik istemek te o kadar yanlıştır. Bir yere varmak istiyorsunuz belli ki. Ama bu yer iyilik yolcularının varmak istediği yer değil. Bir yerden ayrılıyorsunuz bu da açık… Bilin ki ayrıldığınız yerlerde kalıyor tüm iyilikler…
Türkiye ölçeğinde Cumhuriyet ile yaklaşık yüz yıllık bir zamanı ardımızda bıraktık. Tutuştuk ülkemiz için, yandık, piştik, taştık. İster sağcısına ister solcusuna sorun, hepsinin derdi vatan… Aslında en büyük hatayı insanları etiketlemekle yaptık. Daha dün gibi 1980 öncesinde nice gence mezar oldu bu etiketlemeler… Ve ihtilalle nice genç darağaçlarında can verdi bir iftira cümlesiyle… Her on yılda bir tekrarını izledik bu filmin ama akıllanmadık, bir türlü… Hep dış güçler, dedik. İlk emrini unuttuk Kuran’ın. “Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz?” diye buyrulan emirleri kulak ardına attık !(Allah’ım muhafaza eylesin).Bizim yerimize düşünenlere tabi olduk. Kendi aklımızı rafa kaldırdık. Ve hep O ne demişse şakşakçısı olduk, kim bilir? Bir yere varmak için çıktık yola merdiveni yanlış yere dayayınca doğru yere varılmadığını anladık. Dostoyevski, Tolstoy okuyunca komünist,
Muhammet Hamdi Yazır, İbn-i Cezeri, Hekimoğlu İsmail’i okuyunca gerici, Arif Nihat Asya’yı okuyunca kafatasçı olduk. Birbirimize tahammülümüz kalmadı. Kardeş olmayı, birlikte var olmayı başaramadık. Ve ne acıdır ki, içimizdeki ene bizi her defasında en zayıf yanımızdan vurmaya devam etti. Ya koltuğun gücünü, ya da paranın gücünü elinde bulunduranlar kendilerini bir halt zannediyorlar. Batılın temsilcileri kendine yaraşanı yapıyor, bunu anladık ta, iyiliğin temsilcileri, Asım’ın nesli diyenler acaba ne yapıyor?
Bugünlerde büyük bir imtihanla karşı karşıyayız. Pandemi (covit-19) dünyayı esir aldı. Devletimiz elinden gelenin fazlasını yapıyor. Doktorlarımızın düşüncelerine bakmadan nasıl büyük bir aidiyet ve sevgi besledik. Ateş çemberi daralıyor, birbirimizin hakkına girmemek için yapılması gerekenler belli, yarenler. Silkelen ve kendine gel. Bu dünya iyiler için cehennem, kötüler için cennettir. Kötülerin cennetinde iyilik meleği olmaya kalkma…
Batıldan hak çıkmaz. Öğretmenini koru, saygı duy, polisine, jandarmasına ve tüm kamu çalışanlarına, güzel insanlara dil uzatma… Tüm sağlık çalışanlarının önünde saygı ile eğil… Bu kadar aymazlık neyin nesi… Bunu da bahane ederek etiketleyip benim STK’m şunu yaptı, benim ki seninkinden yarım santim fazla işedi, benim partim bunu, senin ki zurnayı çalıyor!
Bunlarla uğraşılacak vakit değil. Bir nesil heba olmak üzere… Bunun büyük bir vebali var, girme kul hakkına. Sağcısı solcusu yok kardeşim. İyi insan, kötü insan var. Artık safını belirle, ben de düşmanımın kim olduğunu kesinleştireyim. Benden olma, haktan ol. Adil ol, liyakate önem var, hakkı gözet kaldır. Asım’ın nesli deyip, şeytanla iş tutma… Bir yere varmak için bir yerden gitmek gerek… İşte Mekke’den Medine’ye gider gibi git… Allah rızası için, kendi özüne dönmeyi dene… İnsanlara salya sümük bağırarak, onları küçük görerek, hiçe sayarak bir yere varamazsın…
Yine de her şeyin imtihana tabi olduğu bir dünyada biz susalım en iyisi ve Hak konuşsun. Kader ağlarını örsün… Büyük bir sorumluluk bilinciyle sabır ve metanetli olmayı seçmek bir yere varmanın belki de en kestirme yoludur. Ülkemiz için çırpınan başta Devlet büyükleri olmak üzere vatan sevdalısı bütün güzel yüreklere minnettarım.
Allah’a emanet olunuz.
İrfan Ertav Yazar
Bir mesuliyeti olmalı insanın bu kadar başıboş almadığına inandırmalı kendini. Heva ve hevesine yenik düştüğü zamanlara galebe çalmalı ruhunun goncaya gönül vermiş haliyle…
Ama ne acıdır ki hayatın iyileri ile kötüleri karşı karşıya geldiğinde kötüleri iyilerine kök söktürüyor. Belki de, en zayıf yerinden vuruyor insanlığın iyilik yolcularını. Ya makam hırsı bürüyor, ya para hırsı bazen de her ikisi birden konuyor, çörekleniyor iyilik dağlarının tepelerine… Ve eteklerinde rüzgârın yaprakları savurduğu gibi savruluyor baba yiğitler(!) İki tarafından bitmek tükenmek bilmeyen bir manevra kabiliyeti var. Kendi cehdine insan toplamak… Buraya kadar iyi ve kötünün temsilcilerini anladık. Kötülerin dünya hırsı yüzünden hesap verilemez algısıyla yaptığı düzenbazlıkları artık anlıyor, neye dalalet ettiğini doğru analiz ediyoruz. Peki ya, İslam’ın temsilciliğine soyunanlar! Onlar neler yapıyor?
Samimiyet cephesine insan mı kazandırıyorlar yoksa cepheden insan mı uzaklaştırıyorlar? Bu sorunun cevabını belli aslında… Herkes kendi yüreğinin derinliklerinde arayacak ama burada da yanlışa düşülme olasılığı yüksek gözüküyor. Hırsız minareyi çalınca kılıfını hazırlıyor çünkü… Yürek yaptığı hataya kılıf aramak için hiç zaman kaybetmiyor. Hal böyle olunca da Yusuf İslam olmadan önceki haliyle Cat Stevens’in sözleri geliyor dimağlarımıza…
Ne demişti;” Kuran’dan önce Müslümanları tanısaydım, Müslüman olmazdım.” Görünen o ki, irşat metodunda Kuran ve Peygamber ahlakı olmayan algıyla yaklaşım sergiliyor bugünün iyilik temsilcileri. Ve ne acıdır ki, kötülerin ekmeğine yağ sürüyor, çöllerine su taşıyor. Dünya metaneti kör ediyor gözlerini, sağır ediyor kulaklarını. Ve farkında olmadan dünyevi sevgilerinin peşinde malayani dolanıp duruyorlar. Hatta bir adım ötesine geçip liderlerini putlaştıracak seviyeye taşıyorlar. İyiliğin temsilcileri iyilik adına kötülükler denizinde kulaç atmaya devam ediyorlar. Batıldan hak ve adalet beklemek ne kadar yanlış ise, kötülükten iyilik ve güzellik istemek te o kadar yanlıştır. Bir yere varmak istiyorsunuz belli ki. Ama bu yer iyilik yolcularının varmak istediği yer değil. Bir yerden ayrılıyorsunuz bu da açık… Bilin ki ayrıldığınız yerlerde kalıyor tüm iyilikler…
Türkiye ölçeğinde Cumhuriyet ile yaklaşık yüz yıllık bir zamanı ardımızda bıraktık. Tutuştuk ülkemiz için, yandık, piştik, taştık. İster sağcısına ister solcusuna sorun, hepsinin derdi vatan… Aslında en büyük hatayı insanları etiketlemekle yaptık. Daha dün gibi 1980 öncesinde nice gence mezar oldu bu etiketlemeler… Ve ihtilalle nice genç darağaçlarında can verdi bir iftira cümlesiyle… Her on yılda bir tekrarını izledik bu filmin ama akıllanmadık, bir türlü… Hep dış güçler, dedik. İlk emrini unuttuk Kuran’ın. “Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz?” diye buyrulan emirleri kulak ardına attık !(Allah’ım muhafaza eylesin).Bizim yerimize düşünenlere tabi olduk. Kendi aklımızı rafa kaldırdık. Ve hep O ne demişse şakşakçısı olduk, kim bilir? Bir yere varmak için çıktık yola merdiveni yanlış yere dayayınca doğru yere varılmadığını anladık. Dostoyevski, Tolstoy okuyunca komünist,
Muhammet Hamdi Yazır, İbn-i Cezeri, Hekimoğlu İsmail’i okuyunca gerici, Arif Nihat Asya’yı okuyunca kafatasçı olduk. Birbirimize tahammülümüz kalmadı. Kardeş olmayı, birlikte var olmayı başaramadık. Ve ne acıdır ki, içimizdeki ene bizi her defasında en zayıf yanımızdan vurmaya devam etti. Ya koltuğun gücünü, ya da paranın gücünü elinde bulunduranlar kendilerini bir halt zannediyorlar. Batılın temsilcileri kendine yaraşanı yapıyor, bunu anladık ta, iyiliğin temsilcileri, Asım’ın nesli diyenler acaba ne yapıyor?
Bugünlerde büyük bir imtihanla karşı karşıyayız. Pandemi (covit-19) dünyayı esir aldı. Devletimiz elinden gelenin fazlasını yapıyor. Doktorlarımızın düşüncelerine bakmadan nasıl büyük bir aidiyet ve sevgi besledik. Ateş çemberi daralıyor, birbirimizin hakkına girmemek için yapılması gerekenler belli, yarenler. Silkelen ve kendine gel. Bu dünya iyiler için cehennem, kötüler için cennettir. Kötülerin cennetinde iyilik meleği olmaya kalkma…
Batıldan hak çıkmaz. Öğretmenini koru, saygı duy, polisine, jandarmasına ve tüm kamu çalışanlarına, güzel insanlara dil uzatma… Tüm sağlık çalışanlarının önünde saygı ile eğil… Bu kadar aymazlık neyin nesi… Bunu da bahane ederek etiketleyip benim STK’m şunu yaptı, benim ki seninkinden yarım santim fazla işedi, benim partim bunu, senin ki zurnayı çalıyor!
Bunlarla uğraşılacak vakit değil. Bir nesil heba olmak üzere… Bunun büyük bir vebali var, girme kul hakkına. Sağcısı solcusu yok kardeşim. İyi insan, kötü insan var. Artık safını belirle, ben de düşmanımın kim olduğunu kesinleştireyim. Benden olma, haktan ol. Adil ol, liyakate önem var, hakkı gözet kaldır. Asım’ın nesli deyip, şeytanla iş tutma… Bir yere varmak için bir yerden gitmek gerek… İşte Mekke’den Medine’ye gider gibi git… Allah rızası için, kendi özüne dönmeyi dene… İnsanlara salya sümük bağırarak, onları küçük görerek, hiçe sayarak bir yere varamazsın…
Yine de her şeyin imtihana tabi olduğu bir dünyada biz susalım en iyisi ve Hak konuşsun. Kader ağlarını örsün… Büyük bir sorumluluk bilinciyle sabır ve metanetli olmayı seçmek bir yere varmanın belki de en kestirme yoludur. Ülkemiz için çırpınan başta Devlet büyükleri olmak üzere vatan sevdalısı bütün güzel yüreklere minnettarım.
Allah’a emanet olunuz.
İrfan Ertav Yazar
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.