Son bir kaç aydır tüm Dünya'da yaşanan doğa ve olağanüstü olaylarından ardı arkası kesilmiyor. Yaşanan olayların bu raddeye gelmesi ise Biz müslüman toplumunda Kuran'ı Kerim'de belirtildiği gibi hesap günü yani kıyamet gününün yaklaştığı düşüncesini akıllara getiyor. Geçtiğimiz aylarda başta ülkemiz olmak üzere bir çok Dünya ülkesinde peşisıra büyük depremler yaşamış bu depremlerde de bir çok insan göçük altında kalarak yaşama veda etmişti. Depremlerin seyrekleştiği ve hayatın normalleşmeye başladığı dönemde ise bu sefer ortaya bir başka vaka çıkmış Çin'in Wuhan kentinde 6 ay kadar önce birden ortaya çıkan ilk adıyla corona virüsü can almaya başlamıştı. Çin'de binlerce insanın ölümüne sebep olan bu hastalık son 2 aydır ise Çin sınırları dışına çıkıp Asya ve Avrupa ülkelerine hızla yayılım göstermişti. Son olarak ülkemizde görülen korona virüsü ile mücadele için aşı ve ilaç çalışmaları tüm Dünya ülkeleri tarafından araştırılıp tedavi edilmeye çalışılırken bir başka doğa olayı daha gündeme geldi.
Çekirge istilası her ne kadar geçtiğimiz yıllarda farklı ülkelerde yaşanmış olsada deprem ve koronavirüsünün ardından gerçekleşmesi Allah'a inanan insanların bildiği gibi kıyamet alametlerinden birinin gerçekleşmiş olabileceği düşüncesini akıllara getiriyor. Peki Kuran'ı Kerim'de çekirgelerden nasıl bahsediliyor?
Çekirge İstikalası Kuran-ı Kerimde Araf suresinin 132 ve 133. ayeti kerimelerinde geçiyor.
Daha önce (130. âyette), kuraklık sıkıntısından söz edilmişti. Anlaşıldığına göre bu bir ilk uyarıydı. Ne var ki Firavun ve çevresi, bundan ders alacakları yerde, inkâr ve inatlarını daha da pekiştirdiler; bu uğurda bütün sıkıntılara katlanmaya hazır olduklarını açıklayarak âdeta Allah’a karşı meydan okudular. Yüce Allah da onları 133. âyette özetle bildirilen felâketlere mâruz bıraktı.
Kur’ân-ı Kerîm’de Firavun ve Mısırlılar’ın inkârları, İsrâiloğulları’na karşı haksız tutumları ve onları serbest bırakmamaktaki ısrarları yüzünden başlarına türlü felâketler geldiği özetle anlatılmış; ibret alınması için bu kadarı yeterli görülmüştür. Tevrat’ta ise, Firavun’u İsrâiloğulları’nı serbest bırakmaya mecbur etmek için, daha çok Hârûn’un değneği vasıtasıyla gerçekleştirilen ve İsrâiloğulları’na isabet etmeyen çeşitli felâket mûcizelerinin gerçekleştirildiği bildirilmiştir. Mısırlılar’ın hayat damarları olan Nil sularının kana dönüştürülmesi, bütün ülkenin ve evlerin kurbağalarla dolup taşması, önce tatarcık, ardından at sineği (kımıl) istilası, hayvanların kırılması, insanların ve hayvanların vücutlarını çıban kaplaması, dolu felâketiyle dağdaki insanların ve önceki felâketlerden artakalan hayvanların kırılması, büyük bir çekirge sürüsünün yeri göğü kaplaması şeklinde sıralanan mûcizelerden hiçbiri Firavun’u yola getirmeye yetmemiş; o, her felâket vuku bulduğunda, Mûsâ’ya kendilerini bu felâketten kurtarması halinde İsrâiloğulları’nı serbest bırakacağına dair söz vermiş; fakat felâket geçince sözünden dönmüştür. Nihayet “Rab,... Mısır diyarında bütün ilk doğanları vurdu... Ve Mısır’da büyük feryat vardı; çünkü içinde ölü olmayan bir ev yoktu.” Artık bu son felâket üzerine Firavun, erkeklerinin sayısı 600.000’i bulan İsrâiloğulları’nın 400 yıldır kalmakta oldukları Mısır’dan çıkmalarına izin verdi