Milli Öğretmen İstihdamı, Hemen Şimdi!..

Milli Öğretmen İstihdamı, Hemen Şimdi!..

15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk Milleti’ni hedef alan FETÖ kalkışması ve akabinde ortaya çıkan PKK’lı teröristlerin canımızı yakan eylemleri sonrası yurt genelinde hem FETÖ hem de PKK gibi emperyalist maşalığına soyunarak bilahare bunu adet haline getirmiş, karışıklıktan ve huzursuzluktan beslenen terör örgütlerine karşı geniş çaplı bir mücadele içerisine girildi.

Özellikle FETÖ’nün devlet içindeki elemanlarına karşı hem idari hem de adli süreçlerin, OHAL KHK’larının verdiği yetkilerin de sorumluluk ve duyarlılık içerisinde kullanılması ile başlatıldığını görebiliyoruz. Bu süreçlerde, devletin epey yol aldığı da bir gerçektir. Elbette, devletimiz sürecin gidişatını ve geri dönütlerini gözden geçirerek ve inceleyerek, yapılmış olan hataları düzeltme ya da eksikleri giderme yoluna gidecektir. Bundan, hiç kimsenin en ufak kuşkusu olmamalıdır. Şunu çok iyi biliyoruz ki, sürecin bazı mağdurları üzerinde, mücadelenin daha karmaşık, çetrefilli, sulandırılmış ve magazinsel bir hal alması için bu cihette FETÖ eli ile bir kuşkulandırma yapılmaktadır, bu kuşkulandırma üzerinden de provokasyona dayalı propaganda ile bazı mağdurlar ve aileleri devlete karşı kışkırtılmaktadır. İyi bilinmelidir ki, FETÖ’nün bu süreçte kullanmış olduğu bu yöntem ve argüman ile ulaşmaya çalıştığı gaye, kendi elemanlarına savunma zemini oluşturmaktır. PKK, nasıl ki her fırsatta masum sivil halkı canlı kalkan olarak kullanmak istiyorsa (şehirleri perişan eden hendeklere dayalı terör eylemlerinde gördük); FETÖ’nün de OHAL mağdurlarını ve masumlarını, mağdur kalkanının bir parçası yapma gibi bir amacı olduğunu düşünüyorum. Bu yönden de iki terör örgütü bir benzeşim içerisindedirler. İşte, dikkat buyurunuz, tam da bu nedenden ötürü sürecin ne mağdurları bu oyuna gelmeli ne bu mağdurlar daha da çoğaltılmalı ne de bu mağdurların mağduriyet süreleri uzatılmalı. Unutulmamalıdır ki, FETÖ tıpkı PKK gibi mağdur/masum kalkanı ile bu süreçte kendini korumaya almak ve mağdurlardan yararlanmak istemektedir. Devletimiz, teyakkuz halinde, ferasetli ve basiretli davranarak FETÖ’nün bu oyununu bozmalı ve FETÖ’nün mağdur kalkanı oluşturma eylemine geçit vememelidir. Bu oyuna gelindiği an, sürecin mağdurları, FETÖ’nün kendisine karşı verilen devletsel mücadeleyi püskürtmek için kullandığı bir kalkan durumuna düşebilirler. FETÖ tezgahında bunu hissetmeyebilirler bile. Bu bakımdan, sürecin mağdurları, FETÖ’nün kendisini hedef alan mücadeleyi püskürtme taktiğinde hedef olup da araçsal bir rol oynamamalıdırlar. Devletimiz de, daha itinalı ve dirayetli davranarak bu oyuna gelmemelidir tabi. Dediğimiz üzere devletimizin bir noktada biraz daha itinalı ve dirayetli davranması, sürecin hasarını ve zararını minimize edecektir. Gözden kaçırılmamalıdır ki, bu hasar ve zarar, minimizede tutulmazsa, terör örgütlerinin tipik özelliği dikkate alındığında, istikbalde istismara ve ajtasyona açıktır diyebiliriz. Risk şudur, FETÖ, yineliyorum mağduriyetler minimizede tutulmazsa, yaraya dönmüş böyle bir açığı, devamlı oynayarak büyütebilir. Yeri ve zamanı geldiğinde kullanabilir. Böylelikle, devletin, tıpkı PKK gibi başına kitlesel bir bela olabilir. İşte, orta ve uzun vadede düşünüldüğünde, sürecin en hassas noktası burasıdır. Onun için devletimiz, nasıl ki suç şüphelisini saptağında hem adli hem de idari yönden hiç vakit kaybetmeden en azından tedbir işlemleri yaparak harekete geçiyor ise, gerekli araştırma ve incelemeler neticesinde suçsuz olduğu kesin olan kişilerin de ellerinden alınmış olan haklarının hiç vakit kaybetmeksizin teslim edilmesi konusunda, ilgililer üzerindeki tedbir işlemleri yetkililer tarafından kaldırılarak harekete geçmelidir. Zira; Sayın Cumhurbaşkanımızın da devamlı tekrarladığı üzere GECİKMİŞ ADALET, ADALET değildir. Yani adalet, bekletmeye gelmez.

Yukarıda da değindiğimiz üzere 15 Temmuz gecesi yaşanan FETÖ kalkışması, Türk Milleti’nin şapka çıkarılacak birlikteliği ve tankların önüne koyduğu gövdesi ile def edilmiştir. Türk Milleti’nin def ettiği bu kalkışmadan sonra PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerinin sivil, polis ve asker canı alan eylemleri, OHAL sürecinde milli güvenliği tam manasıyla sağlamak maksadıyla terörle mücadelenin kapsamını da genişletmiştir. Bu kapsamın, Sayın başbakanımızın geçen haftaki ’PKK ile ilişkisi olduğu tahmin edilen G.doğu illerinde görevli ve şüpheli durumdaki 14 bin öğretmen soruşturulmak üzere açığa alınacaktır’ açıklamalarından sonra hangi cihette genişleyeceğini gördük. Her zaman söylediğimiz üzere teröre karşı verilen mücadelelerde keskin olunmalıdır, mücadele çapı ise keskinliğin ölçüsünü gösterir. PKK’ya karşı böyle bir mücadele yolunun açılması, PKK’nın çocukları okuldan soğutma amaçlı ‘boykot’ eylemlerinin, bilahare gençleri dağa kaldırmada propaganda ile ikna çalışmalarının önünü kapatacaktır. Bunlarla ilgili hem bölgedeki bazı okullarda hem de belediyelerde kurs ve seminer süsü ile verilen eğitim çalışmalarında, açık ya da örtülü örgütsel propaganda ile PKK’ya adam devşirmesi yapıldığına dair bilgilerimiz var idi zaten.

Bu bağlamda düşünüldüğünde, kamuoyunun vicdanına ve sesine kulak verilerek, OHAL’in önemli bir eksiği de giderilmiş olundu. Terör eylemlerini, FETÖ/PKK/IŞİD üçlemesi ile açıklıyor isek, kapsamsal ve boyutsal olarak diğerini bir diğerinden ayrı tutmadan, mücadeleyi de o yönde yapma mecburiyetindeyiz. Unutmayınız, terör örgütlerinin eğitim ayağı kırıldığında (beyin yıkama ve zehirleme), özellikle orta ve uzun vadede belini de kırmış oluyorsunuz. Şunu çok iyi bilmekteyiz ki, en azından emin ve yurtsever öğretmenlerin ellerinde eğitilen kuşaklar, daha milli olacaktır. Milli kuşaklar, devlet içinde hangi görevi üstlenirse üstlensin ne devletine ne de Türk Milleti’ne bir ihanet içinde olacaktır. Aksine milli kuşaklar, hem devletin hem de milletin bekası için bir teminat ve sigorta olacaktır. Özellikle G.doğu illerinde, malum süreç içerisinde iken oluşan devletsel boşluktan yararlanarak ya da o boşluğu istismar ederek PKK’nın ve siyasi uzantısının gençlerin beyinlerini, beyin yıkama seansları ile ne hale getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle devletimizin, malum süreç ortamında gençlerin düçar olduğu düşünsel ve duygusal tahribatı onarması gerekiyor. Bunun için de milli düşünmeyi ve hissetmeyi nasıl sağlayabileceği üzerinde kafa yormalıdır. Herkesin de malumudur ki, bu düşünsel ve duygusal hal, o bölgedeki kuşaklarda bir hokus pokus ile hasıl olamaz. Ya da PKK’lı öğretmenler eli ve kafası ile hiç mi hiç olamaz. O zaman yapılacak olan, o bölgeye MİLLİ DÜŞÜNEN VE HİSSEDEN öğretmenleri atamak olmalıdır. Onun için atama ve yer değiştirme dönemlerinde G.doğu illeri için ayrılan öğretmen kontenjanına, ben, milli kontenjan nazarında bakıyorum. Bu nedenle G.doğu illerine atanacak öğretmenlere ‘MİLLİ DÜŞÜNEN HİSSEDEN’ şartına haiz mi değil mi, bir de buna bakınız derim. Yeni nesilleri, milli düşünen ve hisseden ellere ve kafalara teslim ederseniz, hem devletin hem de milletin geleceğini teminat altına almış olursunuz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, 783 bin kilometrekaresi ile şu an üzerinde bulunduğu vatan parçasına, milli düşünen kafalar ve milli hisseden kalpler ile ayaklarını yere sağlam basmış olacaktır. Onun için MİLLİLİĞİNDEN zerre şüphe duyduğunuz öğretmenler var ise, hiç tereddütsüz açığa alın derim. Milli güvenliğimiz için soruşturun derim. Ve milli olmadığı kesin ve sabit ise o bölgedeki çocukların eğitimlerine onları dokundurmayın derim. Ve tamamen el çektirin derim. Yoksa, MİLLİ DÜŞÜNMEYEN VE HİSSETMEYEN ÖĞRETMENLER ELİNE DÜŞEN YENİ KUŞAK, RİSKLERİ BARINDIRIR. 15 Temmuz’u yaşayan devletimiz, böyle bir riski göze alamaz. Ve almamalıdır. Milli egemenlik, milli düşünen ve hisseden Türk Milleti’nin hakimiyetidir. Aynı zamanda, Türk Milleti’nin bir ferdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de bir yurttaşı olan türk, kürt, çerkez, arap, laz kökenli insanlarımızın da bir hakimiyetidir. Eşit yurttaşlık düzleminde kurulmuş bu hakimiyetin kalkanı ise MİLLİ DÜŞÜNMEK VE HİSSETMEKTİR. Bu kalkanı kırmak isteyen emperyalist maşalarına izin vermemeliyiz. Ve bilinmelidir ki, bölgede sözde barış sürecinde kullanılan araçlar ile MİLLİ olan ne varsa hepsi ile kavga ettirilmiş bir genç kuşak var karşımızda. İşte o genç kuşağı, yeniden MİLLİ düzleme çekebilmek için eğitim öğretimi araç kılıp önce MİLLİ hamlelerde sonra ise DAHA MİLLİ ataklarda bulunmalıyız. Bu minvalde, okullar, araçsal bir rol oynamaktadır. Tabi, MİLLİ ÖĞRETMENLER DE, bu bakımdan düşünüldüğünde bir ROL MODEL.

Saygılarımla...



Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.