Eğitim Emekçileri Performansa Hayır, Mesleğime Dokunma Diyor!

Eğitim Emekçileri Performansa Hayır, Mesleğime Dokunma Diyor!

Kamuajans.Com – Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, eğitim politikalarına dair eleştirilerin had safhaya çıkmasının ardından verdiği röportajla eğitimde hükümetin “başarılarını” anlattı. Haliyle mevcut durumda yaşanan sorunlara dikkat çeken, çözüm üretilmesini talep eden tüm kesimlere de “başarılarımızı görün!” mesajı verdi.

Elbette, bakan göz kimi zaman bardağın dolu tarafını, kimi zaman ise boş tarafını görür. Ancak, bardağın büyük kısmı boşken, bardağın dolu olduğunu iddia etmek, en naif tabirle gerçeği çarpıtmak olur. Bu nedenle Eğitim Sen olarak Bakan Yılmaz’ın değindiği konu başlıklarında, söylenenin ötesinde başka gerçekler bulunduğunu ve bu gerçeklerin de Bakan’ın gördükleriyle çatışan gerçeklikler olduğunu özellikle belirtmek isteriz.

Ancak Bakan Yılmaz’ın verdiği demeçte en merkezi yeri işgal eden konu başlığı, sendikaların karşı çıkmasına rağmen doğrudan eğitim emekçilerinin geleceğini tehdit eden performans denetimi oldu. Bakan Yılmaz’ın performans denetimini “çağdaş ülkelerin” ve “Avrupa Birliği’nin” uyguladığı yönündeki tespitleri ise bizleri oldukça şaşırttı, çünkü ya Bakan gerçekleri bilmiyordu ya da hiçbir meşruluğu olmayan bir sisteme meşruluk kazandırmaya çalışıyordu. Üstelik Bakan Yılmaz, performans sistemine karşı çıkanları da çağın gerisinde kalmakla itham ediyordu. Dolayısıyla Bakan’ın talihsiz olarak nitelenebilecek söz konusu açıklamalarından, kötü niyetli her kişi öğretmenlerin ezici çoğunluğunun çağın gerisinde kaldığı anlamını çıkarabilecek ve bir bütün olarak eğitim sistemini sorgulayabilecektir!

Halbuki Bakan Yılmaz OECD raporlarına baksa, uygulamak istedikleri sistemi uygulayan bir tane dahi ülke olmadığını görecek, sadece üç ülkede yapmak istediklerinin yakınına dahi yaklaşamayacak naiflikte pratikler olduğunu anlayacaktı! Dolayısıyla çağın gerisinde biçiminde nitelenebilecek olan şeyin, bu uygulamada sürdürülen ısrarın kendisi olduğu gerçeği karşımızda durmaktadır!

Daha önce de belirttiğimiz üzere MEB, her ne kadar öğretmenlerin ‘yalnızca eğitim ve öğretim işini gerçekleştiren teknik elemanlar’ değil, ‘öğrencilere ve topluma rol model olacak insanlar olarak görüldüğünü’ ifade etse de, Bakanlığın öğretmen yeterliliklerini belirlerken tıpkı bir ‘şirket yönetimi’ gibi davrandığı, öğretmenlik mesleğinin tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla ele aldığı görülebilir. Bu nedenle, MEB’in hayata geçirmek istediği performans değerlendirme sistemi ile öğretmenlerin mesleki yeterlilikleri arasında somut bir ilişki veya bağ kurmak mümkün değildir. Öğretmenlerin gelişimi ve mesleki yeterliliklerinin sağlanmasının temel koşulu, onların yaptıkları işi anlamlı bulmalarına; mesleki özerkliğe sahip olmalarına; okul ikliminin  sağlıklı, özgür ve demokratik olmasına bağlıdır. Bu temel özelliklerin olmadığı bir ortamda, eğitime ilişkin her soruna eğitim biliminin değil, iktidarın siyasal ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda yaklaşan bir anlayışla öğretmenlerin ve eğitimin niteliğinin artması söz konusu olamaz.

Ancak Bakan Yılmaz’ın açıklamaları, performans denetiminin doğrudan öğretmenlerin özlük ve sosyal haklarını hedef aldığını göstermekte, “havuç-sopa” taktiğinin izlendiğini kanıtlamaktadır. Öyle ki Bakan Yılmaz kariyer basamaklarının yeniden oluşturulmasından, maaş farklarına; “rotasyondan”, atama ve yükselme kriterlerine kadar performans uygulamasının tüm çalışma yaşamında temel rol oynayacağını belirtmiştir.

Performans değerlendirme sisteminde öğretmenlerin yaptıkları işin niteliğinden çok, yüksek performans notu alma hedefiyle bireysel değerlendirmeye tabi tutulması, okullarda herkesin birbirinin ‘rakibi’ olduğu düşüncesinin gelişmesine ve iş barışının bozulmasına neden olacaktır. Bu uygulama, okullarda görev yapan eğitim emekçileri ile diğer öğretmenler, okul yöneticileri, ilçe milli eğitim müdürlüğü, il milli eğitim müdürlüğü vb. ile ilişkilerde mutlak bağımlılığı (yaranma, tabi olma, hoş görünme vb.) daha da yaygınlaştıracaktır.

Kaldı ki bu sistem uygulanırsa, aynı işi yapanlar arasında derin eşitsizlikler oluşacak ve bunun doğal sonucu olarak okullarda iş barışı tamamen bozulacak, eğitim ortamı bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Yapılacak değerlendirmeler sonucunda hizmet puanlarının hesaplanmasında oluşacak eşitsizlik tayin hakkının kullanımı dahil, pek çok alanda yeni mağduriyetler yaratma potansiyeline sahiptir.

Böylesi bir uygulama, öğretmenin iktidara, işverene olan bağımlılığını artıracak; iş güvencesinin sürekli tehdit altında olmasından dolayı, öğretmenlerin istenilen ve belirlenen rolleri oynamak zorunda bırakılmasına neden olacaktır. Amaçlanan kamusal bir hizmet olarak eğitimi üreten, kamu emekçisi kimliğine sahip öğretmen yerine, iktidarın hedeflerine ulaşmasında araç haline getirilen eğitimin, edilgen unsurlarından biri olma rolüne sıkıştırılan ve bunu kabullenen ‘makbul öğretmen’ kimliğinin oluşturulmasıdır. Bu durumda öğretmenlerin, halkın değil, iktidarın çıkarlarına göre çalıştırılması gündeme gelecektir.

Eğitim Sen olarak, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a çağrı yapıyor, artık öğretmenlerin, öğrencilerin sesine ve taleplerine kulak vermesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

Bu kapsamda, TEOG yerine getirilecek sınav sisteminin öğrencilerimizin; performans sisteminin ise öğretmenlerin emeğini, geleceğini yok saydığını ve bu gerçeği MEB’in kabullenmesi gerektiğini, dolayısıyla söz konusu uygulamalardan vazgeçilmesini talep ediyoruz!

Tüm eğitim emekçilerini performans denetimine karşı başlattığımız imza kampanyasına güç vermeye, 5 Nisan 2018 tarihinde işyerlerimizde okuyacağımız bildiriye destek olmaya ve 5-6 Nisan 2018 tarihlerinde işyerlerimizde gerçekleştireceğimiz kokart takma eylemimize katılmaya davet ediyor ve bir kez da “mesleğime dokunma” diyoruz! 

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.