Hayat İnsana Sunulmuş Bir Armağandır

Anne, karışık duygularla doğruldu yatağından. Rahat durmamıştı yine karnındaki bebeği. Yine en düşünceli anında tutup çekmişti annesini hayallerinden; tutup atmıştı en acı gerçekliğin kollarına. Ben buradayım anne, demek istiyordu belki de. Ya da üzülme anne bu benim suçum değil ki deme biçimiydi.

Acı gerçek çok zordu anne için. Hamile olduğunu öğrendiği zaman yaşadığı o muazzam sevinci, dünyaya canından bir can getirecek olduğu için yaşadığı o heyecanı kısa sürmüştü. Doktordan o haberi aldığı an hayat durmuştu sanki. Her şey anlamını yitirmiş, hayalleri alt üst olmuştu. Çünkü bebeği engelli doğacaktı. Tam bir yıkımdı bu annen için. Bir rüya olmalıydı her şey ve uyanmalıydı artık. İnanmadı önce, inkâr etti. Bir yanlışlık var bunda deyip doktor doktor dolaştı. Engelli bir çocuk annesi olmayı hak etmiş olamazdı. Bir ümit belki deyip her gittiği yerden eli boş döndü ve ümidi gittikçe tükendi. Sonunda pes etmişti; evet engelli bir bebeği olacaktı. Neden Ben Allah’ım! bunca insan varken Neden Ben! diye isyan etti. Müthiş bir öfke duyuyordu ama bu öfke kimeydi onu da bilmiyordu. Gözyaşlarını içine akıtıp durmadan ağlıyordu. Engelli bir çocuğa bir ömür nasıl bakacağının korkusu, bebek doğduktan sonra bir ömür fedakârlık yapmak zorunda kalacağının verdiği yük anneyi bir çıkmaza sürüklüyordu. Böyle hayal etmemişti çünkü anne. Yaşıtları gibi arkadaşları gibi akrabaları gibi normal sağlıklı bir bebeği olacaktı. Eşiyle çok mutlu olduğu yuvasının eksik kalan halkası gelecekti. Ama böyle olmamıştı.  Annenin duyduğu heyecan, yaşadığı sevinç, hüznün girdabına kapılmıştı. Kalabalıklar içinde kendini yapayalnız hissediyordu. Hayatının en zor anlarını yaşayan, yüreği kor gibi yanan annenin en büyük dayanağı eşi ve ailesi olmuştu. 

Çok üzüldü, çok sorguladı, çok yıprandı ama çabuk toparlandı anne. Zaten anne rahminde bir bebeği var eden rahman olan Allah, anneye de merhametinden nasibini vermişti. Anne kararını vermişti, ne olursa olsun bebeği dünyaya gelmeliydi; çünkü ömür dediğimiz şey insana sunulmuş bir armağandır diyordu. Allah’ın armağanını nasıl geri çevirebilirdi. Ara ara dalıp hayallere gittiğinde karnındaki bebeğinin hareketleriyle acı gerçekliğe dönüyor olsa da kararının vermişti anne. Artık hazırdı ve özel bebeğini kollarına alacağı günü bekliyordu. 

Evet… Anne bebeğini dünyaya getirmek için hazırdı. 

Peki, biz bu bebeğin gözünü açacağı dünyada onu karşılamaya hazır mıyız? 

Kendi kişisel saplantılarımızdan ön yargılarımızdan sıyrılıp insana dair her tür farklılığa hoşgörüyle yaklaşmaya hazır mıyız? 

Anne zaman zaman pes ederek kendisini yorgun ve çaresiz hissedip dizlerinin üzerine çöktüğünde, kollarına girip onu tekrar ayağa kaldırmaya hazır mıyız? 

O bebek büyüdükçe kendi yaşıtlarından farklı olduğunu anlayıp -Anne neden ben de diğer çocuklar gibi değilim? Diye sorduğunda annenin gözyaşlarını silip o çocuğu bütün gerçekliğiyle bağrımıza basmaya hazır mıyız? 

O çocuk okula başladığında bize zorluk çıkarır veya bizi uğraştırır diye onu okuldan uzak tutmaya çalışmak yerine kapılarımızı gönüllerimizi sonuna kadar açıp o çocuğu topluma katmaya hazır mıyız?

“Allah sizin ne biçimlerinize ne de bedenlerinize bakar; fakat o sizin yüreklerinize bakar.” diye buyuran Allah Resulünün ümmeti olmanın hakkını vermeye hazır mıyız?

Zeki KARAÇAVUŞOĞLU

Klinik Psikolog  

İlk yorum yazan siz olun

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz

Ekonomi Haberleri