Aceleciliğin birinci âfeti, fütur gevşeklik ve bezginliktir; hayırlı işlerden ayrılmak ve arzunun yerine gelmeyişidir. Meselâ: Hayırlı bir makam ve mertebe kastedilir ve oluvermesi için acele edilir. Olmayınca da ya bezginlik ve ümitsizlik, veya aşırı bir çaba ve nefis yorgunluğu başlar da arzu ettiğine kavuşmaz olur. Bir ihtiyacı için Allah’a (c.c.) duâ eder ve kabul olunmasında acele gösterir; kabulünü görmeyince de duayı terkeder, maksadından mahrum olur.
İkinci âfeti ise, takvayı ve şüpheli şeylerden kaçınmayı yitirmektir. Çünkü takvanın aslı, çok dikkatli olmaktır. Zarar verecek bir şeye düşünmeden, tetkik etmeden başlamak ve bu hususta acele etmek suretiyle bir kötülüğe mâruz kalmak veya uğradığı bir belâya tahammül edemeyerek kendi kendine bedduada bulunmak ve bu yüzden bedduası yerine gelmek de aceleciliğin ikinci âfetindendir.
Cenâb-ı Allah (c.c.) buyuruyor ki: «Ve insan hayra duâ ettiği gibi şerre de duada bulunur. Ve insan pek aceleci olmuştur.» (İsrâ, 11)
Aceleciliğin üçüncü âfeti ise âdâp, sünnet veya vâcip ve farzlarını yitirmekle amelin noksan kalması veya boşa gitmesidir. Meselâ: Namazı bitirmek için acele eden kimse, çoğu zaman rükû’ veya secdelerin üçer kerre yapılmasını beceremez, zikirleri noksan bırakır, yerlerini değiştirir, bir tesbihi başka birinin yerinde yapmış olur. Bazen de fiil ve sözlerde — ileri geri almak suretiyle— imâma muhalefet eder; çoğu zaman ta’dil-i erkânı yerine getirmez, tecvîd kaidelerine riâyet etmez. Bu yüzden yanılır da namazı bozulabilir.
(İmâm Birgivî, Tarîkati Muhammediyye Tercemesi, s. 255-256)
25 Rebiul'ahir 1438, Mevlâna Takvimi