Ambulans göğü inletin sireni ile ilerliyor ara sokaklarda.
Geçtiği her sokakta sesi duyan pencereye koşup acaba kime geldi ki sorusu ile meraklanıyor.
-Bu sokağı dönünce geldik diyor şoför. Gün içerisinde şahit olduğu birçok vakadan sonra sakinliğini korumaya başaran ses tonu ile.
Sokağı dönüyor ve 3 katlı bir evin önünde duruyor,
-3. katmış diyor yanındaki ve hızlıca iniyorlar. Sedyeyi almak için yöneliyorlar arka kapıya doğru.
Mahallenin çocukları bir anda sarıyor etraflarını. Herkeste bir merak. Komşular çoktan balkon ve pencerelere çıkmış bile.
Merdivenlerde karşılıyor evin babası onları…
-Çabuk çabuk burada, salonda. Ne olur yardım edin nefes alamıyor diyor.
İlk müdahale orda yapılıp, alınıyor ambulansa. Hem eşi hem de çocukları aynı anda yöneliyor ambulansa.
-Sadece bir kişi alabilirim yanında diyor hemşire.
Baba dönüyor çocuklarına; ‘’ben gideceğim siz burada kalın, haber vereceğim size. Dua edin anneniz için.’’ diyor.
Çocuklar itiraz edecek oluyor ama çoktan kapanıyor ambulansın kapısı. Geldiği gibi acı acı çalıp sirenlerini gözden kayboluyor.
Mahalleli sokağa inmiş çoktan, çocukları teselli etmeye çalışıyor.
-Merak etmeyin anneniz iyi olacak, iyileşip gelecek.
Çocuklar inanmak istiyorlar, umutla bakıyorlar.
Balkonlarda fısıltı halinde konuşmalar geçiyor.
Biri diğerine sesini olabildiğince kısarak; ‘’3 ayda, gencecik kadın yakalandı bu illete. Günden güne eridi garip. Allah bu çocuklara acısın da bağışlasın inşallah annelerini.’’ Deyip ah çekiyor.
Çocuklar göz yaşları içerisinde çıkıyorlar eve. Herkes bir köşeye çekilip dua ediyor kendince….
Ambulans olanca hızınla ilerleyip varıyor hastaneye. Kapıda karşılıyor doktor.
-Nefes darlığı, bilinç açık diyor ambulanstaki görevli.
-Hemen yoğun bakıma diyor doktor ve gitmeden dönüyor adama, elimizden geleni yapacağız merak etme diyor.
Bekleme salonuna alıyorlar adamı…
Yoğun bakım ünitesi…
Bekleme salonuna konulan ekranlar ve bu ekranlarda hastasını izleyen hasta yakınları.
Herkesin yüzündeki ifade aynı. Endişe, korku ve birazda umut. Beklemekten başka çareleri yok…
Hastaneye gelmelerinin üzerinden geçen 3 gün.
Öylece yatıyor hanımı yatakta. Oksijen tüpüne bağlı, halsiz cansız gibi.
Bir gözünü açsa bir baksa diye ekrandan gözünü ayırmıyor.
Doktorun hastalığın son evresinde, Allahtan umut kesilmez demesinin üzerinden geçen koca 3 gün.
3 asır gibi…
Yatakta öylece yatan kişinin karısı olduğuna hayret ediyor.
‘’Hadi kalk ne olur diyor içinden, sen çok güçlüsün, sen hiç hasta olmadın ki hiçbir zaman bir yerinin ağrıdığını söylemedin ki şimdi öylece yatmakta nedir? hadi kalk diyor gözyaşları içerisinde…
Kabullenemiyor bu hastalığı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Yıllar önce bir Cuma günü…
Erkek evi…
Sabah namazı okunuyor köyün camisinden.
Köyde düğün var…
Herkes ezanla birlikte kalkıyor. İşlerini çabuk çabuk halledip düğün evine gitme telaşı içinde.
Düğün başlıyor bugün…
3 gün, 3 gece sürecek olan düğün…
Çocuklara bayramlıklara giydiriliyor. Kadınlar sandıklarından en güzel elbiselerini çıkarıyor.
Düğün başlıyor bugün.
Amcaları babasızlığı hissettirmiyor damada. Koyunlar, davarlar kesiliyor.
Kız evine gönderilecekler ayrılıyor, geri kalanlar ile kurulan kazanlarda yemekler yapılıyor.
Tüm köy halkı düğün evinde…
Sofralar kuruluyor, davul zurna durmadan çalıyor. Köyün gençleri hep birlikte halay çekiyor.
Gece geç saatlere kadar sürüyor eğlence ve yemek ikramı…
Cumartesi yine sabah ezanı ile kalkılıyor. Hediyeler de alınıp komşu köyün yolu tutuluyor.
Bu defa kız evinde kuruluyor düğün alayı. Kazanlarda yine yemekler…
Kına gecesi yapılıyor.
Gelin kendisine giydirilen yöresel kıyafetler içinde hem mutlu hem de utangaç tavırlarla etrafını seyrediyor. Damatla göz göze geldikçe yüzü kızarıyor ve bakışlarını kaçırıyor.
Kınalar yakılıp, gelin evinde de gece geç saatlere kadar eğlenceler yapılıyor.
Damat evinden gelen misafirler için yer yatakları ardın sıra açılıyor. 3 er 5 er her ev kendi büyüklüğünce birilerini alıp misafir ediyor evinde…
Sabahın ilk ışıkları ile herkes kalkıyor yine…
Bugün düğünün son günü…
Gelin alma merasimi bugün.
Erkek evinde de tatlı telaş çünkü gelin geliyor.
Hazırlıklar tamamlanıyor, dualarla çıkarılıyor gelin baba evinden. Gelin at üzerinde önde, düğün alayı arkada damadın köyünün yolu tutuluyor. Davul zurna yol boyunca çalıyor.
Damat arada bir atın üzerindeki geline dönüp bakıyor utangaçlıkla…
Gelinde duvağının altından aynı utangaçlıkla bakıp gözlerini kaçırıyor…
Eğlenceler, ikramlar o günde geç saatlere kadar devam ediyor.
Herkes hediyelerini takdim edip ayrıldıktan sonra yüz görümlüğünü geline takarken damadın geline sözü ‘’birlikte yaşlanıp birlikte ölelim olur mu? beni hiç bırakma’’ oluyor.
Gelin de yine aynı utangaçlıkla, yanakları kızararak ‘’seni hiç bırakmayacağım söz’’ diyor…
Elinin tersi ile gözyaşını silerken, hatırladıklarının içini daha bir acıttığını fark ediyor…
Hemşirenin gelişi ile düşüncelerinden sıyrılıyor.
-Yoğun bakıma gelip, eşinizi camekanın arkasında görebilirsiniz diyor.
Telaşlanıyor birden ‘’ne oldu? Kötümü? ne oldu? diye hastaneyi ayağa kaldırıyor adam.
Yoğun bakım ünitesinin önündeki camekana geliyor.
Kadın cansız yatıyor karşısında. 3 günde daha da zayıflamış.
Sesleniyor var gücüyle adam; ‘’ne olur aç gözlerini, bir kez olsun bak bana ne olur?’’
Çırpınıyor adeta karısı gözlerini bir kez olsun açsın diye.
Kısa bir süreliğine açıyor karısı gözünü, sağ elini hava kaldırma çalışıyor.
Eli havaya kalkamadan yatağa geri düşüyor.
Adam hastaneyi ayağa kaldırıyor
Hayır ölmez, hayır. Birbirimize söz vermiştik, beraber yaşlanıp beraber öleceğiz. Hayır!