Bayram Otel Sendromu

Bayram Otel Sendromu

Kamuajans.com - Mayıs ayı içerisinde Gazi Üniversitesi’ndeki lisansüstü öğrencilerimizin bir kısmıyla İstanbul’a gezi düzenledik. Gezi sürecinde Beyoğlu’nda bir otelde konakladık. Sabah kahvaltıdan sonra lobide toplanma kararı aldık.

Kamuajans.com - Öğrencilerin toplanmasını beklerken, bazı öğrencilerle İstanbul’un deprem bölgesi olduğunu, şiddetli bir depremde çok fazla can ve mal kaybı olabileceği tahminlerinin yapıldığını anlattım. Öğrencilere sizce bu otel depreme dayanıklı mı? diye sordum. Öğrenciler lobide çevrelerine bakınmaya başladılar. Hepsinin gözü lobideki kolondaydı. Kolon, lobiye göre kıyaslandığında çok geniş ve kalın duruyordu. Öğrenciler, kolona bakarak bu otelin depreme karşı dayanıklı olduğu yorumunu yaptılar. Eldeki veriler, tahlile dayalı olmadığı için çok fazla bir anlam ifade etmiyordu. Onlara, kolona bakarak otelin sağlam olduğunu iddia etmenin, “Bayram Otel Sendromu” olduğunu söyledim. Bayram Otel Sendromu nedir? Bayram Otel, Van’da 23 Ekim 2011 tarihinde 7.2 büyüklüğündeki bir depremde yıkılan ve 22 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan bir otelin adıdır. Otel 1964 yılında yapılmış ve 2010 yılında 1 milyon dolar harcanarak tadilatı gerçekleştirilmişti. Herkes otelin çok sağlam olduğunu düşündüğü için, bu otelde gönül rahatlığı içinde kalıyordu. Otelin kolonları kalındı. Dışarıdan bakıldığı zaman sağlam bir otel imajı yaratıyordu. Tadilatta çok önemli değişiklikler yapılmıştı ama 7.2 büyüklüğündeki depremde yerle bir olmuştu. Kolonlar kalın ve güçlü görünüyordu. Bu görüntü herkese çimento ve demirle depreme karşı güçlendirilmiş bir bina algısı yaratmıştı. Her kalın kolon çimento ve demir kullanılarak mı güçlendirilir? Örneğin, bol miktarda kullanılan alçı da kolonları güçlü göstermez mi? Bu sebeple, öğrencilerin kalın kolonlara dayalı yaşadıkları algı yanılmasına “Bayram Otel Sendromu” olabileceğini ileri sürdüm.

Bayram Otel Sendromu, bazı görsel oyunlarla, algı yanılması yaratmak ve buna dayalı güven ya da korku oluşturma biçimidir. Bu adı ben koydum. SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) Kızılordusu, dünyada bilinen, konvansiyonel silahlarda en güçlü ve disiplinli ordulardan birisiydi. Genellikle bu ordudan her ülke çekinirdi. NATO’nun oluşumunda da SSCB’nin komünizm tehdidi etkili olmuştu. 1986 yılında Ermenistan’ın Nahcivan Bölgesi’nde deprem oldu. Kızılordu deprem bölgesine 36 gün sonra ulaşabildi. Bu olay dünya televizyonlarında ve gazetelerinde haber oldu. Kendi toprağındaki bir depreme 36 gün sonra ulaşan Kızılordu sanılanın aksine güçlü bir özelliği yoktu. Çünkü güçlü bir ordunun en önemli özelliklerinden birisi hareket kabiliyetiydi. Kızılordu bu görüntüsü ile “Kâğıt Helva” özelliği sergiliyordu. Bu durum ordunun aslında bazı görsel oyunlarla göz boyadığını ortaya çıkardı. Nitekim 5 yıl sonra 1991 yılında SSCB yıkıldı. Kızılordu Afganistan’ı 27 Aralık 1979 yılında işgal etmişti. 10 yıl boyunca Afganlı mücahitlerle savaştı. Kızılordunun güçlü silahları, binlerce askeri vardı. Sonuç olarak yenildi. Kızılordu’nun bu görüntüsü “Bayram Otel Sendromu”ndan başka bir şey değildi.

1955 yılında başlayıp 1973 yılında sona eren Vietnam Savaşı’nda Amerika, 485 000 asker ve 23 500 askeri danışman ile savaşıyordu. Vietnamlıların elinde Amerikan ordusu kadar gelişmiş silahları, mühimmatı yoktu. 1973 yılında savaş bittiğinde 58 000 Amerikalı asker ölmüş, kalanların çoğunluğu da intihar etmişti. Amerika’nın bu savaşta 2196 hava aracı imha olmuştu. Vietnamlılara yenilme kaygısı yüzünden gözü dönmüş Amerikalı komutanlar, sivil halk üzerine Napalm bombası atmıştı. Amerikalılar güçlü ordusu ve teçhizatına rağmen Vietnamlıların karşısında hezimeti yaşadı. Bu durum, görsel olarak güçlü, sayı olarak fazla olanın değil, bir değere inananın ve inandığı değer için savaşanın daha başarılı olduğunun göstergesidir. Tarihi olaylar incelendiğinde, benzeri pek çok durumun yaşandığını görmek mümkündür. 6 Ocak 1916’da Osmanlı Devleti’nin en zayıf olduğu dönemde İngilizlere karşı kazanılan Kut’ül Amare zaferi, 200 000 kişilik ordusuyla Malazgirt’e gelen Romen Diyojen’in 50 000 kişilik ordusu olan Sultan Alpaslan’a yenilmesi, Çanakkale zaferi, nicel açıdan güçlüymüş gibi gösterilen durumların aslında birer aldatmacadan ibaret olduğunun en bariz göstergelerinden birisidir. Benzeri durumları iş hayatında da görmek mümkündür. Nokia 524 modeli olan cep telefonu üretti. Mevcut rakiplerini piyasadan sildi. Nokia’nın tahtının devrilemeyeceği artık herkes tarafından yavaş yavaş kabul edilmeye başlanmıştı. Nokia, İOS ve Android işletim sistemi olan akıllı telefonların karşısında ilk rauntta nakavt oldu. Piyasadan silinip gitti. Lumia gibi Microsoft’un veri tabanını kullanarak ürettiği modelleri de pazarda tutmayınca, yeni ortaklıklar ve iş birlikleri aramaya başladı.

Sonuç olarak, Bayram Otel Sendromu olarak ifade ettiğim durum, bir şeyin güçlü ya da sayısal açıdan fazla olması ya da böyle bir algı yaratılması, onun sağlam ya da başarılı olacağı anlamına gelmediği gerçeğidir. Titanik üretildiği tarihte en iyi, en sağlam gemi olmasına rağmen, ilk buzdağı deneyiminde okyanus sularının dibine gömüldü. Bu sebeple, bir olay ya da durumla karşılaşıldığında, Bayram Otel deneyiminde olduğu gibi kalın kolonlarının olması, depreme karşı sağlam olduğunun nasıl göstergesi değilse, bir ordunun nicel olarak fazla olması da savaşta başarılı olacağının göstergesi değildir. Bayram Otel’de yaratılan bu algı yanılması ile başa çıkmanın yöntemi, kolondan alınacak bir numunenin yetkililer tarafından laboratuvar ortamında incelenmesi ve bu inceleme sonucunda elde edilen verilere dayalı olarak karar verilmesidir. 2011 yılında Adana’dan Van’a bir inşaat işi için gelen ve Bayram Otel’de kalan inşaat mühendisleri, muhtemelen binanın sağlamlığına kolonun kalınlığına bakarak ve kolona bir şaplak atarak karar vermişlerdi. İstatistikte verilerin dağılımı yatay yapılırsa daha az, dikey yapılırsa daha fazla olduğu, dar alanda kesme ayna ile dizayn edilen asansörde geniş alan, kilolu kişilerin siyah elbise giydiklerinde zayıf görünmeleri algı yanılmasından başka bir şey değildir. Bayram Otel Sendromu ile her gün, hayatımızın her anında karşılaşırız. Görsel açıdan iyi olanın, içerik açısından da güçlü olduğuna inanmamız, sürekli yanılmamıza ve hatalı karar vermemize, sonuç olarak can ve mal kaybına uğramamıza sebep olur. Karar süreçlerinde nesnel verileri toplamak, yavaş düşünmek, en iyi kararı değil, en uygun kararı vermek gerekir.

kamudanhaber

prof necati cemaloğlu

HABERE YORUM KAT
UYARI:

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan kamuajans.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.